“İnsanlar akın akın bir “solo yaşam”a doğru koşuyorlar…”
Hız
çağında insan, gelişme ve ilerleme adına nereye doğru gidiyor? Dünyanın
gidişatıyla ilgili önümüzdeki süreçte küresel salgının psikolojilerimizde
oluşturduğu hasarları nasıl tedavi edebileceğiz? Kaygılardan kurtulmanın
yolları neler? “Protez Psikoloji” kavramı nedir? Bu ve benzeri sorulara hangi
düzlemden daha doğru cevaplar bulabilmemiz mümkün? Doçent Doktor Erol Göka, bu
konulara yönelik sorularımızı cevaplandırdı.
Semiha Kavak: Dünya, yaşanmakta olan salgın
nedeniyle modern dünyanın kendi yaşlılarını nasıl ölüme terkettiğini gördü.
Oysa insanlık için modern dünya, Avrupa bir modeldi. Buna karşın, ülkemizde ise
yaşlıların korunması için azami tedbirler alındı. Siz yazılarınızda merhamet
konusunu çokça ele almıştınız. Bu tabloyu merhamet üzerinden okuduğunuzda neler
söylersiniz?
Erol Göka: Çok güzel ama cevaplaması
benim için zor bir soru. Batı’nın merhametle bir derdi olduğu, tam da bilmediği,
onu çoğu zaman acımak ile karıştırdığı doğru.
Şüphesiz merhameti önemseyen, onun acıma
hissinden farkını idrak edebilen, önemli bir erdem olarak gören Batılı
düşünürler de var ama Eski Yunan’dan beri bırakın merhameti, acıma hissi
konusunda bile olumsuz sözler ederler. Mesela
Aristo, “Acıma, bencillikten başka bir şey değildir. Başkalarının maruz
kaldıkları duruma acıma duymamıza yol açan şey, kendimiz için duyduğumuz
endişedir” diye söylerken Stoacılar, “Bilge kişi acıma duymaz çünkü onun üzüntüsü
yoktur. Elbette hemcinslerini kurtarmak ister ama bunun için acıma duymaya
ihtiyacı olmaz. İnsanlara iyilik yapmak için onların acılarını kendi üzerimize
almak zorunda değiliz” diyordu. Mesela Spinoza’ya göre “acıma, akıl düsturuna
göre yaşayan bir insanda kendi başına kötü ve faydasız”dı. En
insancıl ve özgürlükçü Aydınlanma filozofları dahi, Batı-dışında yaşayan
insanları sözlerine dahil etmediler. Mesela “Aydınlanma düşüncesinin gerçek
kurucusu”, “modern düşüncenin ortak atası” diye anılan Locke, aynı zamanda
köleciliği ve sömürgeciliği savunabiliyor. Aynı şekilde Aydınlanma’nın ve
liberalizmin büyük ismi David Hume, adaletsizliği mazur görebileceği hallerden
biri olarak “uygar Avrupalıların barbar yerliler üzerinde büyük üstünlüğü”nü
sayabiliyor. Amerikan demokrasisinin kahramanı Tocqueville, Hindistan’ın
yerlilerine karşı hiç sevmediği halde İngilizlerin zafer kazanmasını
isteyebiliyor.
Musevi düşünce insanlarında da
bu açıdan pek fark bulunmuyor. Mesela “ahlakın insanın varoluşundan bile önce geldiğini
ve ‘öteki’nin bizim kendimizi inşa etmemizin vazgeçilmez unsuru olduğunu
söyleyen büyük Yahudi düşünür Emanuel Levinas, söz konusu olan Filistin sorunu
olduğunda zalimane bir tavır almaktan çekinmiyor... Velhasıl, Batı düşüncesinde
merhamet fikri genel olarak olumsuzdur; kendi farklılıklarını, üstünlüklerini
meşrulaştırma arzularını hep hissettirirler. Bu durum onların siyaset ve
ahlakla ilgili düşüncelerine de yansır; “siyasi iyi” ve “ahlaki iyi” farkı
konusunda bitmeyen tartışmalara tutuşurlar.
Hal böyle olunca, olağan bir Batılı
düşünce sahibi, COVİD-19 salgınında yaşlıların ve yabancıların asıl zararı
görmesini kolayca meşrulaştırabilir. Biz
ise merhamet ve adalet merkezli bir anlayışa sahibiz. Yaşlıların kültürümüzde
tuttuğu yer de hakeza çok önemli. Yaradan’dan ötürü yaratılana kıyamayız,
merhameti acımaktan ve şefkatten biraz ayırt ederiz; bir üstünlük vesilesi
değil eşitlik olarak algılarız. Bugün başkasının başına gelenin yarın pekala
bize de olabileceğini düşünürüz.
Çok güzel ama cevaplaması
benim için zor bir soru dediniz, zorluğu ne peki?
Merhamete yönelik Batı
kültüründe ve düşüncesinde olumsuz bir durum var ama en nihayetinde merhamet
kalbin eylem sahasında ortaya çıkan bir erdem. Ve Batılıların da kalpleri var.
Onların hepsini buradan yola çıkarak erdemsiz ve kalpsiz olmakla niteleyemeyiz.
Aynı şekilde merhamete uygun bir kavrayışımızın olması bizim toplumumuzu da pür
pak yapmıyor. Söylediklerim katı genellemeler olarak anlaşılmamalı.
PROTEZ PSİKOLOJİ
Semiha Kavak: Yaşadığımız süreçle ilgili
"Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" deniyor. Sizce, bu
derece köklü değişim söz konusu mu? Yaşanacak değişimin bireye yansıması nasıl
olacak, bizi nasıl bir toplumsal değişim bekliyor?
Erol Göka: Çok şey değişecek doğru hatta
bu dönemde psikolojimiz öylesine hasarlandı ve yine öylesine yeni savunma mekanizmaları
geliştirdik ki, artık bundan sonra uzunca bir süre adeta “protez bir psikoloji”
ile yaşayacağız. “Protez psikoloji” derken şunu kast ediyorum: Salgın sırasında
ortaya çıkan ve çığ gibi üstümüze gelen kaygılarla baş edebilmek için onun
hafif ve orta şiddetteki şekillerini “normal” olarak görmek, onunla yaşamaya
alışmak gerektiğini anlatabilmek için bu kavramı kullanıyorum. Bu durumu
dişimizde geçici bir sorun olduğunda, yeme-içme faaliyetlerimizi bu gerçeği
bilerek sürdürmemize benzetebiliriz. Bugün de küresel salgının
psikolojilerimizde oluşturduğu etkinin, tarihin diğer zamanlarında bilinmeyen
adeta yeni bir protez bölüm açtığını söylemek mümkün hale geldi.
Bu durumda yeni bir hayat mı
bekliyor bizleri?
Psikolojilerimiz, küresel
salgın sırasında ortaya çıkan tabloya uyum sağlayabilmek için birçok
mekanizmanın aynı anda işlemesiyle, kendi içinde açılan bu protez bölümü,
salgın sonrasında da uzun süre muhafaza edecek, sanki salgın veya bir salgın
ihtimali varmış gibi yaşamayı ve davranmayı sürdürecektir.
Psikolojimizde protez bir
bölüm açacak kadar psikolojimiz ve gündelik hayatlarımız etkilenecek artık
hayatın her alanında fiziki mesafe, maske ve temizlik tedbirlerine odaklanan bir
yeni normal oluşacak ama ben değişimin bunlarla sınırlı kalacağını düşünüyorum.
Kimisi, muhtemel değişimi alabildiğine abartıyor, insanlığın büyük bir manevi
değişim yaşayacağını, komünizme geçmekten başka şans kalmadığını ya da
görülmemiş bir teknofaşizmin bizi beklediğini sananlar var. Asla onlara
katılmıyorum. İnsanın tabiatı, fıtratı aynı kalacak, kapitalizme ve tüketim
toplumuna bir şey olmayacak.
MODERNLİĞİN YARATTIĞI İNSAN
TİPOLOJİSİ
Semiha Kavak: Küreselleşmeyle birlikte daha iyiye daha lükse
ulaşmak kolaylaştı. Ancak bunları elde etmek için büyük bir çaba gerekiyor.
Sizce bu durum, daha iyi yaşama adına sürdürülen bu yarış toplum sağlığını ne
derece etkiliyor?
Erol Göka: Siz pırıl pırıl bir kalb ve
iyi niyetle, modernlikle birlikte daha iyiye ulaşmak kolaylaştı diyor, içimde
yaşadığımız acımasız dünyada daha iyi yaşama adına sürdürülen bir savaş
olduğunu söylüyorsunuz. Keşke dediğiniz gibi olsaydı kardeşim! Modernlik,
felsefesiz, düşünmeyi bilmeyen bir insan tipolojisine neden oldu. Kimse artık “İyi
hayat nedir?” diye sormuyor. Tüketim toplumunda kendisine reklamlarla “iyi”
diye sunulanlara rıza gösteriyor, yetmiyor, onlara sahip olmak için canhıraş
biçimde çabalıyor. Böyle bir toplumun ancak hırsı ve tamahı her şey olarak
gören insanlar ve aşırı tüketim yüzünden insan ve tabiat ilişkilerinin
alabildiğine bozulması nedeniyle ortaya çıkmış olduğunu idrak dahi
edemiyor.
Semiha Kavak: Günümüz dünyasında insanlar
daha çok yalnızlaşıyor ve bu durum bir tercih olarak yaygınlaşıyor. Ancak
yalnızlık duygusu aynı zamanda bireyi sığınacak bir yer arayışına da itiyor. Bu
konuda din insanlık için bir liman olabilir mi, dinin bireyin içsel sorunlarına
çözüm üretmesine ilişkin sunabileceği neler var?
Erol Göka: Evet, insanlar akın akın
yalnızlığa “solo yaşam”a doğru koşuyorlar ama bir yandan da sanki kendileri
tercih etmemiş gibi yalnızlıktan mızmızlanıyor, kendilerini kalabalıkların
kollarına atıyorlar. İnsan insanın yurdu, derdinin devası olduğunu bilmeden;
insanın yaratılış amaçlarından uzakta bir hayat sürüyorlar. Sizce böyle bir
yaşama tarzı ve dünya görüşünden “emanete sahip çıkan” bir insan çıkabilir mi?
Ben, kendi adıma ne insandan umudu keserim ne de dinin hepimizin çekinmeden
sığınabileceğimiz büyük bir kurtuluş limanı olduğunu reddederim. Ama kısa
sürede bu limanın yalnız insanların sandallarıyla dolup taşmayacağını
görüyorum. İnşallah yanılan ben olurum.
ÖRNEK İNSANLARA İHTİYAÇ VAR
Semiha Kavak: Teknoloji hızla gelişiyor,
digital çağ en çok da gençliği etkiliyor. Artık gençler kendi dünyalarında,
ailelerinden bağımsız yaşamak istiyorlar. Bu tür yaşam biçimi ise toplumsal
kopmalara yol açıyor. Bu gidişatı engellemek için neler yapılabilir? Aileler
çocuklarını yetiştirirken nelere dikkat etmeli. Ayrıca eğitim sistemimizin bu
gerçekliğe uygun hale getirilmesi için neler yapılabilir?
Erol Göka: Yine çok zor ve üstelik çok
büyük bir soru. Bu soruyla hem Milli Eğitim hem Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı uzmanlarımız günlerce ilgilenseler, yeridir. Ben böyle büyük
soruların cevaplarını bilemem. Daha basit ve kolay olan önerileri tercih ederim.
Önerim şu: Gençlerle didişmeyi bırakalım, biz gençlere iyi örnekler olalım. Biz
iyi ebeveyn, iyi insan olduğumuzda gençlerimiz ve siyasetçilerimiz için en
güzel modeli de inşa etmiş oluruz. Dünyanın da, insanlığın da, gençlerimizin de
örnek insanlara ihtiyaçları var.
FARKINDALIĞI GELİŞTİREBİLMEK
Semiha Kavak: Bireysel desteklere ihtiyaç
arttıkça onlara çare olma adına ortaya çıkan kesimler de çoğaldı, neredeyse her
köşe başında çare sunucular var! Bir kısım diplomalılar da bunlar arasında
sayılabilir. Ve çoğu kez, desteğe ihtiyaç duyanlar yetkin olmayan bu
insanlardan destek alıyorlar. Bu durum kimi yetkin insanlara göre daha ciddi
sorunlara yol açmakta. Siz bu konuya nasıl bakıyorsunuz, bu çerçevede yaşanan
olumsuzlukları önlemek için neler önerilebilir, neler yapılabilir?
Erol Göka: Mükemmel bir bakış, tebrik
ediyorum. Siz de günümüzün şarlatanlarının, bazı sertifikalı cahillerinin
aslında bizi çareden daha da uzaklaştırmaya yaradıklarını gören böyle bir
vukufiyetin nasıl oluştuğunun kaynaklarını gerçekten öğrenmek isterim. Lütfen
sözlerimi istihza gibi değerlendirmeyin. Samimiyetle söylüyorum. Tüketim
toplumunun başımıza ördüğü çorapları, psikolojimize giydirilmeye çalışılan
alerjik esvapları çok iyi fark etmişsiniz. Benim umudum da zaten bu fark
edişte... Büyük ihtimal çevrenizdeki sahih, halis insanlar sayesinde bu fark
edişi geliştirebildiniz. Öncelikle nasıl
bir dünyada yaşadığımızı sorgulamalı, gidişin nereye doğru olduğunu görmeli,
“emlerin gidilen yolun yol olmadığını bir biçimde
insanlara söyleyeceğine inanıyorum.
Yeni Şafak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder