İlk kez Pythagoras(Pisagor) (MÖ 580-500)
tarafından kullanıldığı belirtilen Felsefe terimi bilgelik sevgisi veya hikmet
arayışı anlamına gelmekte.
Felsefeyle amaç varlıkla ilgili bilginin
derinleştirilmesi ve böylece insanın zihnen ve ruhen olgunlaşabileceği bilgiye
sahip olmasıdır.
MÖ dönemlerde böylesi arayış içerisinde
olanlara filozof denmekteydi. Filozoflar insanı ilgilendiren tüm sorulara cevap
bulmaya çalışır, eleştirici ve sorgulayıcı yöntemlerle sorular üzerinden
düşünceler üretirdi. Filozofların her konuyla ilgilenmesi ve felsefe yapması
nedeniyle, felsefe bütün ilimlerin merkezi olarak görülürdü. İlim deyince
anlaşılan şey felsefe idi.
Sonraları çeşitlenen ilim dalları
nedeniyle felsefe ayrı bir yere oturdu, başka ilim dalları ortaya çıktı. Yakın
dönemlerde ise bu bölünme gittikçe daha da arttı.
Her ne kadar ilmi alanlar bölünmüş olsa
da felsefe tümünün üzerinde, onları düşünsel bir disipline oturtan bir dal
olarak varlığını sürdürüyor. Zira, felsefe neyi, nasıl bilmemiz gerektiğini
konu edinir. O nedenle felsefe bütün düşünce ekollerinin de anası sayılır.
Bütün düşünce ekolleri bir felsefi mantık üzerinden hareket ederek kendi
gerçekliklerini vurgularlar.
Başlangıçtaki filozoflar düşüncelerine
göre faklı ekollerin temsilcisi olarak değerlendirilseler de, yeni dönem
düşünürler, düşüncelerini bir ideolojik disiplin içinden ortaya koyarlar ve
düşüncelerini bu doğrultuda bir felsefi temele oturturlar.
“Felsefe konuşmaları-Felsefeye Giriş”
adlı kitap varoluşçu akımın temsilcilerinden olan Karl Jaspers’in radyo
konuşmalarından oluşmakta.
Karl Jaspers insanın olaylar
karşısındaki durumunu, birey olarak ölüm, savaş, suç, değişim gibi şeyler
karşısında nasıl tavırlar takınması gerektiğini varoluşçu yaklaşımlarla analiz
eder ve varoluşçu felsefe doğrultusunda görüşler üretir.
Aynı zamanda psikiyatrist olan İsviçreli
filozof Karl Jaspers bu özelliği sayesinde felsefenin pek çok alanında ilginç
anlayışlar geliştirmiştir. Din felsefesinde "aşkın",
"şifre" (gizli yazı düzeni), "felsefece inanç" tasarımları;
tarih felsefesinde "Eksenler Dönemi" tezi; siyaset felsefesinde ise
"yeni siyaset düşüncesi" Jaspers’in özgün yaklaşımlarını ortaya
koyar.
Abdurrahman Aliy tarafından çevirisi
yapılan kitapta Karl Jaspers’in görüşlerinden derlenen 12 bölüm yer almakta.
Kitap “Felsefe nedir?” sorusuyla
başlıyor ve ilerleyen bölümlerde bu soruya yanıt aranıyor.
“Felsefe şu soruyla başlamıştır: Ne
vardır? Her şeyden önce çok çeşitli varlık, Dünyada nesneler, canlı ve cansız
şekiller-kalıplar, sonsuz çoklukta şeyler vardır, hepsi gelir ve gider. Ama
asıl var olan, her şeyi bir arada tutan, her şeyin kendisinden ortaya çıktığı
varlık diye isimlendirilen şey nedir? Bunun yanıtı şaşılacak çeşitliliktedir.”
felsefe çeşitlilik içerisinde bu sorulara yanıtlar arar.
Felsefe bir bilim midir, felsefe ile
bilim arasındaki ilişki nedir, felsefe neyi sorgular, bilim neyi arar?
“Bilimsel bilgiler, herkes tarafından
bilinmesi asla zorunlu olmayan tek tek nesnelerle, konularla ilgilenirken, felsefede
insanı insan olarak ilgilendiren varlığın bütünü ile aydınlatıldığı yeri, her
tür bilimsel bilgiden daha derinden kavrayan hakikat söz konusudur.”
“Felsefe insanı yoğunlaştırarak
gerçeklikten pay sahibi yapar, böylece kendi olur.”
Felsefe yapmak gerekli mi, değil mi
soruları tarih boyunca hep soruldu. Felsefe yapmak insan için kaçınılmaz bir
sorgulamadır. “Felsefe yapmak, yaşamın doğal gereksinimlerine bağlılıktan bir
tür uyanıştır. Bu uyanış eşyaya, göğe, dünyaya belirli bir amaca yönelik olmayan
bakışta gerçekleşir.”
“Felsefe yapmak, kökeni uyanık yapma,
kendisine giden yolu yeniden bulma ve içsel eylemde, sahip olunan güçlere göre
kendine yardım etme kararıdır.”
Jaspers, felsefe yapanın bir ana
düşünceye, bir temel inanca bağlı olması gerektiğine inanan düşünürlerden biri.
Ona göre, “bağımsızlık, özellikle olumsuzlamanın keyfiliğine dönüşür”, bağlılık
ise doğru yolda iz sürmektir.
“Felsefe yapmak, kendi aşkınlığı yoluyla
mutlak bağlılıkla özdeş olan Dünya-içi bir bağımsızlıktan doğar ve büyür.
Bağlılığı olmayan sözde bağımsızlık hemen boş düşünceye, yani içerikte hazır
olmadan, ideaya katılmadan, varoluş üzerine kurulmuş olmadan yürütülen formel
düşünceye dönüşür.”
Tanrı konusu felsefenin en çok
tartıştığı konular arasında yer alır. Filozoflar, Tanrı’nın varlığını sürekli
tartışmışlardır. “Batı’nın Tanrı düşüncesinin iki tarihsel kökü vardır: İncil
ve Yunan felsefesi”
Batı aydını tartışmaları hep bu iki
pencereden yürütür. Jaspers’e göre Yunan felsefesiyle, İncil’in Tanrı anlayışı
arasında özü itibarıyla farklılık yoktur. Ona göre Yunan felsefesi çok Tanrılı
bir anlayışı benimsemiş olsa da bu yaklaşım gelenekseldir ve onlara göre de
yaratıcı Tanrı, tektir.
Günümüzde Tanrı’nın varlığı-yokluğu gibi
konular sadece eski filozofların yaklaşımları üzerinden değerlendirilmektedir.
Çağımızın filozofları “Tanrı’nın olup olmadığı sorusunu seve seve görmezden
geliyorlar. O’nun varlığını ne olumluyorlar ne de yadsıyorlar.” Jaspers,
felsefe yapanın bu konuya değinmesinin zorunlu olduğunu öne sürer.
Açıklamalarında Tanrı’ya inanmakla, özgür birey olabilme arasında bağ kurarak,
Tanrı’ya inanmayı özgür olmakla özdeşleştirir ve o nedenle kendini ona
adadığını belirtir.
“İnsan ne kadar çok özgürse, Tanrı da
onun için o kadar çok kesindir.”
“Yaşamda özgürlüğümüz, sanki oradan
gelecek yardımı deneyimliyormuşuz gibi bir haletiruhiye içindedir.”
“Tanrı varlıktır, varoluşun asıl biçimi
olan bu varlığa kendimi tamamen adarım. Dünyada yaşamım pahasına kendimi
adadığım şey, Tanrı’nın inanılan iradesi koşulu ve sürekli imtihan altında,
Tanrı ile ilişkilidir…
Dünyadaki realiteye kendini
adamada-kendini Tanrı’ya adamanın vazgeçilemez aracısı-kişi-olma gelişir.”
“Tanrı vardır, zorunlu bir talep vardır,
insan sonludur ve mükemmel değildir, insan ancak Tanrı’nın idaresiyle
yaşayabilir.”
“Felsefe Konuşmaları” çeşitli zamanlarda
yapılmış olan radyo konuşmalarının çözümü olduğu için farklı konu başlıklarına
rağmen yer yer benzer cümlelerle karşılaşmanız mümkün.
Semiha Kavak
HECE Dergisi 2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder