Avrupa Birliği, son krizin etkilerini uzun süre daha
yaşayacağa benziyor. Her ne kadar Avrupa projesi bir kriz sonrası birliktelik
olarak değerlendirilse de, şimdilerde bu birliğin ekonomik krizlerle çatırdaması
söz konusu. "Mali kriz üye ülkelerdeki Avrupa'ya karşı kuşkuculuğu yakın
zamanlarda daha da derinleştirdi, aynı zamanda Avrupa milletleri arasında
karşılıklı olarak yeni bir saldırganlığın da oluşmasına neden oldu."
Avrupa krizi Avrupa'nın sonunu mu getirecek, veya Avrupa bu krizden nasıl ve
neyle kurtulacak? Avrupa'nın bundan böyle yekpare politikalar uygulaması mümkün
mü? Avrupa kendi içindeki barışık
dönemden çatışmacı bir döneme mi giriyor? gibi sorular "Avrupa'nın
birliği" üzerinde düşünmeyi zorunlu hale getiriyor.
"Jürgen Habermas ile Avrupa'yı Onarmak" kitabında, birçok
Avrupalı önemli düşünür Habermas'ın görüşleri üzerinden Avrupa'nın geleceğini
masaya yatırıyor. Yeni marksistlerden sayılan ve dünyanın ilk 100 entelektüeli
arasında kabul edilen, Frankfurt Okulu'nun en önemli son kuşak felsefecisi
Alman düşünür Habermas, Avrupa'nın yaşanmış ve yaşanabilecek krizlerden
kurtulmasını demokrasinin kurumsal olarak genişletilmesinde ve kamusal alanın
demokratikleştirilmesinde arayan bir isim. Demokrasi ve kamusal alan üzerinde
yoğunlaştırdığı düşünce zenginliğini Avrupa projesinin geleceği için yeni bir
perspektife dönüştürüyor. "Avrupa'nın borç krizi karşısındaki zayıflığı
saptamasından yola çıkan Jürgen Habermas, tüzel bir analiz üzerine temellenen
ve egemenliğin paylaşımı ile Birliğin organları arasındaki ilişkilerin yeniden
düzenlenmesi sayesinde daha iyi bir entegrasyon hedefleyen bir felsefi düşünce
sunuyor."
Avrupa krizinin
kamusal alanın demokratikleştirilmesi ve üye ülkelerin ortak bir demokrasi
uygulamaya gitmesiyle aşılabileceğine inanan Habermas, Avrupa içerisinde yer
alan ülkelerin ulusal ekonomik çözüm arayışlarının kriz ihtimallerini yok
etmeyeceğini, öncelikle siyasal olarak bir ortak noktada buluşturacak çözümler
üzerinde durulması gerektiğini ısrarla öne sürmekte. "Avrupa'nın bugünkü
krizi siyasetin kısmi eksikliğine bağlıdır. Siyasetin ulusal ölçekte kendini
toparlaması siyasi bir Avrupa'nın kurulması ile aynı anda gerçekleşmelidir. Bu
durum siyaseten malül olma halini hükümetlerarası post-demokratik karar alma
mekanizmaları ile örtbas etme isteğine dayanan gidişatı terk etmek anlamına da
gelir." "Siyasetin, ekonomik sistemi sınırlayan koşulları belirleyip
belirleyemeyeceği, ya da bunu hangi şartlarda yapabileceği sorusu ya da
siyasetin ekonominin emredici ilerleyişine uyum sağlaması gerekliliği
kapitalist demokrasiler açısından deneysel bir sorudur." diyen Habermas, birliğin
kendisini onarması için bir sürece ihtiyaç duyulduğunu vurgular.
Kitapta, Habermas'ın Avrupa'nın demokrasiyle onarılması
gerektiği yönündeki görüşleri doğrultusunda ele alıp irdeleyen düşünürlerin
tümü, siyasi birliğin kamusal alanı da içeren daha üst demokrasiyle
sağlanabileceğine dikkat çekseler de; bunun nasıl gerçekleştirilebileceği konusunda
farklı görüşlere sahipler; "Jürgen Habermas Avrupa'nın inşasının
geleceğini, Avrupa konseyinin Lizbon Antlaşması'nda öngörüldüğü gibi yürütmeye
değin bir federalizm yerine hükümetlerarası bir hakimiyeti dayattığı
postdemokratik bir eğilim ile, 'tüzelleştirmenin', ortak bir birlikteliğin
kurulması eserine devam ettiği demokratik bir yol arasında bocaladığı yönünde
betimliyor. Bu görüş pek çok soruyu beraberinde getiriyor." diyen ve
Habermas'ın görüşlerine eleştirel yaklaşım sergileyen Pascal Perrineau, kurumsal
tartışmaların ülkeler arasındaki güveni zedelediğine dikkat çekiyor. On'un
üzerindeki önemli düşünürün Habermas'ın görüşleri üzerine geliştirdiği
düşüncelerinde Avrupa'nın içinde bulunduğu birçok sorun yakından ele alınmakta.
Yaşanan sorunların irdelenmesi aynı zamanda bir Habermas eleştirisini
de gündeme taşıyor; "Eğer Habermas Avrupa Birliği'nin güncel işleyişiyle
ilgili eleştirisine göre tutarlı kalmak istiyorsa, ancak önerdiği, organların
demokratlaşması ile dolu, Avrupa Birliği'ne yetkileri paylaştırma ehliyetinin
verilmesi çerçevesinde bir çıkış yolu bulabilir."
Kitabın ana konusu olan "Avrupa'yı Onarmak" iddiası
gerçekleşebilecek bir iddia mı, bu nasıl olacak sorusuna bulunabilecek cevaplar
elbette kısa zamanda sonuç verecek türden değil. Dünyadaki birçok ülke gibi
küresel kapitalizmin etkisi altında olan Avrupa'nın öncelikle düşünsel bir
karmaşa içerisinde bulunduğu ve yekpare bir demokrasi anlayışına ve tecrübesine
sahip olmadığı gözönüne alındığında bunun altından kolay kalkılabilecek bir
sorun olmadığını anlamak mümkün.
Yine de bütün olumsuzluklara rağmen Avrupa kendi arasında
yeni bir çatışmanın filizlenmemesi için hafızasını diri tutmaya öncelik vererek
hızlı bir çözüm üretmenin gerekliliğini de görüyor. Kuşkusuz Avrupa Birliği'nin
çökmesi yalnızca bu ülkeleri ilgilendirmez, küresel bir krize de davetiye
çıkarır. O nedenle, Avrupa Birliği'nin yenilenerek yoluna devam etmesi
belirebilecek bir büyük tehlikeyi de uzaklaştırmış olur.
"Jürgen Habermas ile Avrupa'yı Onarmak" Avrupa
Birliği'nde yaşanan kriz konusunda nelerin tartışıldığı, nerelerden çözüm
üretilmek istendiğini öğrenmek isteyenler için adeta bir akademik kurul
çalışması niteliğinde. Bu eser sayesinde krizin çok yönlü olarak boyutlarını, derinliğini
anlayabilir ve bu sorundan yola çıkarak yeni demokratik arayışların ne derece
önemli olduğunu görebilirsiniz.
Semiha Kavak
STAR Kitap-Gazete 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder