Ayın eğilip suyu öptüğü yerde duruyorum. Hangi düşün örtüsünü çeksem...
Kısa bir tereddütle doğrulup yakamozlarından çalıyorum gecenin.
Sis perdelerini aralayıp
aynasında konuşlanıyoruz zamanın.
Gecenin
içine çökmüş elindeki kitabı okur gibi yapıyorsun. Çünkü sürekli aklın başka
yerlerde. Başka hayatlarda, başka kentlerde, başka gece yarılarında. Daha önce
okuduğun şiirlerin seni götürdüğü, sürüklediği o yerlerdesin. Ve artık
dönemeyecek kadar uzaksın gündelik hayata.
Bir
şiiri kendi hayatına yaymaya çalışıyorsun. Oysa o şiir hiç yazılmadı ve belki
de yazılmayacak. Ama önce okuduğun şiirin açık kapısını bulman ve içine girmen
gerek. Sürekli mırıldanıyorsun:
“Bi kapısı olmalı.”
“Bi kapısı olmalı.”
“Bi kapısı olmalı.”
Duyuyorum.
Duyuyorum ve biliyorum, yalnızlık sana da iyi geliyor. Karanlık çöktüğü
vakitlerde aklını ve tüm gerçekliğini soyunup uzaklaşmak istiyorsun sen de.
Neresi olursa olsun kendinden uzağa gitmek. Ve bunun için tüm dikkatini kitaba
vermek istiyorsun. Ki buna rağmen kaçıp gitmek, uzaklaşmak dürtüsünü bazen bir
kenara itip, kendinle de kalmak istiyorsun. Kendi içsel yolculuğunda başka
senlerle tanışmak ihtiyacıyla.
Farkındasın değil mi? Çırpınmaların beyhude. Ne yapsan da yazılanı değiştiremezsin...
Oysa her şey birbiriyle iç
içe geçmiş.
Şiir
bir şeyin dibidir, diyorum. Mırıldanıyorum buna geceye doğru. Bir tek sen
duyuyorsun. Yani azalmakla, yani yalnızlığa yakınlaşmakla ilgili sanki. Şiir
orada başlıyor işte bir şeylerin sonunda ya da dibinde.
Bir
sokağın sonuna yaklaştığını hissettiğinde başlar şiir. Bir gecenin en karanlık
anına doğru ilerlerken saat tik takları, şiir yürümeye başlamıştır içinin dar
koridorlarında. Böyle olmasa okudukların seni nasıl alır senden, seni alıp
nasıl götürür kaybolacağını sandığın o derinliklere. Şiir bir şeyin görünmeyen
içidir.
Bir
kentin en ücra semti, koridordaki en son oda(da)dır şiir. Gitmeyi ve kapıları
açmayı bilmek gerek, o semtteki insanların yokluklarıyla tanışmak, onlar gibi
yorulmak, onlar gibi sevmek, sevişmek ve kavga etmeyi bilmek gerek. Ve onca
uzağında, utangaç yalnızlığımla bunları bildiğini, oralara gitmeye cesaretin
olduğunu usulca hissediyorum nedense.
Duymaktır
şiir, görmek için hırçınlaşmak ve cinnete yakınlaştığını hissetmektir. İnsan
her şey için çıldırabilir, şiir gördüğü ve duyumsadığı her şeyi kapsar. Kendini
bulmanın girişidir şiir. Hafif ve bir o kadar ağır. Bu şiiri nerende
taşıdığınla ilgilidir. Şiiri hayatına neden soktuğunla!
Bildiğini
biliyorum. Bilmenin insanı nasıl da yalnızlaştırdığından, nasıl da kendini
hayattan çekip koparttığından haberin var. Çünkü sen de kulakları sağır eden
bir gürültünün içinde kendi çırılçıplak o sesini duyurabilecek kadar
yalnızlardansın. Belki birbirine benzeyen en temel durumumuz yalnızlıklarımız!
Çıkıp
yürüyeceğim şimdi. Bir şeyler görmek istiyorum akşamın griliğinde. Bir şiirin
peşine düşmek ve onu gidebileceği yere kadar takip etmek.
Belki de bir gün elindeki bir kitaptan onu okuyor olacaksın ve bütün gecen bir şiirle ıslanacak.
Belki de bir gün elindeki bir kitaptan onu okuyor olacaksın ve bütün gecen bir şiirle ıslanacak.
Semiha Kavak
Ayna İnsan Sayı:12
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder