26 Nisan 2014 Cumartesi

Kemiklerin Şifresi


“Bir zamanlar yaşam olan şey bozulup çürüdüğü ve eski, kuru kemiklere dönüştüğü zaman bile, ölüler hâlâ tanıklık edebilirler. Hâlâ bir hikâye anlatabilirler, yeter ki nasıl yorumlayacağınızı bilin.”



Yazın dünyasında polisiye romanların çok satanlar listesinde olmasının bir nedeni de esrarengiz olaylarla okuyucuyu sürüklemesidir. Pek çok polisiye romanın basit kurgulardan çok çetrefilli ve okuyucu merakta bırakan olay örgülerine sahip olduğu bilinmektedir.

Bu romanda da klasik polisiye roman kurgusunu görmekle beraber, kurgunun arka planlarının çok ustalıkla işlendiğini ucuz popülerliğe düşmeden, üsturuplu tasvirlerin olduğu, güçlü sağlam ve akıcı bir dile sahip yapısının bulunduğunu görüyoruz. Ayrıca roman, sinematografik yapısıyla da önem kazanıyor.

Bu yönüyle kitap, polisiye roman tarihinde kendi serisi içinde önemli bir yere sahip olarak topladığı ödülleri hak etmiş görünüyor.

**

Beckett’ın Kemiklerin Şifresi adlı kitabı Hebrid adalarında geçen son derece sürükleyici bir kurgu. İşinde uzman bir adlî tıp antropoloğu. Runa adasında labirent gibi tüyler ürpertici bir cinayet. Kaza sonucu ölüm raporu verilmiş karanlık sırlarla dolu yanmış bir ceset.

Dr. Hunter kız arkadaşıyla düzgün gitmeyen ilişkisini henüz yoluna koyamadan yeni bir iş teklifini kabul etmek zorunda kalır. Doğası muhteşem olan bu adada elleri ve ayakları yanmadan kalabilmiş bir cesedin sırlarını çözebilmek için bütün yeteneklerini seferber eder. 
“Yağlı küller ve cüruf yerde düzensiz bir yığın oluşturmuştu. Ateş, deri ve yumuşak doku kadar, kemikleri de kolayca yakıp kül etmişti. Sadece büyük kemikler kalmıştı; küllerin arasından görünen kemikler, tıpkı kar yığınlarından fışkıran kuru dallara benziyordu. Aslında bunlar da yanarak kireçleşmiş, içlerindeki karbonun yanması sonucu grileşmiş ve gevrekleşmişlerdi. En tepelerinde kırık yumurta kabuğu gibi kafatası vardı, çene kemiği yan duruyordu”. 
“Fakat en kötüsü bu değildi. Nutkumun tutulmasına sebep olan şey, küllerin arasından çıkan iki ayakla bir elin yanmamış görüntüsüydü. Bağlı oldukları kemikler kavrulup siyah sopalara dönmüşlerdi, ama ayaklar ve bir el sapasağlamdı.” 
Teknolojinin son derece verimli laboratuvarlarından uzak, şiddetli bir fırtınanın altında yeterli imkanların bulunmadığı, yine de tüm zorluklara rağmen kendi çabalarıyla inceleme ve denemelerini titizlikle sürdüren Dr. Hunter cinayetin ipuçlarını değerlendirirken gördükleri karşısında geçmişle sık sık bağlantı kurarak hayatla ilgili sorgulamalarına her an bir yenisini ekler: 
“Boş göz çukurları ebediyete şaşkın şaşkın bakıyordu. Çok değil, kısa zaman önce içlerinde olan gözler acaba neye bakıyordu diye düşündüm. Bir sevgiliye? Bir eşe? Bir dosta? Hayatının son günlerinin, son saatlerinin geri sayımda olduğundan habersiz, acaba ne sıklıkla gülmüştü? Ve o gerçeği nihai ve geri dönüşsüz biçimde idrak ettiğinde ne görmüştü?” 
İnsan anatomisi hakkında geniş bilgilere sahip olacağınız bu sürükleyici roman içerisinde insanın yandıktan sonraki hallerine ilişkin şok edici açıklamalar yer alıyor. 
“Bir insan bedenini küle dönüştürmenin iki yolu vardır. Ya çok yüksek sıcaklıkta yakarsınız, ki burada olan bu değildi, yoksa bütün kulübe kül olurdu. Ya da uzun süre boyunca düşük ısıda yakarsınız. Hepimizin derisinin hemen altında yağ tabakası vardır ve yağ yanıcıdır. Parafinin kullanılmaya başlanmasından önce, mum yapımında hayvanların içyağı kullanılırdı. Yani sonuç olarak, belli koşullarda, insan bedeni fiilen dev bir mum haline gelir.”

Kemiklerin Şifresi, okuyucuyu yormadan, an an ince detaylarla heyecana sürükleyen soluksuz okunabilecek bir kitap. İnsanların birbirleriyle olan kopuk bağları, psikolojik ve sosyal sorgulamalar, aşk, kin, acı, nefret, intikam gibi hepimizin içinde bulunduğu sosyal konulara değinirken, okuyucuyu sarsan sürprizlerle tansiyonu sürekli yüksek tutuyor. 
Kitabın çevirmenliğini sade bir üslûpla okuyucuya yansıtan Nur Küçük yapmış. Aynı şekilde serinin ilk kitabının çevirmenliği de kendisine ait.

Dr. Hunter cinayetin izlerini bulmaya çalışırken, diğer yandan benzer ipuçlarıyla başka cinayetler işlenir. Büyük bir hızla bunları çözmeye çalışır, ama bir türlü peşini olağanüstü olaylar ve cinayetler bırakmaz. Okuyucuya sanki lanetli bir cesetle karşı karşıya izlenimi veriliyor görünse de, bir lanetin söz konusu olmadığını sözcüklerin naif seçiminden anlıyoruz.

Asıl sürpriz, sona doğru dikkat çeken ve okuyucuyu şaşkınlığa sürükleyecek olan büyük sır...

Semiha KAVAK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder