8 Eylül 2018 Cumartesi

DAĞINI KAYBEDEN MEDENİYET




Edebiyat alanının en yaygın türlerinden olan “anı” türündeki eserler ilgiyle okunsa da bizde bu alanda yazılan eserlerin sayısı oldukça sınırlı.
Oysa, zengin bir şifahi kültüre sahibiz. Buna rağmen kültürel geleneğimizin yazılı kültürle birleşmesiyle daha zengin bir anı edebiyatı doğurması beklentisinin gerçekleştiğini söyleyebilmek zor.
Benzer türdeki eserlerle birlikte yazılmış olanları da aynı kategoride değerlendirirsek hatırı sayılır eser var diyebiliriz. Okuyucu genellikle; seyahatname, sefaretname, tezkire, menkıbe, günlük, otobiyografi ve tarih gibi türleri birbirinden pek ayrı görmüyor.  Zira, bu tür eserlerimizin bazılarında her türden esinlenmeler söz konusu. En çok karıştırılanlar ise “anı” ile “günlük.”
Oysa; “günlük” yaşanırken, anı (hatırat) ise hayatta ya da ömrün sonuna doğru kaleme alınmakta. Anılarını yazmayı tamamlayamadan  yaşamını yitiren birçok kişi bilinmektedir.

“Tanrı Dağları’nın Gözyaşları” adlı eser de her ne kadar “anı” olarak yazılmış olsa da aynı zamanda “günlük” yer yer ise “seyahatname” diyebileceğimiz türden bir eser.

Kitabın yazarı Özer Ravanoğlu, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Türkiye Diyanet Vakfı tarafından Türk Cumhuriyetlerine cami yapılması amacıyla gönderilmiş bir isim.
Ravanoğlu, çeyrek asır bu bölgelerde bulunmuş ve kaldığı süre içerisinde gördüğü, duyduğu şeyleri ve izlenimlerini  bu kitap altında toplamış.
“Önce Azerbaycan’da sonra Kazakistan’da ve Kırgızistan’da bulundum. Fırsat buldukça Uluğ Türkistan’ın diğer bölgelerini de gezme, görme imkânlarını değerlendirdim. Zaman zaman Türkiye’ye döndüğümde, özellikle ilk yıllarda çok büyük bir ilgiyle dostlarım etrafımı kuşatarak intibalarımı dinlemek istiyorlardı. …Orada gördüklerimi, yaşadıklarımı yazmam için beni devamlı teşvik ettiler. Gün geldi nasip oldu yazmaya başladım. Kitapta birçok aile dramlarının anlatıldığını düşünerek, çoğu zaman benim bile yazarken gözyaşı döktüğüm hayat hikâyelerini hatırladım. Ve kitabın adının Tanrı Dağları’nın Gözyaşları olmasına karar verdim.
Karlarla yüklü Tanrı Dağları iki asırdır hüzünlerle, elemlerle yüklü. Yaylalarında beslediği, vadilerinde sakladığı Türk milleti eski haşmetini, eski kudretini kaybettiği için Tanrı Dağları’nın da gözlerinin yaşlı olduğunu hissettim.”

Ravanoğlu’nun Türk Cumhuriyetlerinde cami yapmak gibi dini bir görevle bulunmuş olması gittiği, bulunduğu yerlerle ilgili anlatımları sınırlı kılmakta. O nedenle de anlatılanlar bu bölgelerin genel durumuna ışık tutma yerine daha çok manevi/sosyal  alanı kapsamakta.
Ancak bu sınırlı anlatımlara rağmen yine de yazılanlardan  o bölgelerin o yıllarda hangi durumda olduğunu kolayca anlayabiliyorsunuz.
“Yarım kalmış bir camii tamamlamak için Almatı’ya gitmek için yola çıkıldığında ilk karşılaşılan manzara dahi bu ülkelerin içinde bulunduğu durumu anlamaya yetiyordu. Yolculuk yapılacak uçaklar adeta bir harabe gibiydi ve yolcular uçağa alınmadan önce saatlerce havaalanında bekletiliyordu.”
“Saatlerce uçağımızın kalkışını bekledik. Nihayet uçuşa geçmesi gereken normal vaktinden yedi saat sonra yolcuları uçağa almaya başladılar. Uçağa binişimiz bir saatten fazla sürdü. Uçakların halini ise hiç sormayın. Benim ilçemde yaylacılık vardır. Şehirlerarası çalışan otobüsler zamanla eskir, yeni otobüsler eskiler yayla yoluna düşer. Bizim bu eskimiş yayla otobüslerimizin  durumu, şu bizi götürecek uçaktan çok çok iyiydi.”

İlk bölümde yer alan Kazakistan izlenimlerinde  1986 yılında meydana gelen ve Jel Toksan hadiseleri olarak tarihe geçen olaylarla ilgili anlatımlara da yer verilmiş. 1986 yılında Kazaklı birinin Kazakistan Komünist Partisi birinci sekreterliğinden alınarak yerine Rus asıllı birinin getirilmesi Kazakistan’da büyük olaylara sahne olmuş. Gençler bu atamanın geri alınmasını, yerine Kazak birinin getirilmesini istemiş.
“Kazak gençlerinin bu uygulamaya direnişi Kazakistan Devlet Üniversitesi’nden başladı. Protestolar süratle bütün Almatı sokaklarına yayıldı. Kazak gençleri Komünist partisi Merkez Binasını işgal ettiler. Daha sonra gençler şehir hapishanelerini ele geçirerek, yöneticiler tarafından ilk protestolarda tutuklanmış arkadaşlarını kurtardılar.”
Kazaklar, Kazakistan’ın bağımsız kalmasını, hatta diğer Türk Cumhuriyetlerinin bağımsız kalmasının ilk kıvılcımının  16-17 Jel Toksan hareketine bağlamaktalar.
Kitapta anlatılanlara baktığımızda; Sovyetler sonrasında  sadece diyanet vakfı ve  gönüllü vatandaşlarımız değil, devletimiz de  Türk Cumhuriyetlerine çeşitli yardımlar yapmış.
Ravanoğlu, bölgede bulunduğu sürede, TİKA’nın bölgeye önemli hizmetler götürdüğünü 1992-2011 yılları arasında  sadece  Kırgızistan’a yapılan harcamaların toplamının 29 milyon dolarını aştığını  belirtmekte.

Tanrı Dağları’nın Gözyaşları kitabında  anlatılarla ilgili birçok fotoğrafa da yer verilmekte. Bayramlar, milli günler, sanatsal etkinliklerden karelerin yer aldığı bu siyah beyaz fotoğraflar anlatılanlara farklı bir derinlik kazandırmakta.
Sovyetler sonrasında geçen sürede Kazakistan gibi Kırgızistan’da da manevi yönden önemli mesafeler kat edilmiş.
“Artık ilk günlerde hiç hissedilmeyen Ramazan Bayramı da, Kurban Bayramı da en çok bilinen bayramlardan biri olarak gündemi işgal ediyor.”
“Bişkek’te 1994 yılında tek cami varken, bugün genellikle küçük olmak üzere otuzun üzerinde mescit bulunuyor.”

Türkler, Kırgızistan’da birçok dini hizmet vermekte ve neredeyse Türkiye’den tanıdığımız pek çok dini ekolün burada faaliyeti var. Ravanoğlu, kitabında bunların faaliyetlerine değinmenin yanı sıra orada bu hizmetleri yürütenlerle ilgili hatıralara ve bazı bilgilere de yer veriyor.
Kitapta verilen bilgilere göre Kırgızistan’da uzun yıllardır yerleşik olan Türkler bulunduğu, hatta orada bir mahallenin de Karadenizlilere ait olduğu belirtiliyor. “Celalabat şehrinde Karadenizli ailelere rastladım. 70-80 hane varmış. Bu Kırgız köyünde yaşayanların her biri Karadeniz’in ayrı bir yerinden. Müşterek özellikleri, hepsi evlerinin önüne kara lahana ekiyorlar. Beraber horon tepiyorlar.”

Belki de hiçbir yerde bulamayacağınız detayların anlatıldığı kitabın son bölümü Türkistan bölgesine ayrılmış. Buradaki sosyal ve dini hayat çeşitli yönleriyle gözler önüne serilmekte.
“Tanrı Dağları’nın Gözyaşları”, Sovyet Sonrası Türk Cumhuriyetlerinden  Kazakistan, Kırgızistan ve Türkmenistan’la ilgili değişimleri öğrenmek isteyenler için önemli bir boşluğu dolduracak türden bir eser.

Semiha Kavak
KARAR GAZETE KİTAP - Eylül 2018