"Sanırım burada rahat edeceğiz Leon "
25 Eylül 2018 Salı
23 Eylül 2018 Pazar
8 Eylül 2018 Cumartesi
DAĞINI KAYBEDEN MEDENİYET
Edebiyat alanının en yaygın türlerinden
olan “anı” türündeki eserler ilgiyle okunsa da bizde bu alanda yazılan
eserlerin sayısı oldukça sınırlı.
Oysa, zengin bir şifahi kültüre sahibiz.
Buna rağmen kültürel geleneğimizin yazılı kültürle birleşmesiyle daha zengin
bir anı edebiyatı doğurması beklentisinin gerçekleştiğini söyleyebilmek zor.
Benzer türdeki eserlerle birlikte
yazılmış olanları da aynı kategoride değerlendirirsek hatırı sayılır eser var
diyebiliriz. Okuyucu genellikle; seyahatname, sefaretname, tezkire, menkıbe,
günlük, otobiyografi ve tarih gibi türleri birbirinden pek ayrı görmüyor. Zira, bu tür eserlerimizin bazılarında her
türden esinlenmeler söz konusu. En çok karıştırılanlar ise “anı” ile “günlük.”
Oysa; “günlük” yaşanırken, anı (hatırat)
ise hayatta ya da ömrün sonuna doğru kaleme alınmakta. Anılarını yazmayı tamamlayamadan yaşamını yitiren birçok kişi bilinmektedir.
“Tanrı Dağları’nın Gözyaşları” adlı eser
de her ne kadar “anı” olarak yazılmış olsa da aynı zamanda “günlük” yer yer ise
“seyahatname” diyebileceğimiz türden bir eser.
Kitabın yazarı Özer Ravanoğlu, Sovyetler
Birliği’nin dağılmasının ardından Türkiye Diyanet Vakfı tarafından Türk
Cumhuriyetlerine cami yapılması amacıyla gönderilmiş bir isim.
Ravanoğlu, çeyrek asır bu bölgelerde
bulunmuş ve kaldığı süre içerisinde gördüğü, duyduğu şeyleri ve izlenimlerini bu kitap altında toplamış.
“Önce Azerbaycan’da sonra Kazakistan’da
ve Kırgızistan’da bulundum. Fırsat buldukça Uluğ Türkistan’ın diğer bölgelerini
de gezme, görme imkânlarını değerlendirdim. Zaman zaman Türkiye’ye döndüğümde,
özellikle ilk yıllarda çok büyük bir ilgiyle dostlarım etrafımı kuşatarak intibalarımı
dinlemek istiyorlardı. …Orada gördüklerimi, yaşadıklarımı yazmam için beni
devamlı teşvik ettiler. Gün geldi nasip oldu yazmaya başladım. Kitapta birçok
aile dramlarının anlatıldığını düşünerek, çoğu zaman benim bile yazarken
gözyaşı döktüğüm hayat hikâyelerini hatırladım. Ve kitabın adının Tanrı
Dağları’nın Gözyaşları olmasına karar verdim.
Karlarla yüklü Tanrı Dağları iki asırdır
hüzünlerle, elemlerle yüklü. Yaylalarında beslediği, vadilerinde sakladığı Türk
milleti eski haşmetini, eski kudretini kaybettiği için Tanrı Dağları’nın da
gözlerinin yaşlı olduğunu hissettim.”
Ravanoğlu’nun Türk Cumhuriyetlerinde
cami yapmak gibi dini bir görevle bulunmuş olması gittiği, bulunduğu yerlerle
ilgili anlatımları sınırlı kılmakta. O nedenle de anlatılanlar bu bölgelerin
genel durumuna ışık tutma yerine daha çok manevi/sosyal alanı kapsamakta.
Ancak bu sınırlı anlatımlara rağmen yine
de yazılanlardan o bölgelerin o yıllarda
hangi durumda olduğunu kolayca anlayabiliyorsunuz.
“Yarım kalmış bir camii tamamlamak için
Almatı’ya gitmek için yola çıkıldığında ilk karşılaşılan manzara dahi bu
ülkelerin içinde bulunduğu durumu anlamaya yetiyordu. Yolculuk yapılacak
uçaklar adeta bir harabe gibiydi ve yolcular uçağa alınmadan önce saatlerce
havaalanında bekletiliyordu.”
“Saatlerce uçağımızın kalkışını
bekledik. Nihayet uçuşa geçmesi gereken normal vaktinden yedi saat sonra
yolcuları uçağa almaya başladılar. Uçağa binişimiz bir saatten fazla sürdü. Uçakların
halini ise hiç sormayın. Benim ilçemde yaylacılık vardır. Şehirlerarası çalışan
otobüsler zamanla eskir, yeni otobüsler eskiler yayla yoluna düşer. Bizim bu
eskimiş yayla otobüslerimizin durumu, şu
bizi götürecek uçaktan çok çok iyiydi.”
İlk bölümde yer alan Kazakistan
izlenimlerinde 1986 yılında meydana
gelen ve Jel Toksan hadiseleri olarak tarihe geçen olaylarla ilgili anlatımlara
da yer verilmiş. 1986 yılında Kazaklı birinin Kazakistan Komünist Partisi
birinci sekreterliğinden alınarak yerine Rus asıllı birinin getirilmesi
Kazakistan’da büyük olaylara sahne olmuş. Gençler bu atamanın geri alınmasını,
yerine Kazak birinin getirilmesini istemiş.
“Kazak gençlerinin bu uygulamaya
direnişi Kazakistan Devlet Üniversitesi’nden başladı. Protestolar süratle bütün
Almatı sokaklarına yayıldı. Kazak gençleri Komünist partisi Merkez Binasını
işgal ettiler. Daha sonra gençler şehir hapishanelerini ele geçirerek,
yöneticiler tarafından ilk protestolarda tutuklanmış arkadaşlarını kurtardılar.”
Kazaklar, Kazakistan’ın bağımsız
kalmasını, hatta diğer Türk Cumhuriyetlerinin bağımsız kalmasının ilk
kıvılcımının 16-17 Jel Toksan hareketine
bağlamaktalar.
Kitapta anlatılanlara baktığımızda;
Sovyetler sonrasında sadece diyanet
vakfı ve gönüllü vatandaşlarımız değil,
devletimiz de Türk Cumhuriyetlerine çeşitli
yardımlar yapmış.
Ravanoğlu, bölgede bulunduğu sürede,
TİKA’nın bölgeye önemli hizmetler götürdüğünü 1992-2011 yılları arasında sadece
Kırgızistan’a yapılan harcamaların toplamının 29 milyon dolarını
aştığını belirtmekte.
Tanrı Dağları’nın Gözyaşları kitabında anlatılarla ilgili birçok fotoğrafa da yer
verilmekte. Bayramlar, milli günler, sanatsal etkinliklerden karelerin yer
aldığı bu siyah beyaz fotoğraflar anlatılanlara farklı bir derinlik
kazandırmakta.
Sovyetler sonrasında geçen sürede Kazakistan
gibi Kırgızistan’da da manevi yönden önemli mesafeler kat edilmiş.
“Artık ilk günlerde hiç hissedilmeyen
Ramazan Bayramı da, Kurban Bayramı da en çok bilinen bayramlardan biri olarak
gündemi işgal ediyor.”
“Bişkek’te 1994 yılında tek cami varken,
bugün genellikle küçük olmak üzere otuzun üzerinde mescit bulunuyor.”
Türkler, Kırgızistan’da birçok dini
hizmet vermekte ve neredeyse Türkiye’den tanıdığımız pek çok dini ekolün burada
faaliyeti var. Ravanoğlu, kitabında bunların faaliyetlerine değinmenin yanı
sıra orada bu hizmetleri yürütenlerle ilgili hatıralara ve bazı bilgilere de
yer veriyor.
Kitapta verilen bilgilere göre
Kırgızistan’da uzun yıllardır yerleşik olan Türkler bulunduğu, hatta orada bir
mahallenin de Karadenizlilere ait olduğu belirtiliyor. “Celalabat şehrinde
Karadenizli ailelere rastladım. 70-80 hane varmış. Bu Kırgız köyünde
yaşayanların her biri Karadeniz’in ayrı bir yerinden. Müşterek özellikleri,
hepsi evlerinin önüne kara lahana ekiyorlar. Beraber horon tepiyorlar.”
Belki de hiçbir yerde bulamayacağınız
detayların anlatıldığı kitabın son bölümü Türkistan bölgesine ayrılmış.
Buradaki sosyal ve dini hayat çeşitli yönleriyle gözler önüne serilmekte.
“Tanrı Dağları’nın Gözyaşları”, Sovyet
Sonrası Türk Cumhuriyetlerinden
Kazakistan, Kırgızistan ve Türkmenistan’la ilgili değişimleri öğrenmek
isteyenler için önemli bir boşluğu dolduracak türden bir eser.
Semiha Kavak
KARAR GAZETE KİTAP - Eylül 2018
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)