Önemli bir hayat tecrübesine
sahip olan ve çok yönlü kişiliği ile tanınan tarih ve siyaset bilimcimiz
Profesör Dr. Mim Kemal Öke ile korona öncesi ve sonrasını, filmlerini,
tasavvufu konuştuk. Bir eğitmen olan Öke, sürecin eğitime etkisini
değerlendirdi.
Yıllardır ekranlardan uzaktınız ancak güzel bir filmle, "Dilsiz"le yeniden izleyicilerle buluştunuz. Bununla ilgili nasıl tepkiler aldınız, ne gibi duygular yaşadınız?
Ekranlardan uzaktım, evet. Dinlendim. Dem’lendim herhalde. Aslında ‘drama’yı severim. Tiyatro tutkumdur. Lise, üniversite yıllarımda çok oynadım. Hatta İngiltere’de drama okumayı bile düşlemiştim. Sonra nereden çıktıysa (gülüyor) şu siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler okumak?! Hoş koronadan önce tek kişilik piyesle sahnedeydim: “Baba, sana bir masal anlatayım mı?” Nazlı’nın dilinden bir engelli bireyin öyküsünü, kızımla yaşadıklarımı aktarıyorduk.
Malum, durduk.
Sinema filminde oynamak… Hayal bile edemezdim. Mevlevi bir hattatı oynadım,
“Dilsiz”de. Maceraperest ruhlu olduğum için, yönetmenimizin teklifine hemen
evet dedim. Sonra panikledim; nasıl altından kalkarım diye. Ama, ‘asıldım’ işe.
Ciddiyimdir. Disiplinli. Sonunda şükür herkes hoşnut kaldı rolümden. Semih
Kaplanoğlu beyden bile ‘Aferin’ aldık hani.
Bu tür şeylerin devamı gelecek mi?
Tabii ki devam ettirmek isterim. Zaten iki film teklifi geldi. “Pause 2020”yi çektik. Tekliflere açığım (gülüyor) Ama gönlüm tarihi dizilerde. Tarihçiyim, ezelden, meslekten. Ee, bir de çocukluk var serde. Oynatın gayrı beni bir menkıbede. At da binerim, kılıç da savururum yani…
TASAVVUF MUHABBETİ SUNAR
Tasavvufa ilginiz var. İnsana manevi olgunluk kazandırmayı amaçlayan tasavvuf
ve mevlevilik bu dönemde insanı nasıl bir içsel yolculuğa çıkarıyor? Sizce
tasavvuf günümüz toplumuna neler kazandırabilir?
Tasavvuf… 30 yıldır bu ummanın
içindeyim. Ne var ki, günümüzde maalesef cemaatler, tarikatlar, hatta dinin ta
kendisi bazı mensuplarının yanlışları nedeniyle eleştirilmeye başlandı. Hatta,
soğudu insanlar… O nedenle tebliğ değil, önce temsil devri diyorum. Tasavvuf kâmil
insan yetiştirmeye taliptir. Akl-ı selim, kalb-i selim, zevk-i selim insanı.
Günümüzün giderek koflaşan, kabalaşan, hatta nefretle dolan beşer’ini “medenî”
kılmak için tasavvuf biçilmiş kaftandır diyeceğim, demek istiyorum.
İnsanlığın cinnet geçirdiği, kötülüğün
arttığı, bencilliğin azdığı, sapıklığın nerede ise norm haline geldiği şu çağda
şifadır tasavvuf. Safadır ruha…
Sevginin cemresini atar yüreklere.
Süfli’den Latif’e taşır bizleri.
Ancak, bu kadar çok postmodern mürşidin
olduğu bir zamanda halvet farz oldu diyesi geliyor insanın içine.
Korona bir eşik sunuyor. İnsanlar
“sonlama” mantalitesi ile, ya ne yaparsam kârdır diye her günahı meşru hale
getirecekler, ya da ibret alıp, haydi nefsimizi tezkiye etme zamanıdır diye
kendilerini murakabeye sokacaklar.
İşte, tasavvuf, muhabbeti sunar.
Lakin, şu ‘muhabbetizm’in tadı
kaçırılmamalı. Sulandırılmamalı. İçi boşaltılmamalı. O nedenle, tasavvuf ehil
olmayanlara sorulmamalı. Devir, sadece iyiliğe çağrı olsun.
BİLİMİ TELAFİ ETMEK ZORDUR
Dünya koronavirüs salgınının kıskacı içinde. Salgın her şeyi olumsuz etkiledi. Belki de en olumsuz etkisi eğitim alanında. Siz bir hoca, bir eğitmen olarak bu sürecin eğitime etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Koronavirüs, yaptı yapacağını. Eğitim-öğretim
kepenkleri kısmen indirdi. Evet, ama her zaman derim, bu iş sadece okulla
sınırlı görülmemeli. Aileler zaten bu süreçte olmalıydılar hep. Uzaktan
yapılıyor. Buna da şükür. Ama, yine arz ediyorum, öğrenci de okuma heveslisi
olmalı. ‘Okula bağımlılık’ ne veliler ne de evlatları nezdinde bir husus
olmamalıydı.
Uzaktan eğitim, tabii ki arzulananı
vermez. Donuktur, soğuktur. Hele üniversite koşullarında. Üniversite dersane
değildir. Spordur, sanattır, kulüplerdir. Bir özel sosyalleştirici, kültürleştirici
havzadır. Ve bence de asıl önemli olan budur.
Bu kesildi, alındı hayatlarımızdan.
Öğrenci ne kadar hocasına muhtaçsa, hoca da öğrencisine muhtaçtır.
Salgın biter. Devam edersiniz. Ama bilim
öyle değil. Onu telafi etmek zordur. Ye’is yok, yine de. Vallahi ben derslerimi
iyi hazırlardım. Uzaktan’ı da cazip kılmak için videoları, vd malzemeleri de
devreye soktum. Moralimi de sağlam tutup, Bismillah dedik.
Hoş, koronaya gelene kadar, eğitim
sisteminden çok daha başka şikayetlerimiz olabilirdi; (gülüyor) ama onu
açmayalım şimdi.
Bilim-bilgelik farkı gibi dertlerimiz var, ama üniversitelerde
KORONA BENCİL KILDI. DİĞERGAMLIK UNUTULDU.
Down sendromlu bir çocuğunuz var ve onun eğitimi sizin için son derece önemli. Ancak şartlar onu okuldan, arkadaşlarından uzaklaştırdı. Bu durum çocuğunuza ve aile bireyleri olarak sizlere nasıl yansıdı? Bu salgın çocukların, gençlerin geleceklerini nasıl etkileyecek?
Nazlı 30 yaşında ablası. Ama 15 yıldır aynı görüntüde. Eskiden birlikte
yürürken, “baba-kız” derlerdi. Şimdi “dede-torun” diyorlar. (Gülüyor)
İlköğretimini bitirdi. Bir özel okuldan musiki eğitimi aldı. Şimdi
enstrüman eğitimimiz ve korolarımız vardı gittiğimiz. Durdu, üzüntüyle
kaydedeyim. Ancak, evde eşlik ediyoruz. Her gece…
Ne var ki haklısınız, rehabilitasyon merkezleri -korona dolayısıyla- bir şekilde kapatıldı.
Özel çocuklar için şarttır bu!
Telafisi imkansız. Aileler çocukları
zaptedemiyor evlerde. “Mimterapi” videolarımızla Youtube üzerinden, bilabedel evlere hizmet yaptık. Müzik terapi
açısından.
Koronayı affedemiyorum. Bize iyilik
yapma sürecimizi durdurdu. Devlet koruması altında öksüz-yetim-engelli
çocuklara müzik terapi veriyorduk. Yararlı Ceylanlar Kulübü olarak. Onlarla
coşuyor, onlarla onların sayesinde rehabilite oluyorduk. Onlarla konserler
verip, insanoğluna aslını hatırlatıyorduk. Durdu. İnsanlar içine kapandı. Şimdi
kurallar dahilinde tekrar başladık. Ama, işte sorun bu. Korona bencil kıldı…
Diğergamlık unutuldu. İyilik yapmak devre dışı kaldı. Çocuklara, gençlere bu
hatırlatılmalı…
KİTAPLAR MÜRŞİDİM OLDU
Siz, çocukluğunuzdan itibaren fırtınalı bir hayat yaşadınız. Aile büyüklerinizin tanınan simalar oluşu, aile yapınız sizin hayatınıza yön verirken aldığınız kararları ne yönde etkiledi?
Bu Mim Kemal Öke’nin mim’i
farklı! Hani derim ya ben, sorunca bana tasavvuf nedir diye: “tasavvuf;
“mim”dir. Muhabbet ilmini marifete dönüştürme kemalatı…”
Dedem ayrı bir vakıa. O kadar çok
dedelerim meraklı ki, bir de öbür dedem var. Ekrem Hayri Üstündağ. Demokrat
Parti’nin kurucusu. Fikren, mizacen ona daha yakınımdır ben. Tanıyamadım
onları. Zaten aileden de sıkıntım vardı. Anne baba, hayat tarzları itibariyle
benim beklentilerimin dışındaydı. Modellerim olmadı. Kitaplar mürşidim oldu.
Ben masal, menkıbe, mesnevilerle büyüdüm. Onlardan edindim karakterimi.
Kahramanım vardı; Turgut Reis. Onun güvertesinde çıktım hayata. Açıldım ummana.
Tasavvufi alem de buna dahildir. Kaldı ki 18’imde yurt dışına gittim. Gidiş o
gidiş!..
Bu arada bana sorarlardı: “En
sevdiğiniz kitabınız?”
“Daha yazamadım” derdim.
Yazdım!
“Biat”
İşte, orada saklı bir biyografim,
insan telakkim, medeniyet tasavvurum saklıdır.
“Zamane Dervişi”ni tanımak
isteyenler, buyursunlar güverteye.
Semiha Kavak
YENİ ŞAFAK PAZAR
https://www.yenisafak.com/hayat/kitaplarim-mursidim-oldu-3571227
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder