Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’nde görev yapan ve kadın, aile, boşanma, dindarlık, din değiştirme, göç gibi çeşitli konularda çalışmaları bulunan Profesör Zekiye Demir’le “Aile” üzerine söyleştik.
Hiçbir toplum için ailesiz bir gerçeklik düşünülemez.
"Türklerde aile önemlidir, kutsaldır. Bu nedenle evlenmeye ev bark sahibi olmak denir. Bark eski Türklerde kutsal mekan demektir. İbadethane gibi. Nasıl ki kutsal mekanda kötü şeylere yer yoksa şiddet, kavga, gürültü, kötü söz de evde olmamalıdır. Nasıl kutsal mekanlar saygı sevgi üzerine inşa olunur ve huzur verirse aile de öyle olmalıdır."
Sayın Hocam, aileyi tanımlamak isterseniz nasıl bir tanım yaparsınız? Aileyle ilgili tanımlarda hangi boyutları gözden kaçırmamak gerekir?
Söyleşiye kolay bir soru
ile başladığınızı düşünebilirsiniz. Öyle gibi gözükse de günlük hayatta yaygın
kullanılan bazı kavramlar gibi aileyi tanımlamaya kalktığınızda efradını cami
ağyarını mani bir aile tanımı yapmak zordur. Çünkü aileye hangi yönden, hangi
zihniyetten baktığınıza göre tanım değişebilir. Ayrıca günümüzde dünya çapında
ailenin sergilediği çeşitlilik, tarihsel süreç içinde toplumsal değişmeye
paralel olarak aile kurumunda yaşanan sürekli değişim her devire ve her topluma
uygun bir aile tanımı yapmayı güçleştirir. Kısaca tarihin dikey düzleminde ve
yatay düzleminde var olan ailelere bakılarak aile tanımı yapmak hiç de kolay
değil. Zor bir soru ile başladınız diyebiliriz.
Yine de bütün bu
zorluklara rağmen, geçmişten günümüze ailenin işlevi temel alınarak bir aile tanımı
yapabiliriz. İşlevini baz alıyorum zira yapısı zamana ve topluma göre
değişiklik gösterebiliyor. Aile tanımında hem birey, hem toplum için önemli
olan işlevi hem de bilinen ilk toplumdan günümüze kadar olan uzun ömrü hesaba
katılmalıdır. Bu üç hususu yani bireysel işlevini, toplumsal işlevini ve tarih
boyunca her toplumda var oluşunu kapsayacak şekilde şöyle bir tanım
yapılabilir: Aile, ilk çağlardan günümüze kadar her toplumda var olan, belli
kurallar çerçevesinde bir araya gelmiş bireylerin sosyo-psikolojik ve biyolojik
ihtiyaçlarını karşılayan aynı zamanda da toplumsal devamlılık için gerekli üretimi
sağlama potansiyeline sahip olan toplumsal bir kurumdur.
Sosyal Yaşamın
Minyatürize Edilmiş Hali
Aile tarih boyunca çok
işlenen bir konu olmasına rağmen günümüzde toplumdaki tanımı, yeri, önemi,
işlevi ve geleceğine dair yeni bakış ve anlayışların bir kaygı, karamsarlık ve
zihni kargaşa oluşturduğunu gözlemliyoruz. Sizin bu konudaki düşünceniz nedir?
Ailenin
çok işlenen, her zaman üzerinde yazılıp çizilen, konuşulan bir konu olması onun
önemini de gösterir. Zira aile toplumun temel kurumlarından biridir.
Sosyolojide en eski toplumlardan günümüz toplumlarına kadar bütün toplumda var
olan en temel kurumlar aile, din, eğitim, ekonomi ve siyaset olarak sayılır. Nasıl
din ve dini yaşam, dindarlık şekilleri hatta aynı dinin farklı toplumlarda
tezahürü farklılaşıp değişiyorsa, ekonominin işleyişi ilk toplumlarda değiş
tokuş iken sonraları paranın icadı, bankacılığın keşfi ile değişiyorsa aile de
değişiyor. Yine siyaset yapma, yönetme zamana ve zemine göre değişiyorsa aile
de değişiyor. Dünün eğitim kurumu ile bugünün eğitim kurumları farklılaşıyorsa
aile de değişiyor. Bunların içinde ailenin değişimi toplumu en tedirgin edici
olanıdır. Zira aile içinde diğer toplumsal kurumlar bir şekilde mecz edilmiştir,
bütün bir sosyal yaşamın minyatürize edilmiş halidir. Toplumsal hayatı
oluşturan ekonomi, siyaset, güvenlik, eğitim, ahlak, din benzeri kurumların
işlevlerinin küçük izdüşümleri aile hayatı içerisinde yaşanmaktadır. Bu denli
önemli bir toplumsal kurum ile ilgili dün konuşuldu, bugün de konuşuluyor,
yarın da konuşulacaktır.
Yapı
olarak karamsar biri değilim. Dolayısı ile karamsar ve kaygılı olmanın ağır, havalı
tavrına sahip değilim. Hitit kazılarına baktığımızda gençlerin eski gençlik
olmadığından, saygısız ve bencilliğinden yakınılır. Platon’u okuduğunuzda
gençlerin büyüklerine karşı saygısızlığından, ahlaki zaafından bahsedilir. Hala
gençlerle ilgili aynı şikayetler vardır. Ama ben öyle düşünmem, her devirde
şikayet edilecek gençler olduğu gibi gıpta edilecek gençlerin de olduğunu görürüz. Gençlere yönelik karamsar olmadığım gibi
aileye yönelik de karamsar değilim.
Ailenin işlevi değişebilir ama önemi değişmez. İşlevi değişiyor zira toplum değişiyor. Çok değil birkaç yüzyıl önceki geniş aileler yok. O zaman aileler hem ekonomik bir birim, hem kısmen eğitim kurumu, hem çocuk, yaşlı, engelli bakım merkezi niteliğindedir. Hatta yaralanmaların, hastaların tedavi edildiği, güvenliğin sağlandığı yerdir de. Giyim kuşamın dokunduğu, dikildiği, yeme içmenin sağlandığı yerdir. Düşünsenize ‘evde yemek yok yemek söyleyelim gelsin’ o zamanki aile için düşünülemez. Ailenin birçok işlevi farklı kurumlara devredilmiş. Aileyi ortadan kaldırmak için çeşitli kominler kurulmuş, ailesiz yaşam deneyimlenmeye çalışılmış ama başarılamamış. Çünkü ailenin işlevi fizyolojikten çok daha ötedir.
Ailenin
önemi tanım kargaşasını da getiriyor. ‘Aile’, aile olmak’ itibarlı
kavramlardır, bu itibardan yararlanmak için bazı meslektaşlar, aynı işte
çalışanlar biz bir aileyiz diyebiliyor, bir okulun mezunları veya bir vakfın,
bir derneğin üyeleri biz bir aileyiz diyebiliyor. Bazı birliktelikler de aile
kavramının değeri altına girmeye çalışıyor, bunun için lobiler oluşturulabiliyor.
Ama ben bir meleğim deyince melek olunmadığı gibi aileyim diyen her birliktelik
de aile değildir.
Aile duygusal destek merkezidir.
Bizde aile çok önemlidir
hatta kutsaldır anlayış ve söylemleri varken; günümüzde “Aile çok da önemli
değil, biz abartıyoruz, aile olmadan da iyi bir toplum olunabilir.” görüşleri
dillendirilmekte; buna ne dersiniz? Biz aileye gereğinden fazla mı misyon
yüklüyoruz, sosyolojik olarak iyi bir toplum iyi bir aile kurumunun varlığına
mı bağlı?
Evet,
bizde yani Türklerde aile önemlidir, kutsaldır. Bu nedenle evlenmeye ev bark
sahibi olmak denir. Bark eski Türklerde kutsal mekan demektir. İbadethane gibi.
Nasıl ki kutsal mekanda kötü şeylere yer yoksa şiddet, kavga gürültü, kötü söz de
evde olmamalıdır. Nasıl kutsal mekanlar saygı sevgi üzerine inşa olunur ve
huzur verirse aile de öyle olmalıdır.
Tabii ki kutsal aile olmak, kurmak diğerkâmlık gerektirir. Modern toplum insana bireycilik ve bencillik pompalıyor. Böyle olunca da aile olmanın verdiği sorumluluktan kaçma adına işlevini küçümseme başlıyor. Bu da aile olmadan da iyi bir toplum olunur söylemini getiriyor. Aile olmadan toplum olunabileceğini söyleyen teorisyenler olmuş, ailesiz toplum uygulamaları da denenmiştir Kolhozlar, Komünler gibi. Ama denemeler başarısız olmuştur. Zira aileyi sadece fiziksel ihtiyaç ile ilişkilendirmişlerdir. Oysa aile hiçbir kurumun sağlayamayacağı bir işleve sahip olup, duygusal destek merkezidir. Karşılıksız sevginin ne olduğunu orada tecrübe ederiz. Güvenin ne olduğunu orada yaşayarak öğreniriz. Yeni doğan bir çocuğa, ailesi dışında başka kurumlar da bakabilir, hatta maddi ihtiyaçlarını bazı ailelerden daha karşılayabilir ama sevilme ve değer verilme ihtiyacı en iyi ailede karşılanır. Takdir edilmek, sayılmak ve güvenilmek sağlıklı bir birey olmak için önemlidir, bunların en iyi sağlandığı yer aile ortamıdır. Güvenli bağlanmanın temeli ailede atılır. Bu temel atılmadığı takdirde ne vatana, ne bayrağa ne de diğer insanlara güvenip bağlanabilir insan. Aile olmadan iyi toplumdan ziyade robot toplumu oluşturulabilir.
Ailedeki çözülme ile
toplumsal bozulma arasında bir bağ kurulabilir mi? Bu konudaki düşünceleriniz
nelerdir?
Çözülmeden
kasıt boşanma ise bu soruya evet de denilebilir hayır da. Nasıl boşanıldığına
bağlı. Eğer ebeveynler anne -babalık rollerini sağlıklı sürdürebilirse,
çocukların üzerinde boşanmanın etkisi az oluyor. Hatta kavgalı bir ortamda
büyümektense böylesi iyi bile oluyor. Bu durumda ailede çözülme bozulmaya neden
olmayabilir. Ancak eğer boşanma anne-babalığı dolayısı ile çocuğun ruh sağlığını
olumsuz etkiliyorsa tabi toplumsal bozulmaya da neden oluyor. Çocuk suç
istatistiklerine bakıldığında sorunlu ailelerde yetişenlerin suça eğilimli
olduğu gözüküyor. Bu da sorunlu ailenin toplumsal bozulmaya yol açtığını
gösteriyor.
Ailedeki
çözülmeden kasıt aile içi ilişkilerin zayıflığı ise, bu durumun toplumsal
bozulmaya yol açtığını daha rahat söyleyebiliriz. İlgisiz eş, ilgisiz anne
baba, sorumsuz eş, sorumsuz anne baba sorunlu bireyler oluşturur bu da toplumsal
bozulma için uygun ortamı sağlar.
Aile özellikle de kadın
geleneksel yapı ile modern hayatın gereklilikleri arasında sıkışmış durumdadır.
Aile geleneksel yapılarla
modernist olanlar arasında sıkışmış görünüyor. Siz de öyle görüyor musunuz, bu
konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evet,
bana göre de aile özellikle de kadın geleneksel yapı ile modern hayatın
gereklilikleri arasında sıkışmış durumdadır. Dünya değişiyor. Gelenekler de değişiyor,
yenileniyor. Bu değişim gayet doğal, ancak değişime uyum daha doğrusu uyamama
sorunu, sıkışmanın temelini oluşturuyor. Gözlemlediğim kadarı ile kadınlar bu
değişime uyumu erkeklerden daha iyi yönetebiliyorlar. Erkeklerin çoğunluğu modern
aileyi geleneğin kodları ile yaşamak istiyorlar. Hem modern ailenin
nimetlerinden yararlanmak, hem de geleneksel ailenin rolleriyle yaşamak. Hem
modern, eğitimli hatta çalışan bir kadın olacak hem de ütülü gömlekleri hazır
olacak. Hayatın, geçim yükünü birlikte göğüsledikleri eşten anne-anneanne
rolleri bekliyorlar. Bu da kadını geleneksel yapıdaki ailede kadın-erkek
rolleri ile modern hayattaki kadının yükü arasına sıkıştırıyor. Ben buna bazı
erkekler çalışan eşleri ile ilişkilerinde de ‘kasada birlik ama tasada eski
hamam eski tas’ olsun diyorlar, betimlemesi yapıyorum.
Erkeklerin çoğunluğu
modern aileyi geleneğin kodları ile yaşamak istiyorlar.
Ayrıca
geleneksel yapı da aile ile akrabalar arası yoğun bir ilişki içerir. Ama modern
toplumda bu ilişki ister istemez seyreliyor. Kadının işten gelince akşam
yapacağı ve yarına hazır olması gereken sürü işi vardır, bu durumda yoğun bir
akraba iletişiminde, hem gitmek hem de geleni kabul için yeterli zamanı
kalmıyor. Modern ile gelenek arasında ailenin sıkışmasında asıl sıkışan kadın
oluyor.
Bence bakanlık ödül
müesseseni çalıştırmalı. Aile ödülleri. En iyi aile dizi, en iyi aile filmi, en
iyi aile sanatçısı, en iyi aile ile ilgili makale, kitap, tez, en iyi proje….
Farklı kategorilerde.
Ülkemizdeki aile ile
ilgili yaklaşım ve politikaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aile
ile ilgili sadece Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı değil Milli Eğitim ve
Sağlık bakanlığından Diyanete kadar çeşitli kurumlar program ve politikalar
oluşturmaya çalışıyorlar. Hatta üniversitelerin enstitüleri kurulmaya başlandı
aile ile ilgili. Her kurum işin bir ucundan tutmaya çalışıyor. Mesela MEB
öğretmen ve velilerini bilgilendiriyor, Sağlık bakanlığı aile sağlığı üzerine
yoğunlaşıyor. Yukarıda bazı derneklerin, meslek gruplarının ‘biz bir aileyiz’
söylemini kullanarak gruplarına önem atfediyorlar demiştim, onun gibi bazı
kurumlar da ‘aile’ ile ilgili birimler kurarak ne kadar önemli birimler
oluşturduklarını göstermeye çalışıyorlar. Birimler kurmakla, yazıda kalan
politikalar oluşturmakla iş yapılmıyor. Politika tek başına yeterli değil
politikaları uygulamak için kaynak gerekli; donanımlı insan kaynağı ve maddi
kaynak.
Açıkçası
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının konu ile ilgili politikalarının
ayrıntısına hakim değilim. Gördüğüm bir çaba var. Benim bakanlığa bir önerim
olacak. Sizin vesilenizle belki ulaşır. Bence bakanlık ödül müessesesi çalıştırmalı.
Aile ödülleri. En iyi aile dizi, en iyi aile filmi, en iyi aile sanatçısı, en
iyi aile ile ilgili makale, kitap, tez, en iyi proje gibi… Farklı
kategorilerde. İyi aile rol modellerini görünür kılmalı. Malum çağımız gösteri
toplumu aile ile ilgili güzel örnekler görülmeli.
Önce babayı biraz ev
içine-işine çekmiştir. Baba çocuk ilişkisini
yoğunlaştırmıştır.
Annenin modern çalışma
hayatına iştiraki aileyi nasıl etkilemiştir? Bu etkilerin net olarak olumsuz
olduğunu söylemek gerekir mi?
Modern
çalışma hayatından kastınızı annenin ev dışı kazanç getirici işte çalışması
olarak algılıyorum. Bu tabii ki aileyi etkilemiştir. Her şeyden önce babayı
biraz ev içine-işine çekmiştir. Baba çocuk ilişkisini yoğunlaştırmıştır. Eşler
arası ilişkiyi etkilemiştir. Ancak bu etkilerin net olarak olumsuz olduğunu
kesinlikle söyleyemem. Her aile biriciktir. Her ailenin girdileri, imkanları ve
aileyi oluşturan bireylerin kişilikleri birbirinden farklıdır. Bu farklılıklarla
birlikte kadının çalışma hayatında olmasının aile üzerinde etkisi değişir. Ama
ben genel itibariyle olumsuz etkilendiğini söyleyemem.
Annenin çalışıyor olması
aile yaşamını olumsuz etkiliyor şeklinde bir çıkarımda bulunulamayacağı tam
tersine olumlu etkilediği yönündedir.
Bazı
kesimlerde bir yanılgı vardı; ev kadını olunca çocuk ile daha iyi ilgilenilir,
eş ile ilişki daha güzel olur diye. Ama iyi bir gözlemci iseniz bunun her zaman
böyle olmadığını görürsünüz. Ev kadını vardır gezmesinde rahat oturmak için
çocuğuna uyku ilacı veren, işten yorgun gelen kocasına akşama kadar evdeydim
birlikte dışarı çıkalım diye bunaltan. Buna
karşın çalışan kadın vardır çocuğu ile sınırlı zamanını en etkili ve verimli
biçimde geçiren ve eşi ile paylaşımı etkin olan. Madalyonun iki tarafı da anne
için mümkündür; çalışan kadın bu kimliğini aile içine olumlu da yansıtabilir
olumsuz da. Aynı durum çalışmayan anne için de geçerlidir.
Ama
bireysel yaşamımdan ve gözlemlerinden söyleyeceğim, annenin çalışıyor olması
aile yaşamını olumsuz etkiliyor şeklinde bir çıkarımda bulunulamayacağı tam
tersine olumlu etkilediği yönündedir.
Babalık daha fazla
konuşulmaya, hatta akademik çalışmalara konu olmaya başladı.
Kadının çalışması
baba-çocuk ilişkisini yoğunlaştırmıştır dediniz. Buradan baba üzerine biraz
konuşalım. Aile söz konusu olduğunda baba üzerine daha az konuşuluyor
görünüyor. Baba şu anda ailede nasıl bir figür olarak duruyor? Babanın şu anda
etkinliği ve konumu sizce nedir?
Geleneksel
aile içi roller değiştiği gibi babalık figürü de değişiyor. Önceden hemen her
ailede anne ve baba rolleri daha belirgindi. Bu her aile için aşağı yukarı
benzerdi. Anne çocuğun öz bakımını yapan, yetişmesini sağlayan, baba da evin
geçimini ve otoritesini sağlayan figürdü. Anne çocuğun bakımından baba ihtiyaçlarının
temininden sorumlu olduğunda baba çocuğu ile daha az vakit geçiren ve daha az
paylaşımı olan bir konumdaydı
Anne çocuğun bir
kanadıysa baba da diğer kanadı. İki kanadın da etkin olmasıyla uçuş ve yön
bulma daha sağlıklı olur.
Kadının
çalışma hayatına girmesiyle rollerde gri alanlar oluştu. Baba çocuğu ile daha fazla
zaman geçirme imkanı buldu. Babalık daha fazla konuşulmaya, hatta akademik
çalışmalara konu olmaya başladı. Benim de bir öğrencim baba peygamberi çalıştı
ve onların örnekliğinden günümüz babalarına hangi mesajlar veriliyor sorusuna
cevap arandı.
Babanın
önemli bir figür olduğu sosyal psikoloji çalışmalarında özellikle vurgulanır
oldu. Önemlidir tabii anne çocuğun bir kanadıysa baba da diğer kanadı. İki
kanadın da etkin olmasıyla uçuş ve yön bulma daha sağlıklı olur.
Babalık
figürü hem anne için hem de çocuklar için önemlidir. Babanın silik bir figür
olduğu ailelerde kadına çok daha fazla ve yıpratıcı bir sorumluluk düşüyor.
Yine böyle bir babadan hem kız çocukları hem de erkek çocuklar olumsuz
etkileniyor.
Çocuk
anne ile doğmadan bağını kuruyor. Doğduktan sonra anne dışındaki ilk bağ baba
iledir. Bir bakıma ilk sosyalleşmesini baba gerçekleştiriyor. Bu bağ ve
sosyalleşme ne kadar kuvvetli ise çocuk da dış dünyaya karşı o kadar donanımlı
oluyor. Baba ilk sosyalleşmeyi sağladığı gibi ilk rol modeldir de. Erkek çocuğu
için kendi cinsinin nasıl olması gerektiği, nasıl eş, nasıl baba olunurluğun
rol modelidir. Kız çocuğu için de karşı cinsin rol modelidir.
Kadının
çalışma hayatının çocuk ve baba üzerinde etkilerini araştıran çalışmalar,
karısı çalışan erkeklerin babalık doyumunun daha yüksek olduğu yönündedir. Yine
yapılan çalışmalarda babanın çocuğu ile ilgili olduğu durumlarda çocuğun sosyal
ilişkilerinden ruh sağlığına, yeteneklerini geliştirmeden akademik başarısına
kadar hemen her yönden olumlu katkıları tespit edilmiştir. Bir şekilde baba
yoksunluğu ise bütün bunlara ket vurmaktadır. Kısaca baba çocukların zihinsel,
sosyal, psikolojik gelişiminde, kişiliğinin oluşmasında hatta cinsel yaşamında
etkilidir.
Son
yıllarda babalık ile ilgili akademik çalışmalar yapılmakta, bazı kurumlarca
babalık okulları açılmaktadır. Sizin bu soruyu sormanız bile babalığın önemiyle
ilgili farkındalığın arttığını göstermektedir.
Evlilik yaşı toplumsal
olay ve olgulara tepki vermektedir.
Kıymetli Hocam, evlilik
yaşının uzaması ama buna karşın boşanma oranlarının artmasını nasıl
değerlendirebiliriz?
Evlilik
yaşının uzamasından başlayayım. Evlilik yaşının uzamasını günümüz toplumunu baz
aldığımızda şaşırtıcı ve anormal bir durum olarak görmüyorum. Çünkü evlilik
yaşını belirleyen, içinde yaşanılan toplumsal şartlar ve gelenektir. Gelenekler
de toplumsal şartlara göre değişebilmektedir. Öyle ise temelde evlilik yaşını
toplumun durumu belirler diyebiliriz. Bunu biraz açayım. Geçmişte normal
görülen evlilik yaşı günümüz şartlarında erken evlilik olarak
değerlendirilebilmektedir. Çünkü evlilik yaşı toplumsal olay ve olgulara tepki
vermektedir. Bunların değişmesine bağlı olarak değişebilmektedir. Evlilik yaşı
tarım ve sanayi gibi toplumun ekonomik yapısına, ekonomik büyümeye, siyasi
yapıya, örfe, dine, toplumun ortalama ömür uzunluğuna, vb. durumlara göre
değişir. Mesela toplumlarda ortalama yaşam süresi evlilik yaşını nasıl etkiler?
Yaşam süresinin kısa olduğu toplumlarda evlilik yaşı düşer. Ortaçağın başında
Avrupa’da yaşam süresi 30-35 arasıydı. İslam dünyasında da bu sürenin biraz
üstünde. Salgın hastalıkların, savaşların, kısa yaşam süresinin olduğu o
toplumlarda evlilik yaşının on ikilerde olması tabii ki normaldi. Her ne kadar
bugünkü şartlardan bakıldığında kabul edilemez görülse de. Torununu göremeyecek
kadar yaşam süresi kısa olan toplumlarda evlilik yaşı küçüktür.
Günümüz
toplumuna gelince; ortalama insan ömrü seksenlerdedir. Doğurganlıkta tıbbın
yardımı mevcuttur. Kız-erkek fark etmeksizin eğitim veya mesleki nitelik
kazanma hayatın zorunluluğudur. Buna bir de psikolojik olarak hazır olmuşluk derken
ilk evlilik yaşı 25’i geçmektedir. Bu durumda sosyolojik olarak evlilik yaşının
yükselmesi beklenmedik bir sonuç değildir.
Evet,
evlilik yaşı artarken boşanmalar da artıyor. Çünkü artan yaşla birlikte nitelik
artıyor. Tek başına hayatı sürdürebilme niteliği. Yine yaşın artmasıyla
bireysellikte artıyor. Birini tahammül, alışageldiği yalnız yaşamın
kısıtlanması, birine karşı sorumlu olma hepsi etkili olabiliyor boşanmada.
Bu
durum bütün toplumlar için geçerli. Boşanma oranları olarak bizim ülkemiz
birçok ülkeye göre düşük sayılsa da yükselmenin sürmesi kaygıya düşürüyor.
Boşanma istenmeyen bir helaldir. Sonuçlarından ilişkili herkes etkileniyor.
İnsanın kodları
değişmediği, sosyal ve duyguları olan bir varlık olmaya devam ettiği sürece
aile kurumunun varlığını sürdüreceğine inanıyorum.
Hocam, geleceğin ailesi
nasıl bir gerçeklik olacaktır?
İnsanın
kodları değişmediği, sosyal ve duyguları olan bir varlık olmaya devam ettiği
sürece aile kurumunun varlığını sürdüreceğine inanıyorum. Ama bizim
göregeldiğimiz aile rolleri değişebilir. İngiltere’de bir aile ile tanıştım. Baba
haftanın bir günü hariç evden çalışıyor, anne full mesaili işte çalışıyor. 3
yaşında bir kızları var. Adamın işe gittiği bir günde kızı kreşe veriyorlar,
diğer 4 gün baba bakıyor. Güzel de yemek yaparım diyor. Bu tür ailelerin
çoğalacağı bir gerçekliktir.
Çok uzak gelecekteki aileleri tasvir edemem belki
ama uzak olmayan bir gelecekteki ailelerle ilgili bir tahminde bulunabilirim; tek
ebeveynli ailelerin sayısı artacak, patchwork tipi aileler artacak, yani bir
ailede bulunan birden fazla çocuğun anne babası farklı olacak. Boşanmalar
artacak bunun sonucu olarak ikinci ve üçüncü evliliklerin sayısı artacak, çocuk
sayısı azalacak, ailede iş bölümünde gri alanlar genişleyecek yani cinsiyete
dayalı iş bölümü azalacak. Çalışan anneler ve çocuk bakım merkezleri artacak.
Ailede yaşlı sayısı azalacak, yaşlılar daha çok huzurevlerinde yaşayacak. İlk
aklıma gelenler bunlar diyebilirim geleceğin ailesi ile ilgili. Aile yapısında
bütün bu değişmeler olacak ama hiçbir
toplum için ailesiz bir gerçekliğin olabileceğini düşünmüyorum, düşünemiyorum.
Söyleşi için çok
teşekkür ederiz hocam. Değer kattınız.
Rica ederim. Buradaki
hemen her sorunun bir kitap konusu olduğunu eklemek isterim. Düşüncelerimi
birkaç cümleyle de olsa paylaşma imkanı verdiğiniz için ben de teşekkür ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder