TİMUÇİN’İN ÖLÜMSÜZLÜK YELEĞİ
Semiha Kavak
İnsanoğlu, tüm
canlıların ölümünün kaçınılmaz olduğunu bilse de, doğası gereği ölüm gerçeği
karşısında varlığını korumak isteyerek
ölümsüzlüğü arzular. Buradan bakıldığında, ölümsüzlük arayışı, sonsuza dek
yaşamak arzusunun dışa vurumu olarak görülebilir.
Günümüzde
bilimsel araştırmaların en önemli konularından biri olan yaşam süresini uzatmak
ve ölümsüzlük, antik çağlardan bu yana önemini korumuş bir olgu.
Tarihi süreç
içerisinde ölümsüzlük arayışları mitolojilerin, destanların, edebiyat ve
sanatın, kutsal metinlerin, simya çalışmalarının önde gelen konusu oldu.
Bunun en
ilgi çekici örneklerinden birisini, tarihin en eski destanı olarak kabul edilen
Gılgamış Destan’ında görmek mümkün. Kardeşinin ölümünden çok etkilenen ve
ölümden korkmaya başlayan Gılgamış, ölümsüzlüğün sırrını öğrenmek için oldukça
uzun ve ölümcül tehlikelerle dolu bir yolculuğa çıkar, yolculuk esnasında
karşılaştığı tanrılar kendisine ölümsüzlüğün ancak tanrıya ait olduğunu
söylerler. Ancak, onun arayışı bunun imkânsızlığını anlayana kadar sürer.
Dünyaya
hükmetmeye kalkan krallar, hükümdarlar, imparatorlar hep bu arayışın içinde
oldular. Dünyayı titreten hükümdardan biri olan Moğol hükümdarı Cengiz Han da
ölümsüzlük iksirinin peşinde olanlardan biriydi. Cengiz Han, Moğol kabilelerini
askeri dehasıyla bir araya getirip önce Orta Asya’yı, buradan da ulaşabildiği
her yeri ele geçirdi. Hedefi dünyanın hükümdarı olmaktı. O nedenle ölümsüzlüğün
sırrına erişmek istiyordu.
Bu konuda
ona yardımcı olabilecek biri olarak gördüğü çok uzak diyarlardan Taoist keşiş
Ch’ang Ch’un’u bir mektupla otağına davet etti. Amacı, ölümsüzlüğün sırrına
eriştiğini sandığı bu Taocu keşişten ölümsüzlüğün sırrını öğrenmekti.
“Cengiz Han
Hırıstiyanlık, Budizm, Taoizm ve İslam gibi çeşitli dinlerin temsilcileri ile
bağlantı kurmuş fakat onların inanç ve öğretileriyle pek fazla ilgilenmemişti.
Örneğin, Üstad Ch’ang Ch’un’u davet etme amacı, ondan Taoizm hakkında dersler
almak değil, ölümsüzlük iksirini elde etmekti.”
“Üstad Ch’ang
Ch’un ömrünü Tao felsefesine adamış; ruhun gizemi, hayatın kökeni ve ebedi
yaşam gibi konular üzerinden yoğunlaşmıştı. Cengiz Han ise üstadın kendisini
kurtaracağını düşünmüş ve en yakın adamı olan danışmanı Yeh-lü Ch’u-ts’ai
tarafından kaleme alındığı tahmin edilen bir davet mektubu üstada yollamıştı”
Diğer
dinlerin alimlerine karşı oldukça müsamahakar davranan Cengiz Han’ın Moğollar
üzerinde geniş bir etki oluşturan Budist
bir keşiş yerine Toacu bir keşişe bu derece ilgi göstermesi Taoizmin ölüme
karşı yaklaşımıyla ilgiliydi. “Taoistler insan bedenini ölümsüz kılmak için
girişimlerde bulunmuşlar ve Çin simyası, ilk kez büyü tekniklerinden,
geleneksel doğa felsefesinden ve Taoistlere ait metafiziğin harmanlanmasından
ortaya çıkmıştı. Yaşlanmayı engelleyecek yollar arayan Taoistler, beden
eğitimi, nefes alıp verme alıştırmaları ve mineral içerikli iksirlerin yapımı
için epey uğraşmışlardı. Ruh anlayışlarına paralel olarak ölümsüzlük iksirleri
hazırlamaya çalışmışlar, dualar ederek perhizler yapmışlardı. Temel simgeleri
olan “ying-yang” anlayışıyla ruhun beden dışı ölümsüzlüğünü değil, ölümsüz bir
beden içerisinde varlıklarını devam ettirme arayışına girmişlerdi.”
“Cengiz
Han’ın Ölümsüzlük Arayışı” adlı kitap, Taoist Simyacı Ch’ang Ch’un en yakın
müritleriyle birlikte Cengiz Han’ın otağına ulaşmak için yaptıkları yolculukta
elde ettiği izlenimleri anlatan bir seyahatname. Uzun yıllar sonra bir
manastırda bulunan bu seyahatname o günlere ışık tutan gerçekçi bir belge gibi.
1221-1224 yılları arasında Türkistan’ı gezen Ch’ang Ch’un ve müritlerinin
izlenimleri pek çok Türk boyunun gelenekleri ve görenekleri, coğrafyası, o coğrafya
içerisinde yer alan canlılar hakkında ilginç bilgiler sunmakta, Moğolların
yaşamlarına ait bilgiler vermekte.
“Bu memleket
sabahları soğuk, akşamları sıcaktır; sarı çiçeklerle birlikte pek çok bitki vardır. Kerulen ırmağı
kuzey doğuya doğru akar. Irmağın her iki kıyısında da çok sayıda yüksek söğüt
ağaçları bulunur. Moğollar yurtlarının çatı iskelelerini bunlardan yaparlar.”
“Altıncı
ayın on üçüncü günü (4 Temmuz 1221) Yüksek Çam Dağları’na ulaştık ve geceyi
buranın karşısında geçirdik. Bu memleket, hâlihazırda bulutlara meydan okuyan,
güneş ışınlarını sızdırmayan; koyu gölgeli, sık, yüce çam ve köknar ağaçları
ile kaplıdır. Üstad bu dağların ismini değiştirerek onlara “Muazzam Soğuk
Dağlar” adını verdi.”
Ch’un’un 1227 yılında ölümünü müteakip müridi Li Chih-Ch’ang (1193-1256) marifetiyle kaleme alınan seyahat notları uzun süre unutulmuş ve asırlar sonra, 1795 yılında, Çin’deki bir manastırda keşfedilmiş. 1848 yılına gelindiğinde Çince neşri, sonrasında Rusça ve İngilizce çevirileri yapılmış. Gülşah Hasgüçmen’in İngilizce’den çevirisiyle dilimize kazandırdığı “Cengiz Han’ın Ölümsüzlük Arayışı: Taoist Simyacı Bir Keşişin Türkistan Seyahatnamesi (1221-1224)” dört yılda tamamlanmış bir eser.
Kitapta,
sadece seyahatname yer almıyor. Seyahatname öncesindeki özel bölümde çevirmen, çeşitli kaynaklardan elde edilen
önemli bilgiler ışığında o coğrafyada mevcut olan dinleri, dinler ve mezhepler
arasındaki ilişkileri, Cengiz Han’ın din alimlerine yaklaşımlarını da gözler
önüne seriyor.
“Cengiz Han’ın
nezdinde din adamları pek muteberdi. Onların istedikleri her şeyi yapmalarına
izin veriyor ve arzularını reddetmiyordu.”
“Cengiz Han
yabancı dinleri mensuplarına hem vergi muafiyeti tanıdı ve hem de ayrıcalıklar
verip bu kişileri “Tarhan” konumuna yükseltti.”
Eser, Moğol
coğrafyasını resmettiği gibi, Cengiz Han gibi tarihin en önemli hükümdarlarından
birinin iç dünyasını ve arayışlarını da ortaya koyuyor.
Gerek tarihe
ışık tutan gerçekçi bir seyahatname olması, gerekse o günlere ait önemli
bilgiler vermesi nedeniyle önerilecek
kitaplar arasında çok özel bir kaynak eser.
Kitapta yer
yer Ch’ang Ch’un’un mistik dokulu
şiirleri de yer almakta. Bu şiirlerden en duygu yüklü olanlarından biri ölüm gününden birkaç saat önce yazdığı veda şiiri;
“Yaşam ve ölüm sabah ve akşam gibidir
Faniler
köpüğe benzer, gelir geçerler fakat ırmaklar durgun akar
Bir
çatlaktan ışık sızdığında insan karga ile tavşanın üzerinden atlayabilir
Onların
sihirli güçleri tamamen ortaya çıktığında dağları ve denizleri kuşatır
Sanki bir
ayak ötedeymişçesine dünyanın en uzak köşelerine uzanabilir
Hayatın
kilit yayıymış gibi pek çok şeye nefes verir
Fırçamdan
gereği gibi anlamayan dünyevi insanların ellerine düşünce.”
YENİ ŞAFAK Gazete - Kitap
Yüreğinize sağlık
YanıtlaSilÇok teşekkürler Mehmet Bey. Selamlarımla.
Silkaleminize sağlık��
YanıtlaSil