Yürüdüğüm Müddetçe Varım, Durursam Yokum
“Aşk yolu bir yoldur ki ne ucu var ne kıyısı.
O yolda can vermeden başka hiçbir çare bulunmaz.”
Tasavvuf ve mistisizm alanındaki çalışmalarıyla Batı’nın, İslam ve Doğu’yu algılayışındaki anlayışı evrensel bir bakış açısıyla değiştirmeyi hedefleyerek yola çıkan, İslam dünyası ve Batı arasında köprüler oluşmasını sağlayan 20.yüzyılın güçlü Doğu bilimcilerindendir Annemarie Schimmel. 7 Nisan 1922’de Almanya’nın Erfurt şehrinde Protestan bir ailenin tek çocuğu olarak dünyaya gelir. Henüz küçük yaşlarda ona hayatı boyunca tesir edecek olan Doğu’nun o eşsiz maneviyatını klasik masal kitaplarının büyülü atmosferiyle kendi içinde hissetmeye başlar. Fransızca ve Latince öğreniminden sonra, olağanüstü kabiliyeti ve çalışkanlığı sayesinde Arapça eğitimini de küçük yaşlarda alarak, İslam kültürüne ilgi duyan Latince öğretmenin de etkisiyle tarih, edebiyat ve dinler hakkındaki çeşitli kitapları derslerine ilaveten büyük bir azimle araştırır. Arayışının onu istediği yere ulaştırabileceği inancını da hep içinde taşır. İkinci Dünya Harbi’nde bir lise talebesi olarak yaşadığı zorluklar dahi onu yıldırmamış, İslam Sanat Tarihi dersi aldığı Ernst Kühnel tarafından keşfedilerek Farsça, Osmanlıca-Türkçe öğretiminden sonra Richard Hartmann’ın yanında Kalif und Kadi im spätmittelalterlichen Aegypten (Memlûk Mısır’ında Halife ve Kadıların Durumu) konulu doktorasına başlar. Zorlu ve karanlık günlerle geçen İkinci Dünya Savaşı’nın ardından 5 Ocak 1946 tarihinde Marburg Üniversitesi’ne Memlûk Devleti’nde Asker, Emir ve Sultanların Sosyal ve Kültürel Rolleri adı altındaki doçentlik tezini sunar ve doçent olur. Marburg Üniversitesi’nde oryantalizm ve İslâmi İlimler alanında dersler verme imkanına sahip olan 23 yaşında genç bir doçenttir artık. İkinci doktorasını da aynı üniversitede dinler tarihi alanında yapar.
Annemarie Schimmel tasavvuf (mistisizm) ekolünde çığır açmış bir oryantalist olarak dikkat çeken bir portredir.
Algılanan İslam anlayışı ile yaşanması gereken İslam anlayışı arasındaki farklar üzerinde yaptığı çalışmalarla dikkat çekerek, dinin ulvîliğinden bahsederken inancın dünyevi ortamda birebir yaşanarak ifade edileceğini vurgulamıştır.
Bir röportajında, doktora çalışmalarını din bilimi üzerine yaparken kendisinde İslam’a karşı bir sempati oluştuğunu, Türkçe’yi çok iyi öğrenerek ilahiyat fakültesinde kürsü başkanlığına getirildiğini, bunun kendisi için büyük bir şans olduğunu, bu sayede İslam hakkında çok şeyler öğrendiğini söylemiştir.
Her zaman farklılıkların önemine değinerek, Müslümanların diğer dinlere bakış açılarını gözlemlerken, diğer yandan mevcut İslami problemleri de yakınen tespit etmiştir.
Schimmel’in akademik çevrelerden farklı olarak hep bir tevazu ve hoşgörü içerisindeki samimi yaklaşımları bilimsel çalışmalarında onu daha da ilerilere taşıyan başarılara imza atmasını sağlamıştır.
Bu samimi arayışın zarif ruhlu insanı, içinde yetiştiği Batı toplumundaki önyargıları ilahi mesajın doğruluğuna inanarak aşıp, İkbal’in, “Yürüdüğüm müddetçe varım, durursam yokum” sözünü ilke edinmiş ve hayatının her döneminde hareketli bir yaşam sürmüştür.
Batı ile ilgilenen ilahiyatçılar arasında en çok İkbal’den etkilenmiş, onunla ilgili yaptığı kapsamlı çalışmalarda Doğu’ya olan hayranlığını Pakistan üzerinden İkbal’le bağlayarak muazzam bir iklimi farkedip hayatına nefes katmıştır.
Schimmel, İkbal sayesinde Pakistan’a olan duyarlılığının artması sonucu hemen her yıl Pakistan’a giderek islamî alandaki tüm kültürel hareketleri yakından takip etmiş, 1984 yılında Pakistan’ın Hilal-i İmtiyaz isimli en büyük ödülünü almıştır.
Gençlik yıllarında Mevlana ve İkbal’in şiirleri ve mistik dünyalarından etkilenen Schimmel, ruhunun ateşlediği büyük iştiyakla hep farklı alemlere yolculuk etme arzusu duymuştur. İran, Irak, Suriye, divanlar ve şiirlerden etkilenip, Doğu dilini çözdüğü ülkelerdir. Mısır, Arabistan, Pakistan, Afganistan, mistik arayışlara, keşiflere yöneleceği ülkelerdir. İçindeki hakikat aşkının dinmez hasretiyle çıktığı yolda, aldığı her mesafede, her sözde, her şiirde hep o ilahi sese kulak verir.
Sevdiği şairlerden Şah Abdul Latif’in söylediği gibi maneviyatın engin sırlarını keşfetme arzusu ve arayışlarıdır hayatı anlamlı kılan:
Aramak istiyorum sadece, hep aramak
Ne hazindir dosta asla ulaşamamak!
Schimmel, seksen yıllık bir hayat serüveninde yüzü aşkın kitap, Farsça, Urduca, Arapça, Sindi, Türkçe şiirlerden İngilizce ve Almanca’ya yaptığı çeviriler ve pek çok makale bırakmıştır. İslamın mistik boyutları, Mevlana Celaleddin Rumi ve Tanrı’nın Yeryüzündeki İşaretleri gibi kitapları İslam’ın özünün anlaşılmasında büyük yarar sağlamıştır. İkbal’den “Cavidnâme”yi Türkçe’ye kazandırmıştır. İçeriği ve musikisi zengin “Dinler Tarihine Giriş” adlı ders notlarını Türkçe olarak kaleme almıştır.
Annemarie, Doğu tasavvufunun tüm inceliklerini özümsemiş, Doğu’nun topraklarına, kültürüne yabancı olmayan müstesna bir kişilik olarak son derece önemli bir portre çizer. Doğu tasavvufunun ona kattığı naiflik, onun ele alınmasını gerekli kılmıştır.
Annemarie Schimmel’in büyülü Doğu dünyasını hayatının amacı haline getirmesi, Tanrı’nın ona bahşettiği imkanları Doğu için seferber etmesi bu deryanın içinde bile isteye boğulması bu enginliği kuşaklara taşımadaki iştiyakı, azmi, hırsı ve cehdi onu Doğu-Batı kültüründe insanlık birikimine izler bırakan önemli bir alanda temsilci yapmaktadır.
Annemarie’nin varlığı Doğu’nun hazine sandığının Batı’ya taşınması değil, Adem’den günümüze dek bütün bir insanlığın kültür sahnesine cömertçe sergilenişidir. Bu uğurda hayatının her aşamasında vefayı ve azmi sırtlanmış bir kadın sûreti görmek hemcinslerimiz açısından paha biçilmez örnek olmasının yanında ilim dünyasındaki Doğu-Batı sentezinin de olması gereken şekline ayna tutmaktadır.
Annemarie Doğu güneşini iliklerine kadar çekmiş bir Anka’dır.
Semiha Kavak
Edebistan
Merhaba,
YanıtlaSilTeşekkürler, eklerim elbette
Sevgilerimle