Gerek kriterlerin, gerekse öncelikler sıralaması farklılıkları olsun, daima karşımızdaki insanların değer verdiği zarar vermeyen şeylere karşı saygılı olmalıyız.
İnsanların genel yaratılış özellikleri aynı olmasına karşın, parmak izi değişikliği, farklı meşrep yaratılışları vardır. Hatta sosyolojik açıdan incelendiğinde görülecektir ki, farklı toplum akılları bile vardır. Alman aklı, Türk aklı, Rus aklı, Amerikalı aklı vb gibi.
Şimdi biz kalksak, desek ki; "Bu akıl bana göre yanlış, şu akıl bana göre doğru!" Neyi ifade eder ki bu gibi yaklaşımlar ya da nereye götürür bizi, bağnazlıktan başka?
Biz, kendimizin ne olduğunu, bazan karşımızdakinin ne olduğunu bilerek anlayabiliyoruz. Gerçek anlamda, hiç kimse bilemez kimin haklı, kimin haksız olduğunu. Sadece bir takım bilgi ve o paraleldeki algılardan hareketle, fikirler veya tahminler yürütür, sonucunda da: "Bence bu veya şu haklı!" der.
"Bence" denmesi çok yerindedir bence. Çünkü bizler, hangi konu olursa olsun, hiçbir zaman yüzde yüzlük bir doğruyu bilemeyiz, ancak doğruya dair yüzdelere sahip olabiliriz.
Bu yüzden diyorum ki, bir birey, kendini yetiştirdikten sonra, başkalarının kendisini yetiştirmesine vesile olsun. Yapabildiği kadar, çalışabildiği kadar, gücü kadar, karınca kararınca.
Şimdi böyle olan biri, eşi kendisinden ayrılıyor diye öldürmeye kalkar mı? Kalkmaz!
Gelenekler veya din açısından kendilerince; korunmak için selam vermiyor veya selam almıyor diye onu dışlamaya kalkar mı? Kalkmaz!
Ticaret yaparken, bir ürüne veya emeğe, olması gerekenden fazla fiyat biçer mi? Biçmez!
Komşusunu veya yoldan geçen birini taciz eder mi? Etmez!
Gelip geçilen yere tükürür mü? Tükürmez!
Sesini gereğinden fazla gerekmedikçe çıkarır mı? Çıkarmaz!
Hayatı, kendi çıkarlarına veya kendi keyfine göre değerlendirip, o perspektiften değer yargı üretme adına, ön yargılar geliştiren herkes, bumerang misali fatura ödeme durumunda kalacaktır.
Farklılıkları ve farklı algılayışları, kendi düzlemi içinde değerlendirdiğimizde, suyun akışı gibi doğal bir empati içinde buluruz kendimizi. Aslında eşanlamlı ve zamanlı duygu alışverişi içerisine girmiş oluruz. Bu da bize içinde bulunduğumuz dünyanın zenginliklerle dolu olduğunu gösterir. Kendimizi gereği gibi koruduğumuz sürece, hepsine açık olabiliriz. İnsanlığın gelişimi ancak böyle mümkün olur.
Diğer açıdan, herkes iyi niyetli veya doğru niyetli olacak diye bir şey yoktur. Zaten böyle bir istek içine girilmiş olunsa bile, bu, çok ütopik bir şey olur. Herkesin, kendi ellerinin yaptıklarıyla değerlendirildiği bir dünyanın içindeyiz. Bu hayata can ve heyecan veren şeyler, iki zıtlığın bileşimi sonucu gerçekleşmektedir. Razı olduğumuz ve bizden razı olunduğunu düşündüğümüz yanı alıp, bize zarar vereceğine kanaat getirdiğimiz yandan da korunmayı ihmal etmemeliyiz.
Semiha Kavak
"suyun akışı gibi doğal bir empati " hoşuma gitti :))
YanıtlaSil