14 Aralık 2014 Pazar

Dizelere Sığınan Bir Dönüş Ütopyası: Anabasis


"Şiir bitti" diyenlerin seslerinin iyice yükseldiği bir zaman diliminde şiir kitabı çıkarmak şiir adına, edebiyat-sanat adına oldukça cesaret verici.
Ergin Yıldızoğlu'nun yeni şiir kitabı "Anabasis" şiirseverlerin kendinden çok şey bulacağı, bu cesareti haklı çıkaracak türden bir eser.

Ataol Behramoğlu'nun kitabın önsözünde belirttiği gibi, toplumcu şiirin şiir dışı sayıldığı bir ortamda yitirilen toplumcu şiir heyecanı Ergin Yıldızoğlu'nun şiirleriyle bir kez daha yakalanıyor.

Boğaziçi Üniversitesi mezunu iktisat ve sosyoloji üzerinde eğitim gören Ergin Yıldızoğlu, üniversitede "Küreselleşme ve Yeni Jeopolitik" dersleri veren bir akademisyen. Mesleğiyle ilgili birçok yerde yazıları yayınlanan Yıldızoğlu'nun çok sayıda sanat ve edebiyat dergisinde de, yazıları ve şiirleri yayımlandı ve değişik konularda yazılmış 10'un üzerinde kitabı var.

Hal böyle olunca, daha önce yayınlanmış olan şiir kitaplarında olduğu gibi "Anabasis" isimli son şiir kitabında da sözcüklere kolayca ulaştığını ve dizeler arasında rahatlıkla ilintiler kurabildiğini görüyorsunuz.

Okuyucu, Yıldızoğlu'nun şiirlerini okurken bir köşeden bir köşeye savrulmuyor. Aksine, akıl süzgecinden geçirdiği olayların şiirselleşmesinden bir buruk tat alıyor.

Her toplumsal şiirde olduğu gibi,Yıldızoğlu'nun şiirlerinde de, yaşanan olumsuzluklar büyük bir dirençle karşılanırken onlardan sadece bir senfoni yaratılmıyor, dizeler aynı zamanda bir cesareti de haykırıyor.

HER DOĞUŞ BİR DÖNÜŞÜN UCUNDA

Anabasis veya Onbinlerin Dönüşü Hellen tarihçi Ksenophon’un ünlü düzyazı yapıtı, güncesinin ismi. Anabasis, Yunanca yukarıya doğru yükselme, tırmanma veya çıkış gibi değişik anlamlara gelse de, bu eseri önemli kılan, zafere yürüyen ve zaferle taçlanan bir ordunun bozguna uğramasıyla birlikte yaşananların bir ders niteliğinde olması.

İ.Ö. 401 yılında Pers Prensi Kyros, ağabeyi Kral Artakserkses'e karşı Grek paralı askerlerini de içine alan bir orduyla Lidya'nın Sardes kentinden yola çıkar. Ksenophon, bu sefere bir "savaş muhabiri" olarak katılır ancak savaşta Kyros ve generalleri öldürülünce ordu toplanıp kendilerini evlerine geri götürmek üzere Xenephon'u komutan seçer, Xenephon geldikleri güzergahta yiyecek kalmadığını düşünerek orduyu dönüşte kuzeye yönlendirir. Van Gölü'nün batı kıyılarından Aras boylarına, oradan Çoruh Vadisi'ne ve nihayetinde Bayburt ve Gümüşhane'ye varırlar. Binbir zorluklar, çatışmaların ardından Karadeniz'e ulaşırlar. Denize ulaşmak onlar için bir kurtuluştur.

Ergin Yıldızoğlu, kitabına ismini verdiği bu antik serüveni bir zaman tünelinden geçirerek günümüze taşıyor;
"No Light, but rather darkness visible"
(Işık yok. Görünür olan karanlık, daha çok)
"Önce yavaş yavaş, sonra kül rengi bir sabah
kimse farketmeden usunu yitirdi orman"

dizeleriyle bizi karşılayan kitap, ağır ağır temposunu yükselterek bir direnişi, bir başkaldırıyı güncele sürüklüyor, güncelle harmanlıyor.

Tarihin akışı içerisinde emperyalizmin oynadığı oyunlara değinirken sık sık ünlü yazarların sözcüklerine başvuran Yıldızoğlu, buralardan sürekli bir sorgu üretir.
"Devler neden hep çocukları yer büyüklerin masallarında? Ve tüfeklerin ağzı sulanır gözyaşlarına çocukların."

4 ayrı bölümde toplanan şiirlerde yer yer hüzünler geçmişin acılarıyla birleştirilmiş;
"Adreslerini yitirmiş evlerin soğuk odalarına sığınır artık. Yetmişli yıllardan kalmış kırık melodiler."
Yer yer romantik özlemler de karşılıyor okuyucuyu;
"Hisar'da denize karşı
Menekşe gözlü bir akşamın masasında beni bekleyen
demli bir çayın nazlı kokusunu düşledim bu sabah.."
Uzun bir soluğun sayılı sayfalara sığdırıldığı kitap, pişmanlık dizeleriyle veda eder okuyucusuna;
"Biri kitaplarını ve dikkatle katlanmış pişmanlıklarını valizine yerleştirir,
Halbuki artık seferden kaldırılmıştır kaçakları taşıyan gece trenleri."

Anabasis için eleştiri babından söylenebilecek ne var diye bekleyenler için söylemeli ki; toplumcu şiir denince ille de boylu boyunca marksist bir dile yaklaşmak kaçınılmaz bir kader kabul ediliyor. Oysa, geleneğin derinliğinde aydınlanma çağının erişemediği, bizden olan ve gerçeği tam merkezinden yakalayan bir damar var. Günümüz toplumsal şiiri kalıcılığı bu damara yaklaşmakta aramalı, bizden olan gerçeği bulmalı. 

SEMİHA KAVAK
Ayna İnsan Sayı: 13

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder