susmanın
zırhını kuşandığım atlastan
yedi kat
dürülmüş mektuplar yazıyorum
hangi sözün
işçiliğine soyunsa, daha çok ona benziyor kalbim
oysa
biliyorum, hünerli olmak ustalığın karinesidir
ve elbette
biliyorum şu denizlere sığmayan zaman diliminde
benim
yaptığım rüzgâra çırak durmaktan ibaret çocukluk
yoksa bilmez
miyim
‘ateş olsam cürmüm kadar yer yakarım’
zaten başka
türlüsü içte kontrolsüz yangınlar demektir ki
aldırma
sen mülküme
yakın olmaya devam et ey dildâde bildiğim sevgili
o hâlet-i
ruhiyemle
ben de sana
ışık hızından bile yakın olurum fakat,
gövdemin taş
kesildiği yerde
hiç kimse beni
bir yosun gibi sarmadı desem
dakka şaşmaz
kusurlu bulunur, kalender meşrebindeki ömrüm
belki acemi
belki de iki
yürek arasındaki ritim farkını görmekten âcizim,
kabül.
lâkin senden
şehirler kuruyorum gündüzden geceye
senden dört
başı ma’mur kuş evleri
ki
biz buna
medeniyet üçgeni diyelim de
hadi
formülünü fizikçiler düşünsün
aslında maya
başkentini yeniden kuruyorum sevgilim
avuçlarında
cömertliğin aşkına
o coşkun mi’marî
o çılgın tarzın
içinde ben nerde miyim?
âh!
söylemeyi
unuttum
‘taş yerinde ağırdır’
aşk, akıl ve
ruhun hüzünle ayrıştığı siyah noktada
bilmem,
özlediğim gölleri anlatabiliyor muyum?
Fatih Yavuz Çiçek
Ayna İnsan Sayı:15
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder