10 Ağustos 2014 Pazar

Edebiyat ve Vizyon


Modern dönemlerde edebiyat alanı diğer pek çok sosyal bilimde olduğu gibi tartışmalara açık bulunuyor.
Günümüzde edebiyat alanında en başat tartışma konularından birisi de genç neslin başına buyruk davranarak savruk metinler meydana getirmesidir.
Genç neslin bu konumu şüphesiz ki daha çok konjonktürle alakalıdır. Fakat en önemli etken, hemen yanı başlarında, yakınlarında ya da uzaklarında bir ustanın bulunmayışı ya da varolan bilinen yetkin ve usta isimlerin çoğunlukla kendilerini gizleyişidir.
Genç neslin benmerkezci, içekapanık, durağan ve skazi (kişisel anı) türünde kısa öyküler kaleme alması ve bunları daha çok sanal âlemde olmak üzere yayınlatmayı başarması günümüzdeki edebî alanın en ciddi problemi olarak önümüzde durmaktadır.
Bu olgu neden bir problem olarak görülmektedir?
Öncelikle genç neslin ele aldığı bu tür öykülerin daha çok sanal âlemde sık sık görünür olması yeni imzaların kıymet derecesini azaltır bir sorun olarak görünürken, bu sorun aynı zamanda genç neslin merkez dergilerinde kendilerine yeterince yer bulamamasına sebebiyet vermektedir. Sonuç olarak genç neslin giderek edebiyatın laboratuvarı sayılan dergilerden uzaklaşıp, sanal dünyaya kaymaları ve orada varlık göstermeye çabalamaları gibi bir gerçekle karşı karşıyayız.
Bu durum edebî kanonu rahatsız ettiği gibi, birkaç isim dışında genç neslin görmezden gelinmesinde de etkin rol oynamaktadır. Hatta bu sebep belki de tek başına bile bu problem için yeterli gerekçeyi oluşturmaktadır.
Fakat bu probleme sebep olan daha ciddi bir ihmalin görmezden gelinmesi, mevcut edebiyat kanonunun karakteristiği gereği kaçınılmazdır. O da şudur ki “usta” dediğimiz edebiyat emektarlarının genç nesle ne misyon, ne hedef, ne teknik, ne de vizyon bakımından bir faydalarının olmadığı gerçeğidir. Bu nokta hâlihazırdaki Türk edebiyatının altı çizilmesi gereken en önemli konusudur.
Ustalar hala merkez edebiyat dergilerinde kendi köşelerinde yakın ilişkileri öne çıkararak kendi yazdıklarını kendi aralarında okumaya devam etmekte, nüfuz edebildikleri yayınevlerinden kitaplarını ardı ardına çıkarabilmekte ve yetenekli genç imzalara destek olmak yerine bulundukları kanondan kendi kendilerine çıkarımlara vararak mevcut edebî ortamın kalitesizliğinden bahsetmektedirler.
Ve her nedense mevcut kanonun dile getirdiği her eleştiri, karşı bir görüş sunulmadan genel bir alkış almakta ve herkes sanki böyle düşünüyormuş gibi koroya katılmaktadır. Yazılıp, çizilenlere baktığınızda sanırsınız ki kalitesizliği ortaya çıkaranlar sanki edebiyat dünyasına ait olmayan yaratıklardır.
Kimse kalitesizliğin sorumlusu değildir, herkes bundan münezzehtir. Oysa edebiyatın kalite kriterlerini belirleyen metinler, yazarlar olmadan var olamaz.
Mevcut durumda eğer bir edebî kalitesizlikten bahsediliyorsa, bunu kimsenin üstlenmeyeceği şekilde koroya katılarak sesli dile getirmektense, herkesin buradan kendi payına düşeni alıp kalitesizliğe hangi alanlarda katkı sağladığını, hangi alanları boş bıraktığını, üzerine düşen vazifeyi yapıp yapmadığını ciddi anlamda sorgulaması gerekir.
Gerçek bu kadar açık ve net belliyken edebiyatın problemlerini genç kalemlere yüklemek insafsızlıktır.
Gençler Ne İstiyor?
Edebiyat emektarlarının günümüz edebî alanındaki kalitesizliğinin sebebi olarak gördükleri genç kalemlerin talepsizliğinden bahsettiklerini biliyoruz. Onlara göre gençler yeterince okumuyorlar, kuramla ilgilenmiyorlar, öykülerinin eleştirilmesini istemiyorlar, teknik müdahaleleri hoş karşılamıyorlar, basamakları tek tek çıkacağına bir anda en üst basamakta olup, eserlerinin ses getirmesini önemsiyorlar.
Gençlerin bu istekleri edebiyat emektarlarını rahatsız ederken, onlardan el çekmelerinin gerekçesini de oluşturuyor ki işte asıl problem burada başlıyor. Çünkü gençler kendilerini bir cenderenin içine sıkıştırılıp, bir kalıba dökülüp, şabloncu zihniyetin ürünü olarak görmek istemiyorlar. Tam da bu noktada edebiyat emektarlarının vizyon ve misyon göstermeksizin gençlerin teknik hatalarını çok büyüttükleri ve yeni bir şey söylemeden onları bıktırırcasına aynı söylemleri tekrarladıklarını, eserlerini beğenmediklerini, kıyasıya eleştirdiklerini, kibirlice reddettiklerini, asgari düzeyde bir iletişim kurarak ulaşılmazlıklarını tescil ettirdiklerini görmekteyiz.
Oluşturulan böyle bir edebî ortamda, hangi genç bir ustanın kapısını çalarak yazın çalışmasını okutmak ister? Edebiyat ortamı kuşaklar arası uyumu ve kaynaşmayı sağlayabilir mi? Oysa edebiyat emekçilerinin vizyonu, eleştiriye öznellikten çok nesnellik yükleyerek, gençlerle iletişimi sağlam tutma noktasında olmak değil midir?
Veya şöyle soralım. Bu gidişat böyle devam ettiği sürece kaybeden kim olacaktır ya da kazanan kim?
Semiha KAVAK
Temrin, Sayı: 43)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder