Muhammed Esed, Avusturya asıllı Yahudi
bir ailede dünyaya gelmiş, sonrasında İslam'ı seçmiş olan önemli bir düşünür.
Müslüman olduktan sonra birçok islam ülkesini dolaştı, çeşitli ülkelerde İslam
adına konferanslar verdi . Pakistan'a gitti, Cinnah ve İkbal'le tanıştı; Uzun
süre orada kaldı. 1947'de Pakistan Dışişleri Bakanlığı Ortadoğu Dairesi başkanı
ve İslamî Tecdit Kurumu üyesi oldu, çalışmalarda ve araştırmalarda bulundu.
Pakistan'ı Birleşmiş Milletler'de temsil etti.
Hayat serüvenini “Mekke’ye Giden Yol”
adlı eserinde anlattı. Oldukça ilgi çeken bu kitabından sonra “Kur’an mesajı”
adlı tefsiriyle de islami çevrelerde ilgi uyandırdı.
Eserlerinde, islamın geleneksel
anlayıştan kurtularak bireysel düşünceye açılmasını savunması nedeniyle
reformcu ekol içinde kabul edildi. Kimileri ise farklı düşüncelerini
eleştirerek, Yahudi kökenli olması nedeniyle onu islamın içine sokulmuş bir
bozguncu olmakla suçladı.
Her kim ne derse desin Muhammed Esed
islam düşüncesine farklı açılardan bakan ve yeni bir ufuk açmaya çalışan bir
isim. İslam dünyasının içinde bulunduğu durumdan kurtulması için öncelikle bir
zihniyet değişimine, geleneksel
düşünceyi çağa ve islama uygun şekilde geliştirmenin önemine vurgu yapan
bir islam düşünürü.
“Hukukumuz ve Ahvalimiz “adlı eser
Muhammed Esed’in çeşitli makaleleri, radyo ve televizyon sohbetlerinin yanı
sıra, kendisiyle yapılan röportajlarda söylediklerinden derlenmiş bir eser.
Kitabın ilk bölümünde Esed’in
görüşlerinin özeti sayılabilecek makaleler yer almakta. İslamın geleneksel
anlayışının terkedilmesinin önemine ve bazı yeni yaklaşımlara ihtiyaç olduğuna
değinen Esed’e göre bu yenilenme zorunlu
görülmezse çağın İslam üzerindeki baskısını savabilmek olanaksızdır. “Günümüzde;
etik, politik, sosyal ve ekonomik olarak dünya çapında müthiş bir dönüşümün ve
karışıklığın damgasını vurduğu olağanüstü zamanlar yaşamaktayız. Böyle
zamanlarda, kültürel envanterimizi çıkarmaya başlamalıyız. “Biz Müslümanız ve
kendi ideolojimize sahibiz” demek yeterli değildir. Aynı zamanda ideolojimizin
değişen zamanın baskılarına karşı duracak kadar diri ve kuvvetli olduğunu ispat
etmemizin ve Müslüman olduğumuz gerçeğinin
hayat tarzımızı ne şekilde etkileyeceğine karar vermemizin zorunlu
olduğu bir konumdayız. İslam hakkında, onun gerçekten ne olduğu hakkında, onun
gerçek kurallarının ne olduğu hakkında yeniden düşünmeye başlamalıyız.”
“Bu bağlamda, geleneksel İslâm medeniyeti
olan dünün medeniyetinin, gerçekten islami değerleri yansıtıp yansıtmadığı
üzerinden düşünmek yersizdir. Yansıtmadığını biliyoruz.”
Muhammed Esed’e göre İslamın ilk yıllarından
sonra İslami düşünce Yunan felsefesinden, yabancı düşüncelerden etkilenmiş ve o
nedenle bozulmuştur. Ancak bu bozulma islam ulemasının taklitçiliği, islam
düşüncesi üzerinde kafa yormaması nedeniyle sonraki nesillere aynen
aktarılmıştır. Böylece bu taklitçilik hem bozulmayı sinesinde saklamış, hem de
Müslüman bireyi kolayca İslam dışına çıkabilecek hale getirmiştir..
“Şeriatın önceki sadeliği ve makuliyeti,
yaklaşık bin yıl önce âlimlerin birkaç kuşağı tarafından ortaya atılan sübjektif(öznel)
çıkarımlar ormanında hemen hemen tamamıyla kaybolup gitti. Böylece çoğumuzun
“islâmi” fikirler diye adlandırdığımız şey gerçekte Orta Çağlarda çok rağbette
olan Yeni Eflatunculuk’tan başka bir şey değildir. Bu fikirlerin çoğu bütünüyle
hatalıdır, çünkü hem etrafımızdaki dünyanın, hem de İslâmın orijinal
öğretilerin hatalı ve yetersiz bir şekilde anlaşılmasına dayanmaktadırlar.
Bununla beraber, böylesi hatalı fikirler “muteber” dini liderler tarafından
daima el üstünde tutulmuşlar ve dolayısıyla da dini kutsalllığın halesi
olmuşlardır. Başka bir ifadeyle halkın zihni, İslamın kendisiyle ilgili, trajik
neticelerle dolu bu harap süreçleri eleştirmeksizin kabullenmeye alıştı. Kendi
başına düşünmesi asla öğretilmemiş olan vasat Müslüman, aşırı derecede saftır.
Yalancı- dini batıl inançlar ve sloganlarla kolaylıkla kandırıldığı gibi,
herhangi bir mutat kişisel “kanaati” sarsılır sarsılmaz zıt aşırı uca düşmeye
ve islamın prensiplerini sorgulamaya da yatkındır.”
“Bilinçli ve yaratıcı bir kabullenme
olmadıkça, şeriat’ın herhangi bir şekilde kabullenilmesi gerçekten anlamlı
olamaz.”
Kitabın ikinci bölümünde Esed’in ,
Pakistan’daki islami hayat ve islamın nasıl anlaşıldığı konularındaki
görüşlerine yer veriliyor. Pakistan’daki radyo konuşmalarından aktarılan
bölümlerde de, sık sık yenileşme çağrılarına rastlıyoruz.
“İlhamımızı islam’ın mesajından almaya son verdiğimiz an, İslam hemen bir
geleneğe, sadece içinde doğduğumuz ortamdaki bir tesadüfe, yalnızca bir isme
dönüşür ve kendimizi bir millet olarak ve hatta bir toplum olarak nitelendirmek için bütün gerçek sebeplerimizi
kaybederiz.”
İsviçre’de Radyo Beromünster’de “Müslümanların gözüyle İslam’ın ve Batı’nın Karşılaşması”
konusunda bir konuşma yapan Esed, bu konuşmasında, İslam’ın Hıristiyan Batı
dünyasından etkilenmediği, bin yıldan fazladır sürede Batı’nın İslam dünyasına
hiçbir şey veremediğini öne sürer ve İslam dünyasının 19. Yüzyılın ortalarında
Batının endüstriyel gücünün hızlı bir şekilde gelişmesinden sonra Batı’nın
etkisi altına girmeye başladığını belirtir.
“Bin yıldan fazla bir süre boyunca, kültürel
anlamda Müslümanlar “vericiler” ve Batılılar “alıcılar idi. Tarihsel olarak
görüldüğü gibi sadece çok kısa bir süre önce, yani modern endüstriyel çağın
başlangıcında, Müslüman dünyasından Avrupa’ya doğru akan “verme” güzergâhı,
yönünü tamamıyla tersine çevirdi, öyle ki günümüzde Batı’nın aktif uçta ve
Müslüman dünyasının ise pasif uçta olduğunu görürüz. ”
Batının bu süreçte İslam ve İslam
dünyası üzerinde kurduğu baskı nedeniyle Müslümanların, Batıya karşı güvensiz
bir duruma geldiklerini, bu güven krizinin aşılması için bilinçli
hıristiyanlarla, bilinçli müslümanların işbirliği içerisine girmesi gerektiğini
belirten Esed, bunun kolayca gerçekleşecek bir şey olmadığına da dikkat çeker.
“Elbetteki bu, kulağa hoş geldiği kadar kolay değildir. Yüzyıllardır devam edegelen ön yargılar ve yanlış tasavvurlardan sonra, Batılı, yürekten inanmış oldukları eski yanlış zanlardan kendilerini kurtarmayı ve İslam’a en az 800.000.000 insanın inancı olarak kesinlikle hak ettiği şekilde entelektüel ciddiyetle bakmalarını aşırı derecede zor bir şey olarak görebilirler.”
“Elbetteki bu, kulağa hoş geldiği kadar kolay değildir. Yüzyıllardır devam edegelen ön yargılar ve yanlış tasavvurlardan sonra, Batılı, yürekten inanmış oldukları eski yanlış zanlardan kendilerini kurtarmayı ve İslam’a en az 800.000.000 insanın inancı olarak kesinlikle hak ettiği şekilde entelektüel ciddiyetle bakmalarını aşırı derecede zor bir şey olarak görebilirler.”
İlerleyen bölümlerde Muhammed Esed’le
daha önceleri yapılmış ve Almanya’da
kitaplaştırılmış olan bölümlere yer verilmiş. Bu bölümde Esed, “İslam ve Kainat, Dinlerin Birbirlerine
Karşı Tavırları, Din ve Hayırseverlik, Din ve Toplum” konularında kendisine
yöneltilen çeşitli sorulara yanıtlar vermiş.
Son bölümde Esed’in TV konuşmaları yer
alıyor.
Muhammed Esed’in görüşlerini ve islami
problemlerin çözümü hakkında neler düşündüğünü anlamak isteyenler için çok
yönlü bir eser. Zira Esed’in islam
konusunda farklı atmosferlerde, farklı sorular ve farklı konular karşısında
verdiği cevaplar onun islamla ilgili bütünsel görüşleri hakkında fazlasıyla
bilgiler sunmakta.
Semiha Kavak
HECE Dergisi Nisan 2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder