Garşin, yaygın olan Osmanlı düşmanlığının anlatımlarıyla
büyümüş bir isimdir ve 93 Harbi dediğimiz
1877-1878 Osmanlı - Rus Savaşına katılmayı bir Rus genci olarak vatan borcu
görür. Bir arkadaşıyla birlikte Üniversite öğrenimini yarıda bırakarak gönüllü
olarak Nisan- Ağustos döneminde savaşa katılır.
Savaş esnasında da yazmayı sürdürür. “Dört Gün” adlı
öyküsüne cephede başlar ancak savaşta bacağından yaralanır ve bu öyküsünü
tedavi görmekte olduğu hastanede tamamlar. Dönemin önemli dergilerinden birinde
yayınlanan bu öyküsü genç yazara büyük ün kazandırır.
Garşin’in bu öyküsü kendi hikayesinden de kesitler içeren
bir anlatıma sahip. Öykünün kahramanı İvanov da tıpkı Garşin gibi savaşta cephede yaralanmıştır.
Savaşta yaşananlar, düşmanın öldürülmesi Garşin’in kahramanı
İvanov’u savaşın kötülüğü üzerine düşünmeye sevk eder. Vurulan, öldürülen
askerlerle empati kurar. Buradaki anlatımda Garşin ile İvanov adeta iç içe geçmekte.
Garşin, başlangıçta savaşta birilerini öldürmeyi düşünmemiştir, öldürmek değil,
ölmektir tercih ettiği, ama İvanov’un
düşman dediği ölmüştür. Pişmanlık,
İvanov’un dilinden şu cümlelerle dökülür; “Önümde benim öldürdüğüm adam
yatıyor, ölü. Kader onu buraya neden getirdi. O kim? Belki onun da benim gibi
yaşlı bir annesi vardır. Uzunca bir süre akşamları küçük kerpiç evlerinin
kapısında oturacak, uzaklara kuzeye bakacak; bakmaya kıyamadığı oğlu, evinin
direği gelir mi diye…
Bunu istememiştim. Çarpışırken kimseye zarar vermek
istememiştim. İnsanları öldürmek zorunda olduğum fikri aklımdan çıkmıştı.
Kendimi sadece göğsümü kurşunlara siper ederken hayal edebiliyordum. Geldim ve
bunu yaptım.”
Bu kez de kendini rahatlatacak nedenler üretmeye kalkar
İvanov; “ Onu öldürmüş olsa da benim suçum ne?”
Garşin, gerek okul çağlarında, gerekse savaş sonrasında
gerek subay yapıldığı dönemde, gerekse subaylıktan ayrıldıktan sonra dönemin
ünlü Rus yazarlarıyla irtibat kurmaya çalışır. Bu isimlerden biri olan
Tolstoy’dan etkilendiği öne sürülür. "Savaş ve Barış" adlı eserinde savaşın
yaşattığı acıları çeşitli açılardan ele alan ve Rus pasifizminin önemli
isimlerinden biri sayılan Tolstoy’un, Garşin’in savaş hakkındaki görüşlerini ve
düşüncelerini etkilediği belirtilmektedir. Garşin’in savaş olgusunun şiddetle, ölümle yoğrulmuş
doğasının karşıtı bir ideoloji olan pasifizmi benimsemesinde sanat eserlerine
yansıyan savaş karşıtı düşüncelerin etkisi olduğu muhakkaktır.
Garşin, Rus edebiyatının en büyük realist yazarlarından olan
İvan Turgenyev ile de iyi ilişkiler kurmuş, onun düşüncelerinden de
yararlanmıştır. Garşin, Turgenyev’e sevgisi nedeniyle kitabının ismini taşıyan
“Kızıl Çiçek” adlı öyküyü ona atfetmiştir.
Garşin’in “Kızıl Çiçek “adlı eserinde yer alan diğer bazı
öykülerde de savaş temaları yer almakta. Kitapta yer alan "Korkak" adlı öyküsündeki ana
karakter de Garşin gibi bir üniversite
öğrencisidir. Gönüllü olarak Polis kuvvetlerine kaydolduğu için reddettiği
savaşa alınmayacağını, dolayısıyla kimseyi öldürmek zorunda kalmayacağını
düşünmektedir. Ancak tıp öğrencisi olan arkadaşı, olayları daha gerçekçi
değerlendirmekte ve savaştan kaçmasının mümkün olamayacağı konusunda kendisini
uyarınca yeniden savaş gerçekliğini zihninden geçirecektir:
"Birkaç gün önce kendisiyle sık sık savaş konusunu tartıştığım tıp öğrencisi olan tanıdığım Lvov bana dedi ki: “Hadi görelim sizi barışsever arkadaşım, askere çağrılıp insanlara ateş etmeniz gerektiğinde insancıl görüşünüzü nasıl uygulayacaksınız?”
“Beni askere çağırmayacaklar Vasili Petrović ben milis
kuvvetlerindeyim.”
“Evet ama savaş uzarsa milis kuvvetleri de çağrılacak.
Kendinizi kahraman gibi göstermeyin, sizinde sıranız gelecek.”
Yüreğim daraldı. Nasıl bu ihtimal daha önce aklıma
gelmemişti? Tabii ki savaş uzayıp giderse milis kuvvetleri de çağırılacak başka
türlüsü mümkün değil. “Eğer savaş uzarsa..”
Evet, sanırım uzayacak. Bu savaş uzun süre devam etmese bile başka savaş başlayacak. Neden savaşmayalım ki? Neden bu ulvi işi yerine getirmeyelim? Bana kalırsa şu anki savaş sadece benim değil, küçük kardeşimin de, ağzı süt kokan yeğenimin de kaçamayacağı, gelecek savaşların başlangıcı. Ve benim sıram çok yakında gelecek."
Yazarın hayatıyla bağlantı kurulabilecek bir başka öykü ise kitaba ismini verdiği “Kızıl Çiçek “adlı öyküsü. Bu öyküde Garşin, akıl hastanesindeki bir hastanın, hastane bahçesindeki kızıl bir çiçeğe olan sevgisini öyküsüne konu ediyor ve akıl hastalarının duygusal bağlarına vurgu yapıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder