"Edebiyatın gerçekdışılıkları, edebiyatın yalanları, aynı zamanda en gizli insan gerçekliklerinin kavranmasına yarıyor." Llosa
İyi okur hep yazarın yanında durur. Onu izler, bazen onun yerine söz alır, yazarının tamamladığı yerden alır metni ve kendisinden başka hiç kimsenin düşünmediği yerlere uçurur. Onsekizinci yüzyılda tiyatro seyircilerinin sahneden bilet alıp oyunun içine sokulmaları âdettenmiş, bir gün oyun sırasında aktörün sendelediği yerde Voltaire'in ayağa kalkarak; "Gölgeye yer açın!" diye bağırdığı söylenirmiş. Aktör için tatsız, oyunun yazarı için yaratıcı bir durum, dolayısıyla etkin bir ilişki biçimi değil mi bu? Yazar istese de istemese de gölgesidir iyi okur. Dahası, gölgelerin çoğaldığı yerde, yazarın esneklik alanı sınırlanmaya, dolayısıyla yüzeyde dolaşmak yerine, bulunduğu yeri kazmaya zorlanır. Nitelik yükselir.
Düşünceyle ve özgün düşünce üretimiyle iç içe yaşama tutkusunu başkalarıyla paylaşmak olanaksız. Kendi başına yaşanan bir aşk gibidir o da. Bu ilişkinin güzelliğini başkaları çok az fark ederken bile tutkuyla yaşama biçiminin zorluğuysa daha çok ıstırap verebilir.
En sorunlu durum, yazarın yazdıklarını beğenmesidir.
Yazdıklarından hoşnut olma hali, yazarı edebiyattan uzaklaştırıp yazıcı yapar. Edebiyatın derin sularında yaşamanın sırlarını öğrenemeyenlere de, yazmayı bırakmaları önerilebilir.
Dünyanın düz olduğuna inanarak yaşamayı kim sürdürebilir?
Semih Gümüş
Okumak ve Yazmak Syf.28,29
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder