Salgın hastalığın bugüne kadar pek çok boyutunu ele aldık.Bilim insanları hastalığa çare arıyor. Toplum da bir yandan bu salgından kendilerini korurken diğer yandan da dünyayı kasıp savuran bu hastalığın açtığı manevi sarsıntıyı anlamaya çalışıyor. Ramazanı idrak ettiğimiz şu günlerde belki de salgın yüzünden en yalnız günlerimizi yaşıyoruz. Peki bu hastalığın manevi boyutunu inanmış bireyler olarak nasıl okuyup anlamamız gerekiyor? Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi’nde Din Psikolojisi alanında çalışmalarını yürüten Prof. Dr. Asım Yapıcı merak ettiğimiz soruları cevaplandırdı.
Semiha Kavak: Koronavirüs nedeniyle dünya adeta
uzlete çekildi. Birçok ülkede savaş manzarasını andırır manzaralar var. Kutsal
mekanlar kapalı kaldı ve bir Ramazan’a böyle girdik.
Bu virüs hakkında çok konuşuldu, herkes bir
başka pencereden olayı yorumladı.
Koronavirüs küresel bir salgın, farklı
inançlara sahip devletlerin neredeyse tümünde etkili. Bilimsel boyutu yanında
ilahi boyutu da var. Bunu ilahi anlamıyla nasıl değerlendirirsiniz?
Manevi olarak bu hastalığa karşı nasıl bir
mücadele vermemizi tavsiye edersiniz?
Asım Yapıcı: Modern bilim neden ve nasıl sorularına odaklanır. Kovid-19
neden ve nasıl çıktı, bilimin cevap araması gereken bir soru. Ancak niçin
ortaya çıktığını bilim açıklayamaz. Zira niçin, gözlem ve deneyle izah
edilemez. Niçin’i anlamak için ilahiyat ve felsefeye müracaat etmek, metafiziği
dikkate almak gerekir. İnsanlar neden ve nasılla ikna olamadıkları vakit niçin
sorusuna cevap arar. Depremler niçin olur, felaketler niçin yaşanıyor, Kovid-19
niçin var, soruları ilahi irade üzerinden açıklanır genellikle. Yaşanan olumsuz
durumlar üzerinden Allah’ın bize ne dediğini bilmeyiz, ancak çeşitli yorumlarla
ilahi iradenin mesajını anlamaya çalışırız. Buna dini atıflar ya da yüklemeler
deniyor literatürde.
Kovid-19
meselesinde yapılan metafizik açıklamalar genellikle Allah’ın insanlara
kendisini hatırlatması olarak yorumlanıyor. Burada geçen “kendisini” ifadesini
iki türlü anlamak gerek. Birincisi Allah bizzat kendisini hatırlatıyor
insanlığa, ikincisi insana insanlığını hatırlatıyor. “İnsan başıboş
bırakıldığını mı sanıyor?” (Kıyamet, 36) ayeti bu anlamda ilgi çekicidir.
Kuşkusuz bu mesajı inanan insanlar alır. Doğrusunu söylemek gerekirse her
inanan da derinlemesine alamaz, kimisinde sorgulama yüzeysel kalabilir.
Eskilerin ifadesiyle satırdan sadra inmez. Yine de ‘niçin’i merak eden insanlar
sürekli sorgular. Buldukları cevaplar şöyledir: Eğer bir olumsuzluk yaşanıyorsa
bu durum kendilerinin, çevresindeki insanların ve topyekun insanlığın yapıp
etmelerinden yani günahlarından kaynaklanmaktadır. Daha açık bir ifadeyle
insanların kendilerine, sosyal çevrelerine ve doğaya adil davranmamaları, yani
zulmetmeleri Kovid-19’un temel nedenidir. “Başınıza gelen her musibet kendi
yapıp ettikleriniz yüzündendir” (Şura, 30) ayeti bu anlamda dikkat çekicidir.
Kapitalizme eklemlenen, tüketim kültürü içinde boğulan, haz, hız ve deneyim
hastalığına tutulan, hiçbir hakikat ve otorite tanımaz hale gelen insanlığa
çeki düzen verme olarak da anlaşılabilir Kovid-19 küresel salgını.
Peki
insanlık neler yaptı diye sorarsak, somut olarak Suriyeli göçmenleri, boğulup
ölen çocukları, Irak’ı, Afrika’yı, Arakan’ı, Filistin’i, Doğu Türkistan’ı, başta
ABD, Çin ve İsrail olmak üzere sadece kâr
arzusuyla her şeyin genetiğiyle, fıtratıyla oynayan şirketleri destekleyen
ülkeleri, petrol ve değerli madenler için her türlü zulmü yapan emperyalistleri
sayabiliriz. Zulüm küresel, Kovid-19 da küresel. İnanan insanlar arasında bu
şekilde yaşanan hadiseleri bu şekilde izaha çalışanlar var. Sadece bireysel
olarak kendilerini suçlayanlar da var. Biz nerde yanlış yaptık diyerek kendi
hayatlarını gözden geçirenler ve tövbe edenler de mevcut. İnanan insan
Kovid-19’u birbiri içine girmiş iki şekilde anlıyor: Her şey bizim yapıp
etmelerimiz yüzünden ve her şey ilahi bir ikaz, bir imtihan.
Semiha
Kavak: Bu pandemi sonrasında sizce dünya nereye savrulur, dinin önemi artar mı
azalır mı?
Asım Yapıcı: Bugünlerde birçok düşünür, pandemi sonrası hiçbir şeyin
eskisi gibi olmayacağı kanaatinde. Bence de şu an geçici gibi görünen pek çok
alışkanlığımız kalıcı şekilde değişecek gibi. Moderniteden postmoderniteye evrildikçe
yükselen bireyselleşme daha da artabilir. Sosyal yapı ve zihniyetler değişince
dini düşüncelerin, dini pratiklerin ve alışkanlıkların az ya da çok değişmesi
kaçınılmaz. Kuşkusuz değişim bir anda olmaz sürece yayılacaktır. Yeni kuşaklar
farklı bir dini yaşantıyı tercih edebilir.
Bu bağlamda,
koruyucu tedbirler kapsamında kullanılan sosyal mesafe kavramına hassaten
dikkat çekmek isterim. Fiziksel mesafe demek gerekirken sosyal mesafe deniyor.
Sosyal mesafe duygusal ve düşünsel olarak da uzaklaşmak demek. Korona sonrası
dünyada insanlar sadece fiziksel değil sosyal olarak da uzaklaşacak gibi. Bu
açıdan kurumsal ve geleneksel dinler açısından çok kolay olmayacak zamanlar
geliyor. Yeni insan ve yeni tip dindarlıklar şekillenecek gibi. Postmodernite
ile birlikte zaten filizlenmiş olan bireysel din, kurumsal temeli zayıf maneviyat,
“evde din” ve “ait olmadan inanmak” eğilimleri ön plana çıkarken; kurumsal din
ve dindarlık-maneviyat bütünlüğünü vurgulayan dini anlayışlar zayıflayacak gibi
görünüyor.
Semiha Kavak: Bu salgının yaralarının sarılması
için Müslümanlar olarak üzerimize düşen görevler nelerdir? Bu aşamada ve bundan
sonrası için neler yapmalıyız?
Bilim ve
zihniyetin paradigma (bakış açısı), enigma (muamma) ve new-paradigma (yeni
bakış açısı) olarak ilerlediğinden bahsedilir. Modernite bir paradigmaydı,
kullanım süresi doldu, postmodernite ile insanlık muamma ya da bilmece dönemini
yaşamaya başladı. Kovid-19 tam da bu süreçte devreye girdi. Artık yeni
paradigmalar kuruluyor.
Müslümanlar
olarak öncelikle şunu söylememiz gerekiyor. Yeni paradigmalar kurulurken
kendimize özgü bilgi üretme, üretilen bilgiyi uluslararası dolaşıma sunma ve
bunu dünyaya kabul ettirme bakımından ne yaptık, neler yapıyoruz? Eğer biz hala
sadece geleneğe ya da sadece yeniye saplanıp kalırsak birilerinin kurdukları
dünyayı en az 200 yıl daha seyrederiz. İslam’ın tevhit ve vahdet ilkesini temel
prensip edinerek gelenek ile moderni harmanlayıp yeni bir medeniyet inşasına
doğru gidemezsek hem bilimsel, hem sosyal hem de dini anlamda başkalarının
çizdiği rotayı benimseriz de haberimiz olmaz.
Covid-19’u
İslam dünyası açısından fırsata dönüştürmek mümkün. İnsanların pek çok şeye
güven ve inancı sarsılmışken, sağlık ve güvenlik pahasına özgürlüklerinin
kısıtlanmasını talep ederken, birçok meselemizi masaya yatırıp esaslı bir
şekilde ele almamız gerekir. Bunu başarabilmek için her şeyden önce İslam’ın ve
Müslümanların insanlığa söyleyecek sözü var diyerek yola çıkmalıyız. Ancak bu
yolda sosyal medyada görünürlük kazanan kuru hamasetten öteye geçmeli; din
bilimleri, fen bilimleri ve sosyal bilimler ayrımı yapmaksızın entelektüel bir
bakışla; siyasi, ekonomik ve kültürel boyutları düşünülmüş bütüncül bir vizyon ortaya
koymamız gerekiyor.
Semiha Kavak: Biliyorsunuz, şu an içerisinde
yaşadığımız koronavirüs sebebiyle vefat eden mümin insanların şehit olduğuna
dair farklı kesimlerden görüşler var. Bu konuda bize biraz daha ayrıntılı
açıklama yapabilmeniz mümkün mü? Bunun ölçüsü nedir?
Asım
Yapıcı: İslam alimleri arasında
şehitliği hakiki ve hükmi olarak iki kısımda ele alanlar mevcut. Hakiki
şehitlik İslam için, vatan için, millet için canlarını verenlerdir. Doğal
felaketlerde ve salgın hastalıklarda ölenler ise hükmen şehit kabul edilir. Bu
bağlamda Hz. Peygamberin çeşitli hadisleri var. Bununla birlikte hükmi
şehitliğin sosyopsikolojik bir kavram olduğunu söylemek gerekir. Zira hükmi
şehitlik ünvanı, vefat eden kişilerin yakınlarına bir teselli olur, onların
yaşadıkları acıyla başa çıkmalarını kolaylaştırır. Şehit olunca onlara yönelik
rahmet dileme ve dua daha fazla yapılır. Bunlar dini-sosyal destek bağlamında
önemlidir.
Burada
şu hususu özellikle vurgulamak isterim: Vatanı ve milleti için canını veren
sağlık çalışanları neden hakiki şehit olmasın? Bunlar da bir düşmana hem de
görünmeyen bir düşmana karşı savaşmaktadırlar. Eğer onlar koronaya karşı
savaşmazlarsa ölümler artacak, ekonomik ve toplumsal sorunlar yükselecek,
hülasa insanlık daha çok acı çekecektir. Bunlar yaşanmasın diye canını dişine
takarak mücadele eden, bu arada virüs kaparak vefat eden sağlık çalışanları
hükmi değil hakiki şehit olarak değerlendirilebilir, kanaatindeyim.
https://www.yenisafak.com/hayat/musluman-paradigma-uretmeli-3537724?fbclid=IwAR2laoxaciPd19T37wsEtW_bQ6aC8PKEp-bRt2r8NoTuja86PtGqFXnV6l8
keyifle okudum :)
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Değer katmışsınız.
Sil