Yapıtıyla en çok didiştiğim sene kaybettik şiirimizin uç beyini.
Ne
çok şâir-yazar-farklı farklı- tanımlar/tanımlamalar getirmiştir/geliştirmiştir
İlhan Berk için. Zannediyorum ki, hiçbir şair için, bu derece çeşitlilik içeren
söyleyiş(ler) geliştirilmemiştir: Behçet Necatigil’in söylediği başta olmak
üzere (şiirimizin uç beyi) –pîrim İlhan Berk için- bütün söylenenler bir
kenara; benim için; en çok pîrim Lâle Müldür’ün söylediğidir İlhan Berk:
“Dikkat! O bir şaman, yağmur yağdırabiliyor!”
Değil
mi ki; “Minarelerine takılı bulutların sarhoş olduğunu/şairler söylediler.”
İlhan Berk’i bilmem, bilemem; bilmeye çalışırım; ama büyük yapıtı ( büyük yapıtıyla da bir anılır olmuştur üstat.),-sanki-her yerde olmanın/olmak istemenin arzusu içinde kıvranır, durur. İşte, İlhan Berk, or(a)dadır: Karıncanın su içtiğini görür; belki yatağı önüne çeker, bir yerde kuraklık baş göstermiştir; yağmur yağdırır. Mısır’ın bütün yalnızlığını içinde taşır; yalnızlık olur; Mısır olur… Kamyonlar, elarabaları, taksiler, dünyayı sırtlamış hamallar, berduşlar, haytalar, Pera Yahudileri, ayak satıcıları, macuncular vesaire... Sonra dizeler sıralanır, gider…
İç
içe geçer imgeler: Şeyler, onda, büyük helecandır! Kendi payıma, İlhan Berk, “dahaçok”
Şeyler Kitabı ve Tümceler Geliyorum; “ençok” Galata ve Pera’dır… Sonra, Adlandırılmayan Yoktur’da saklıdır
poetikası: “Bu bir şiir kitabı değildir.” İlhan Berk’in söylediği…
Oysa,
bu vurguda dahi, bir şiir vardır: Dokunduğunu şiir eder, evet, ama, o her
yerdedir ve her zaman diliminden geçmiştir. Yoksa nasıl dokunur o “şey”lere:
Bir takım insanlar arasında dolaşır,
Sait Faik kadar insan tanımıştır; az şey mi?
Pera’da
yedi sekiz dil konuşulur, dokuzuncu dil İlhan Berk’tir: Babil Kulesi’ni
anımsatır…
Bir
kahramandır da aynı zamanda “Berk” ! Dışardan bir anlatımla yazmışsa da büyük
yapıtını, içerde yaşam bulan insanlardan bir insandır da, bizatihi kendisi...
Pera’da bir görünür bir yok olur Berk ! Yan karakterdir belki de… O gizemli “şaman”,
her “şey”de ve her “şey”de; ordadır.
Berk,
kim bilir, Cadde-i Kebir’de yürüyor; Park Otel Yemek Listesi’nden mönüye
bakıyordur: “Rus Çorbası/Tavuk Suyu, Mayonezli İstakoz/Kılıç Şişte, Salçalı
Makarna/Pilav/Omlet. İşte şimdi şiir olmuştur. Oradan Sait Faik de geçmiştir;
Naim Tirali de…
Yapıtı başlı başına bir sinemadır belki de, bakış açımıza göre değişebilir. Bir şair bir pasaj almıştı şiirinin başına, bu pasajdan önce şunu belirtmeli: Kadınlar en çok İlhan Berk’te korkusuzca soyunurlar, bana kalırsa; orada pornografi değil; bir romantizim vardır: En çok aşk!
İşte
o pasaj: “Sex, insanın aşkı bulamadığında / elinde kalan tek tesellisidir çoğu
zaman” diyordu şâir. Marguez’den bir alıntı bu: Hüseyin Alemdar’ın Burç
İşaretleri adlı şiirinde rastladım o dizeye (Benim için bir dize). Bir başka
dize: “Çok beyaz bir göğü gece gitmek sinema gibidir” diyordu Ah’ın şâiri.
(Hüseyin Alemdar) Ah, “Güzel Irmak”:”Böyle yukarıdan aşağı gidiyorum seni”.
Öyleyse, bir dize daha sallamalı burada İlhan Berk’ten: “oranızı açıyorum.
gök/yüzü, ağaçlar gibi kokuyorsunuz/dik bir suru çıkıyoruz. bir attan iniyorum.
beyazım. beyazsınız” (Aşıkane,1968)
Anımsadığım/anımsayamadığım
her yerde İlhan Berk’i görürüm ben. Şamandır o çünkü. Bir görünür bir yok olur.
Yok mu olur?
Dıştan
bir gayya kuyusu gibidir… Önce hiçbir “şey” görünmez. Derinlerde ne çok “şey”
saklıdır: Adeta bir “cehennem” derecesinde yazıyla çarpışıyordur: “Yazmak
mutsuzluktur, mutlu insan yazmaz. Bu yeryüzünü olduğu gibi görmeme engel olan
ve bana bu yeryüzünü cehennem eden yazmak eylemimden kurtulduğum, mutlu olduğum
bir tek şey var: resim yapmak.” Der İlhan Berk… Değil mi ki Neşet Günal resim
için söylemiştir aynı şeyi: “benim için resim yapmak bir oyun değil, azaplı bir
süreçtir” diye.
Bütün
alıntılar/yaşantılar bir noktaya işaret etmektedir: Her yerde ve her zamanda
olan şâir; Haritada Bir Nokta: İlhan
Berk! Şâir imgesini koruyan kaç “şaman” var ki; edebiyatımızda ?!
Kubilay Bürgan
Ayna İnsan Dergisi / Sayı: 11
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder