DERVİŞ ZAİM’DEN BİR RÜYA “RÜYET”
Türk
kültürü, çeşitli kaynaklardan beslenmiş, asırlarca çeşitli buluşmalarla,
çeşitli etkileşimlerle oluşmuş bir kültür.
Doğu kültürü
içerisinde değerlendirilen Türk kültürü
bu kültürün zenginliğinden yararlandığı gibi, kendi kültür geleneğiyle
yeni bir sayfa açacak düzeyde zenginliğe sahip.
Türk kültürü
denince, İslamlaşmayla birlikte süzüle gelmiş bir kültürü anlarız. Geleneğin İslâmla
bütünleştiği bu düşünce yapısı içerisinde tasavvuf önemli bir yer tutar.
Tasavvuf, kültürümüzün her alanını son derece etkilemiş olup, her sanat dalında
kendinden bir şeyler bulunduran kültürel anlamda varlıksal öz.
Cumhuriyetle
birlikte başlayan Batılılaşma hareketleri kültürümüzü bir dönem tamamen Batı
etkisinde bıraksa da, bu durum belirli bir dönem sonra yeniden geleneği keşfe
dönüştü.
Kaotik dönem
içerisinde ortaya çıkan tüm sanat eserlerinde yıkımların, savaşların, kaostan
çıkış arayışlarının izleri görülür. Elbette, Türk kültür yapısı da bu
dönemlerden etkilenmiştir. Ancak, zamanla bu etkinin azaldığı görülür.
Süreç
içerisinde her şey kendine kalıcı bir yer arar ve bu süreçte gelenek yeniden
keşfedilir. Böylece tasavvuf düşüncesi de gelenekle birlikte tüm sanat
dallarında yeniden yer almaya başlar.
Günümüzde
neredeyse her sanat eserinde gelenekten izler bulmak mümkün. Gelenek içerisinde
önemli bir yere sahip olan tasavvuf da bu eserler içerisinde kendisine önemli
bir yer edinmekte.
Geleneğin en
yoğun olduğu sanat dalı kuşkusuz edebiyat. Edebiyat denince de akla ilk gelen
şey şiir, hikaye, roman türünde yazılmış eserler. Her ne kadar şiirimiz hala
divan şiirinin atmosferini günümüze taşıyacak zenginlikte olmasa da, gelenek
hikaye ve romanlarımızda hayatın akışıyla harmanlanmış olarak karşımıza
çıkmakta.
Bilhassa son
dönemin popüler romanlarında gelenek olmazsa olmaz şekilde önemli bir yere
sahip.
Kitap
dünyamızdaki bu durum en çok diğer sanat dallarından olan sinemayı, buna bağlı
olarak da televizyon dizilerini etkilemekte. Son dönemde çevrilen birçok Türk
filmi ve dizisinde gelenek önemli bir yer
teşkil etmekte.
Böylece bu
durum sanatın faklı dallarında karşılıklı beslenmeye yol açmakta. Artık
neredeyse birçok roman, hikaye bir dizi, bir film olacakmışçasına yeni anlatım
tarzları ve yeni alanlar oluşturma gayreti taşımakta.
Türk
sinemasının önemli yönetmenlerinden Derviş Zaim, ikinci kitabı olan Rüyet’le
roman severlerin karşısına çıktı. Derviş Zaim’i sinema seyircisi Tabutta
Rövaşata, Filler ve Çimen, Cenneti Beklerken, Nokta, Gölgeler ve Suretler, Rüya
gibi filmleriyle tanıyor. Ancak onun ilk sanatsal yapıtı film değil, Ares
Harikalar Diyarında adlı romanı. Bu eserle 1992 yılında Yunus Nadi Roman
Armağanı’nı kazanan yönetmen/yazar Derviş Zaim ikinci romanı Rüyet’i 2016
yılında yazmaya başlamış ve 2,5 yılda bitirmiş.
Kitaba
ismini veren “Rüyet” sözcüğünün sözlük anlamı “görmek”, ancak, tasavvufta
“görmek” sadece gözün görme alanında olan şeyin görülmesi değildir. Bu aynı
zamanda kişiyi görünen alemlerin ötesine taşıyan kalp gözü ile görmek olarak
tanımlanmakta.
Kendisiyle
yapılan kimi söyleşilerde de Zaim, açıkça bunu “kalpten görmek” anlamında
aldığını belirtmekte.
Buradan yola
çıkarak kitabın geleneğin derin kaynağı tasavvufla bağ kurduğunu anlamak
mümkün.
Derviş Zaim,
ilk kitabı “Ares Harikalar Diyarında” romanından önce hikayeler, senaryolar
yazmış bir isim olarak yazdıklarında geçmişe yolculuk ederek buradan bireyin
derinliklerine inerek onu yeni bir dünyayla buluşturmaya özen gösteren bir yazar.
Belki de bu
arayışlar onu sinema sanatıyla ilgilenmeye itmiş. İlk önceleri kısa film
denemelerinin ardından uzun metrajlı filmlerle izleyicinin karşısına çıkan
Derviş Zaim, Türk sinemasına yeni bir soluk getiren isimlerden. Sinemaya
Tabutta Rövaşata, Filler ve Çimen, Çamur, Balık ve Rüya gibi eserler
kazandırmış olan Zaim, aynı zamanda yönetmenliğini yaptığı filmlerinin senaryolarını yazan bir isim. O nedenle
Zaim’i ilk kitabından, ikinci kitabına kadar yazmaya ara vermemiş olarak kabul
etmeli.
Zaim, her ne
kadar roman ile sinema arasında bir bağ kurmaktan yana değilse de, ikinci
romanı ile sinema diliyle anlatmak
istedikleri iç içe geçmiş durumda. Buradan bakıldığında “Rüyet” , Rüya filminin
bir devamı, içten içe yansıması gibi. “Rüyet” adeta bir rüya yolculuğu gibi.
Divan
edebiyatının en önemli ve son mesnevisi olan Şeyh Galip'in yazdığı Hüsn-ü Aşk
mesnevisiyle bağ kuran ve bu bağı roman boyu diri tutan Zaim, romandaki
hikâyeyle geçmişle, gelecek, özgürlük ve yaşamsal sıkışmışlıkları kimlikler içinde
bir araya getiriyor ve zaman zaman birini diğerinin önüne geçiriyor. Kişisel
arzuların, yaşam gerçekleri karşısında nasıl şekilden şekile girdiğini gözler
önüne seren Zaim, romanda uçsuz bütünlükle okuyucuyu anlam aramada serbest bir
alanda gezindiriyor. Bu nedenle bu romana her okuyucu başka başka anlamlar
yükleyebilir.
Romanda
geçen hikaye, amcasının inşaat şirketinde çalışan Sine adlı bir mimarın
gözünden anlatılıyor ve günümüz İstanbul’unda geçiyor. Sine, mesleğinin
günümüzde büründüğü biçimden oldukça rahatsızdır. Asıl istediği, insanların
rüya anlatımlarını temel alan çağdaş bir sanatla iç içe olmaktır. Ancak şartlar
onu amcasının şirketinde çalışmayla buluşturmuştur. Süreç içinde şirketin
borçları, mimarlık ve inşaat faaliyetlerinin işleyiş biçiminden
memnuniyetsizliği onu gittikçe daha fazla rahatsız eder.
Yaşamın
labirentinden bir çıkış yolu ararken eline hiç yayımlanmamış, yarım kalmış bir
Birinci Dünya Savaşı hatıratı geçer. Amcası ondan bu Osmanlıca hatıratı,
günümüz Türkçesine çevirmesini ister. Hatıratta, ‘Hüsn-ü Aşk’ mesnevisine
yapılan göndermeler ve bu iki metin arasındaki benzerlikler ilgisini çeker.
Seksen
sayfalık hatıratın ikinci sayfasında “Bu hatırat Muhip ile Rana’nın
muhabbetlerini, ayrı düşmelerini, Muhip’in
Ziligurti Navgati mıntıkasındaki esaretini, firarını, Rana ile vuslat ve izdivaçlarını
hikâye eder.” yazmaktadır.
Sine,
hatıratta yazılanlarla kendi hayatı arasında paralellikler kurar ve bu hatırat
iç dünyasını derinden etkiler ve buradan iç dünyasına yansıyanlardan ruhunu
huzura erdirecek bir ipucu bulabileceğini düşünmeye başlar.
Romanında
Doğu – Batı gerilimini aşmaya çalışarak trajedi ve ironi arasında yeni bir dil
oluşturmaya çalışan Zaim, bu uçları
yumuşatarak ara yolları keşfetmeye çalışıyor.
Roman bir tür modern mesnevi denemesi gibi. Ne kadar başarılı? Okuyucu karar vermeli...
Roman bir tür modern mesnevi denemesi gibi. Ne kadar başarılı? Okuyucu karar vermeli...
Semiha Kavak
HECE Şubat 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder