I.
Yağmur. Negatifi bu pencerenin. Anahtarı yanıma aldım mı kaygısı, çarpıp çıktığın her kapının önünde
II.
Sandalyesiz bir oda. Güneşsiz bir oda. İçinde evye olan bir oda. Bir mutfak rafı. İki pencere. İki çivi. Gerdirilmiş kalın yeşil perdeler. Kolilerde unutulmuş kitaplar. Konuşmasız bir masa.
Bir ip. Odada başlayan, kendine biten (bitiyor mu?). Tanımsız bir ip. Islak negatiflerin asılı olduğu bir ip. İpin başlama eyleminde yarım bir fotoğraf. Bakılsın diye bir fotoğraf. Bakışsız bir fotoğraf. Negatifi ses olan bir fotoğraf. Bir şehirden bir şehire gidilirken yol boyu susmak olan bir fotoğraf. Yolculukları hiç çağrıştırmayan bir fotoğraf. Sokakları odaya dolduran, odayı sokaklara boşaltan bir fotoğraf. Henüz çekilmemiş bir fotoğraf. Belki hiç çekilmeyecek bir fotoğraf. Soyunup yatağa giren bir fotoğraf. Uykuda konuşan bir fotoğraf.
Ah nasıl da çekilmeyi bekleyen bir fotoğraf.
III.
İp'imde on üç yaşında bir çocuk. On yaşında attığı oltayı çekiyor yağmurdan. Senin ellerinle.
Ne çocuk. Ne çokuk. Senin ellerinle. Senin ellerinde balık cam ölüleri. Misinayı gevşetme.
Kadın pencerede. Dışında yağmurun yağdığı pencerede. Yağmurun saatlerdir yağdığı pencerede. İçinde odanın olduğu pencerede. "Bir şehir dolusu papatya istiyorum" dedi, "avuçlarımda sıkıp ezmek için". Sonra ekledi: "Yağmurun adımlarını duyuyor musun?"
Adam kerevette. Karşısında denizin uzayıp gittiği kerevette. Denizin saatlerdir uzayıp gittiği kerevette. Üstünde bir albümün karıştırıldığı kerevette. Uzanıp kadını usulca sevdi. Uzanıp denize usulca değdi. Sonra ekledi, elindeki albüme; kıyıya terk edilmiş bir balıkçı teknesinin çürüyen iskeletine yapışıp kurumuş bir küme yosununun sesini de.
V.
Gün neredeyse bitecekti. Uyandı. Yoldan gelmişti en son. Gerindi. Yola mı gitmişti? Gözlerini, günlerdir yalnız dışındaki sonsuz yağmuru işittiği kalın yeşil perdelere dikti.
VI.
Yağmur, ıslak salınımı geceyi tarayan, sarkacı saçlarının. Yağmur. Bitmeyen koşusu, yankısını arayan bir yankının. Yağmur. Terleyen atları avuçlarının. Yağmur. Sesinin savruluşu, geçmiş şenlik panayırlarının bakır atlaslarına. Yağmur. Sesine usulca hükmeden zembereği gecenin. Yağmur. Bağlı tutkunun atları, sesin sessizliğe çarpan pervazlarına. Yağmur. İki dalga arası ömrün kumlara bıraktığı tuzu yalayan zamana uzaklığın. Yağmur. Bir kum tanesinin aynalardan oluşan bir kumsaldaki konukluğuna yakınlığın. Yağmur. Gecenin siyah aynasında biricik tanığı varlığın. Yağmur. Gecenin siyah aynasından süzülen yankın. Yağmur.
VII.
Yağmur. Negatifi bu şehrin; kazınmış saçları, yoksunluğun yalıyarında durup gözyaşlarını pencerelerinize savuran deli.
VIII.
Kendisi için bir tını bulmuş bir gün. Bitimsizliğin tınısını arayan bir gün. Kümeleneceği bir saçak altı bulmuş bir gün.
Margarettalar. Kasımpatılar. Güller. Hüsnüyusuflar.
Hüsnüyusuflar. Ağlamış da susmuş çocuk gözleri. Yağmurdan kaçan ayakları, bir kadın. Saksıları yağmur suyuyla dolduran satıcı. Biçimini alacağı bir saksı arayan bir söz: "Demeti bin lira, vazonu sevindir abla."
İ. Baştuğ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder