İlk olarak eski Yunan’da uygulanmaya başlanan demokrasi, günümüze gelinceye kadar bir çok evrelerden geçti.Tarihi süreç içerisinde çeşitli eleştirilere uğrasa da bugün en iyi yönetim şeklinin demokrasi olduğunda genel bir ittifak var. Ancak bu ittifaka rağmen tek bir demokrasi modelinden bahsedebilmek söz konusu değil.
Modern demokrasi aynı zamanda özgürlükçülüğü esas alan demokratik bir modeldir. Bu nedenle modern sistemlerin demokrasiye dayalı olmasından daha çok onun demokratik bir sistem olması öncelik kazanmaktadır. Bu öncelik, sistemlerin merkezine oturduğu için toplumları etkileyen düşünceler bu doğrultuda ayıklanmakta. Eğer bir düşünce sistematiği demokratikliğe kapalıysa onun ideal demokrasiyle örtüşmesi olası değildir.
İdealize edilen bu modele dinlerin ne derece geçit verdiği yüzyıllardır tartışma konusu. Demokrasinin model uygulayıcıları arasında örneklenen Batı’da, kilisenin uzun süre özgürlükleri esir alması ve yaşanan çatışmalardan sonra dinin sistem dışına çıkarılmasına dikkat çeken kimi düşünürler dinin özgürlükçü, demokratik bir sistemin önünde engel olduğunu ileri sürmekteler. Batı'dan devşirilen bu düşünce Batı’yı model alan İslam ülkelerini de etkisi altına almış ve dinin toplumsal ilerlemenin önünde bir engel olduğu, bu nedenle dinin yönetime hiçbir şekilde müdahil olmaması gerektiği düşüncesi ağırlık kazanmıştı.
Birçok İslam ülkesi bu düşünce çerçevesinde değişimler ararken, kimi İslam ülkeleriyse bu akımı monarşiyle durdurma yoluna gittiler. Böylece İslam ülkeleri monarşiyle seküler değişim sancısı arasında bir çatışmanın arasında kaldı. İşte, bu manzara İslamcı düşünürleri devlet ve sistem üzerine düşünmeye yöneltti. Dinin etkin olacağı, modern insanın özgürlüğünü kısıtlamayan, paylaşımcı, demokratik, sosyal bir devlet modelinin var edilip edilemeyeceğiyle ilgili çeşitli düşünceler ortaya atıldı. Bu doğrultuda birçok farklı görüş günümüzde de kendine zemin bulma gayreti içerisinde.
R.İhsan Eliaçık son zamanlarda farklı islami görüşleriyle kendinden söz ettiren bir ilahiyatçı. Geçmişte, ilk gençlik yıllarında milli görüş çizgisine yakın düşünceleri savunan ve (o günkü nitelendirmelere göre) daha uç görüşlere sahip olan Eliaçık, 12 Eylül 1980 darbesinde bu görüşleri nedeniyle ceza aldı, Mamak Cezaevi'nde bir yıl hapis yattı. Cezaevi hayatı sadece bununla sınırlı kalmadı, 28 Şubat süresince de soruşturmalar geçirdi, iki kez hapse atıldı. Bu nedenle Eliaçık, sadece geleneksel islami anlayışa ters gelecek şeyler söyleyen bir sistem adamından ziyade, mevcut sistemle ve bu sistemin gidişatını kendi çıkarlarına çevirdiğini öne sürdüğü kimi muhafazakar kesimlerle de kavgalı biri.
Tefsir’den, ekonomiye, adaletten, sosyal değişim konularına kadar birçok farklı konuda makaleler, kitaplar yazmış olan Eliaçık, modern sistemlerin islamla uzlaştırılmak istendiğini ve ortaya özü itibarıyla islamla çelişen sistemlerin çıktığını düşünen biri. İslamın, küresel kapitalizme entegre edilmek istendiğini öne süren Eliaçık, bu nedenle eleştirilerinin odağına kapitalizmi oturtmakta. İslamın kapitalizmle iliştirilmesine şiddetle karşı çıkan Eliaçık, islamın, kapitalizmin aksine mal biriktirmeye karşı olduğunu, servet biriktirme üzerine kurulan neo kapitalist sistemleri islama uydurmanın aslında sistemi "abdestli" hale getirmek olduğunu öne sürmekte. "Kur’an diyor ki; ihtiyaçtan fazlasını infak edin. Yani ihtiyaçtan fazla paran varsa onu aktaracak, kenz etmeyecek yani biriktirmeyeceksin. İktidarı da biriktirmeyecek, temerküz etmeyeceksin yani merkezileştirmeyeceksin."
İslamın kapitalist sistemlere uygun hale getirilmesine "abdestli kapitalizm" diyen Eliaçık, kapitalizme İslami bir başkaldırı olarak sunulan "Anti Kapitalist Müslümanlar" grubunun da kurucusu ve doğal lideri durumunda. Ramazanlarda oluşturdukları "yeryüzü sofraları"yla, iftarları halkla birlikte cadde ve sokaklarda yaparak, Müslümanların lüks mekanlarda iftarlar düzenlemesine bir tepki oluşturan "Anti Kapitalist Müslümanlar" Taksim Gezi Parkı eylemlerine verdikleri destekle de diğer islami gruplardan çok farklı düşündüklerini ortaya koydular.
İslamı değişik bir yaklaşımla ele alan Eliaçık, "Demokratik Özgürlükçü İslam" isimli kitabında devlet, demokrasi, cumhuriyet ve özgürlük gibi ele alıyor ve bu konularda islamın modern toplumun sorunlarına hangi tür çözüm yolları sunduğunu, İslamın geçmiş uygulamaları ve görüşlerinden çıkarsamalar yaparak ortaya koyuyor. Bunu yaparken de kaynaklarının Kuran’a dayanmasına özen gösteriyor. "Yeni bir din icat etmiyoruz, var olan dinin, mensuplarınca eksik bırakılan, ihmal edilen ve hatta istismar edilen boyutlarını/yönlerini vurgulayarak açığa çıkarmak, bilinç düzeyine taşımak istiyoruz."
Eliaçık, "Yeni bir din icat etmiyoruz." dese de kimi kesimler yazıp söylediklerine dayanarak onu farklı bir yere oturtuyorlar. Eliaçık, görüşleriyle gelenekselci islami kesimde tartışma yaratırken, Marksist çevreleri de etkiliyor. O kadar ki; bu çevrelerdeki kimi kişiler bu düşüncelerin Marksist düşünceyle özdeş olduğunu ileri sürüyor.
"İhsan Eliaçık'ın Kuran Surelerini bu yorumlayışları çok önemlidir. Kendisi adeta bir Marksist gibi sosyolojik olarak yorumluyor Kuran'ı: Doğrusu da budur. Şu veya bu ayrıntıdaki küçük hatalar olabilir. Bu önemli değildir. Ayrıca bizim ortaya koyduğumuz Marksist Din teorisi ile de tam uyumludur." Demir Küçükaydın
İSLAM DEMOKRASİ İLİŞKİSİNİN TEMELLERİ
Eliaçık, islamın demokrasiyle uzlaşan demokratik bir din olduğu iddiasını, peygamber döneminde Müslümanlarla, Müslüman olmayanlar arasında yapılan, Medine sözleşmesine bağlar. Bir müddet uygulanıp daha sonra yürürlükten kaldırılan bu sözleşme hükümlerinin birarada yaşama formülasyonu için genel bir çerçeve çizdiğine dikkat çeker, bunun bir demokratik toplum projesi olduğunu öne sürer; "Medine Sözleşmesi temelinde ortaya çıkan din anlayışına Demokratik İslam anlayışı demekteyiz. Bu anlamda Demokratik İslam, Kur’an’ın tüm dilleri ve renkleri ayet görüp, halkları, kabileleri, ulusları, kimlikleri tanıyıp hepsinin adil, özgür ve eşit birlikteliğini savunmaktır. Demokratik İslam, son hak dinin iktidarı ve devleti değil; toplumu önceleyen sivil ve çoğulcu boyutunu öne çıkarmaktan ibarettir." "Toplam 47 madde olan Medine sözleşmesi kabileler ve dinlerarası 'ortak birliktelik deklarasyonu' görünümündedir."
"Medine Sözleşmesi’nde daha çok farklı inançlar vardı. Biz ona farklı kimlikleri, mezhepleri de ekliyoruz, ne kadar farklılık varsa hepsini ekliyoruz. Diyoruz ki, peygamberimizin Medine’de yaptığı gibi hak-hukuk temelinde, eşitlik temelinde buluşalım. Evrensel değerlerde buluşup barış içerisinde birarada yaşamanın formülünü geliştirelim. Araya sınır koymadan, sınıf yaratmadan, birbirimizi sömürmeden, birbirimize saldırmadan ve savaş çıkarmadan barış içerinde yaşayalım. İşte bunun formülüdür Medine Sözleşmesi."
Özü itibarıyla İslamın, ibadet ritüellerini değil, toplumsal konuları öncelediğini ileri süren Eliaçık, ritüellerin bireyle Tanrı arasında olduğunu, toplumu ilgilendirmediğini, İslamın toplumu ilgilendiren konularda ise hassas olduğunu belirtmekte. "Kur’an’da namaz kılmamanın, oruç tutmamanın, başını örtmemenin herhangi bir cezası yok, ama dört şeyin; öldürmenin, çalmanın, iftiranın ve zinanın cezası var. Buradan neyin esas, neyin furuat olduğu anlaşılabilir. Cezası olanlar birinci derecede önemlidir, özdür, esastır. Çünkü bunlar hem doğrudan insan yaşamı ile ilgili hem de evrenseldir.
Demek ki din esasında yaşamdan ibarettir. İnançlar ve ritüeller sakınanlarca kurulacak ve korunup kollanacak olan bu evrensel, adil, eşit ve özgür yaşamı teyit etmek, beslemek, büyütmek ve geliştirmek için vardır."
Medine sözleşmesinin farklılıkların birarada yaşaması için geliştirilebilecek bir model olduğuna dikkat çeken Eliaçık, bunun demokrasiyle mümkün olabileceğini, çünkü Kur'an’ın, demokrasilerinde öncelediği beş temel esası öne çıkardığını belirtiyor. "Kur’an yönetimin nasıl olması gerektiğini toplam beş kavramla açıklıyor. Bir, adalet: Yönetimin amacı adalet olmalıdır. İkincisi emanet: Yani yönetim dediğin şey halkın bir emanetidir, Allah’ın lütfu bir mülk değil. Üç, ehliyet: Yönetime ehil olanlar gelmelidir. Kim işten iyi anlıyorsa o gelmelidir. Dördüncüsü;Meşveret: Yani işler danışarak yürütülmelidir. İşte demokrasi burada islamla örtüşüyor. Beşincisi de maslahat: Yani iyinin yanında, kötünün karşısında, mazlumdan yana, zalime karşı, ezilenleri yeryüzünde önder yapmaya yönelik bir yönetim anlayışı."
Eliaçık, iki ayrı bölümde ele aldığı İslam-demokrasi ilişkisini Kur’an’dan, peygamber dönemi uygulamalarından verdiği çeşitli örneklerle kuruyor. Ana uygulama örneği olarak esas alınan Peygamber uygulamalarında, demokrasi içinde esas kabul edilebilecek olan dört ana noktaya dikkat çekiyor. Peygamberin siyasal ve sosyal yönünün ele alındığında genel itibarıyla dört esasın belirleyici olduğuna vurgu yaparak, bu dört konuyu derinlemesine irdeliyor.
1-Hilf'ul-Fudul faaliyeti
2-Kur’an’ın hak ve adalet ayetleri
3-Medine sözleşmesi
4-Veda hutbesi
İSLAM, DEVLET İLİŞKİLERİ/İSLAMDA DEVLET MODELLERİ SORUNSALI
Söz konusu kitabın omurgasını islam-devlet ilişkisi konularındaki görüşler oluşturuyor. Birçok ana konu başlığı altında Peygamber dönemi devlet yapısından, bozulma dönemi ve alternatif modellere kadar çeşitli konuların ele alındığı bu bölümde oldukça iddialı görüşler yer almakta. Bernard Levis’in ‘İslamın Krizi’ adlı kitabındaki iddialardan yola çıkan Eliaçık, hem bu kitaptaki iddiaları dile getirmekte hem de yer yer Levis’in görüşleri üzerinden kendi eleştirilerini ve düşüncelerini, ortaya koymakta; "Kriz analizi yaparken iki yönde ilerlemek gerekmektedir. Önce 'temellerin nasıl krize girdiği' ardından 'krizin nasıl temellendirilmesi' gerektiği. Yani önce 'bilincin’ nasıl yaralandığı, sonra bu 'yaranın' neler olduğu."
Batının önemli düşünürleri islamın ortaya koyduğu devlet modelin o günün toplumsal yapısının ürünü olduğunu oradan yola çıkarak günümüz modern toplumunun ihtiyaç ve taleplerini karşılayacak yeni bir model oluşturmasının mümkün olmadığını öne sürseler de, 19.yüzyılda kimi Müslüman düşünürler bu konularda yeniden inşa hareketlerine giriştiler ve islamın prensipleri çerçevesinde çağdaş devletler kurulabileceği düşüncesini ileri sürdüler. Yaydıkları düşünceler çerçevesinde çeşitli dönemlerde, çevrelerinde bu görüşleri savunan kitleler oluşturdular. Ancak, bu düşünürlerin “Yeniden İslamlaştırma” projeleri olarak ileri sürdükleri düşünceleri monarşik ve totaliter sistemler içerisinde tehlikeli görülmeye başlandı ve bu düşünceler bir devlet modeli ortaya çıkaramadı.
Eliaçık, o dönemin öne çıkan isimlerinin görüşlerini ele alarak, onların neler yapmak istediklerini ve islamdan neler anladıklarını kitabında tahlil etmekte. Muhammet Abduh, Cemalettin Efgani, Muhammet İkbal, gibi isimlerden başlayarak, Hasan el-Benna, Seyyid Kutup, Mevdudi, Said Havva, Abdulkadir Udeh, Hamidullah, Humeyni, Mutahhari, Ali Şeriati gibi bazı islam düşünürlerin bu konulardaki görüşlerini analiz eden Eliaçık, bunların islam konusunda yeniden düşünmeyi sağlayan isimler olduğunu vurguluyor.
İlerleyen bölümlerde ise inşa çağında devlet düşüncesini ele alarak bu konuda önemli düşünceleri olan çağdaş islam düşünürlerinin görüşlerini değerlendirmekte. Eliaçık’a göre 90’lı yıllardan sonra ortaya çıkan eserler islamın siyasal etkisinin iyice arttığı, islamın umut haline geldiği bir dönemdir. “1930-190 yılları arasındaki soğuk savaş dönemi ‘siyasal İslamcılığı’ bitmiş, yerine 'yeni-İslamcılık' veya 'üçüncü evrilme' dediğimiz yeni bir dönem başlamıştır." Eliaçık, bu bölümde islam düşüncesinin üçüncü çağı düşünürleri diye nitelendirdiği bazı isimler olan Necefabadi, Fadlullah, Abdulkerim Suruş, Hatemi, Turabi, Muhammed Ammara, Hasan Hanefi, Cabiri ve Gannuşi gibi düşünürlerin birbiriyle benzeşen ve ayrılan yönlerine de dikkat çekerek, islamı yaklaşımlarını inceler.
Sonlara doğru, günümüzde çok konuşulan islam ve şiddet, cihat, modern toplum yapısıyla çelişen ve islami denilerek uygulanan cezalar, cihat, savaş, dinde zorlama gibi konuların nasıl anlaşılması gerektiği irdeleniyor.
“İslamda devlet var mıdır?” tartışmalarına da değinen Eliaçık, islam devletinin bir adalet devleti olduğunu ve islamın böyle bir devlet modelini zorunlu gördüğüne vurgu yapar. "İslamın ilk doğuş yıllarından ilham alma iddiasındaki bir hareket bu temel amaçtan kopamaz. Yani devlet iddiasından vazgeçemez. Fakat bu 'İslam Devleti' adı altında Katoliklik benzeri şeklinde de olamaz."
Cumhuriyetin kuruluş yılları ve yeni dönem İslamcılığın ele alındığı bölüm ise aktüel tartışmaları kapsayan ve Eliaçık’ın özgün görüşlerini ileri çıkaran değerlendirmeleri içeriyor. Cumhuriyetin getirdiği kadın hakları ve buna yönelen itiraz üzerinden 'Kura'n'da Kadın ve Hakları’nı da ele alan Eliaçık, çelişkili görülen birçok şeyin aslında islamın ruhuna aykırı olmadığını ayetlerle ve islam tarihinden örneklerle ortaya koymakta.
Sonuç olarak; bu kitap son zamanların en güncel konuları arasında yer alan islam-devlet-demokrasi gibi konularda bugüne gelinceye kadar neler söylendiğini özetlediği gibi, yeni okumalarla çağdaş, demokratik bir islami demokrasi modelinin oluşturulabileceği iddiasını içerdiğinden bu konulara ilgi duyanlar için oldukça zihin açıcı. Sadece bu konulara ilgi duyanların değil, islam adına nelerin yanlış anlaşıldığını, gerçeklerin neler olduğunu anlamak isteyenler için de yararlı bir kitap.
Semiha Kavak
MOCCA - Berlin
Sayı: 21 - 2015
Sayı: 21 - 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder