Schuon'la geceyarısı manevi perspektiflerle hemhal oluşun ardından, güne zinde uyanıp sabahın erken saatlerinde, zaman zaman dışarıda gerçekleştirdiğimiz pazar kahvaltısını, en sevdiğim yerlerden birinde yapıp, döndükten sonra, masamda, uzun bir süre önce gelen Ercan Kesal'in Peri Gazozu isimli kitabını farkettim. Belki bir misafir eli kütüphaneme uzanıp, sonrasında onu masama kadar getirmiş olabilir miydi? Belki...
Her zaman felsefe-düşünce kitaplarını öne alıp öykü ve romanları sonraya, hatta çok sonraya bıraktığım için bazen iyi hikaye kitaplarını okumakta gecikiyorum.
Biraz karıştırdım sayfalarını. Anadolu'dan kesitlerin sunulduğu kitabın hemen girişinde şöyle diyor Kesal;
"Okur, hikâyelerimi okumak yerine, 'seyretsin' istedim. Bu, sinemasal anlatıma da çok benzeyen bir teknik demekti. Okuyucuma bir şeyleri 'anlatmak' değil de 'göstermek' istedim hep.
Her hikâyeye başladığımda önüme çıkan yolculukta, birlikte yürüdüğüm bir yol arkadaşı gibi kabul ettim onu. Ben ne yaşıyor ve görüyorsam ona da aynı şeyleri 'göstermekti' derdim.
Ne kadar becerebildim bilmiyorum. Ama, bildiğim, yapabildiğim, elimden gelen bu. Ümitlendirense, bazen bir dostun ilettiği küçücük bir not:
"... kıymetli kardeşim, yazını seyrettim bugün."
Azıcık daha karıştırıp yarım kalan işlerime döneyim istiyorum, ama kitabı bırakmaya da pek niyetim yok doğrusu. Filmi izlemeye devam etmek istiyorum.
İlerleyen sayfalarda Neşet Ertaş'ın "düz göğüslü saz" hikayesini anlattığı bir ara bölüm çıkıyor karşıma, sîne'den söz eden; aşk mahalli...
Sazlarını yaptırdığı Tavşancı Hüseyin'den düz göğüslü bir saz ister Neşet. Hüseyin Usta yapmaz... Aklına yatmaz nedense. Sazın göğsü bombeli olur çünkü. Neşet de onun çırağına yaptırır. Müthiş bir saz... Daha sonra herkes o saz gibi saz ister... Neşet Ertaş, düz göğüslü saz istediğini şöyle açıklar:
"Sazların zamanla döşleri çöküyordu... Göğüs çökünce teller yukarıda kalıyor. Kavisli olunca da eşiğin altı yukarıda kalıyor, göğüs aşağıda.
Göğüs çökünce daha içli daha derinden bir ses geliyordu. Oradan hatırlayarak düz göğüslü saz istedim."
Vicdanımız kuruyor. Babalarını erken kaybetmiş yetim çocukların masum başlarını koyacakları göğüsler çoktan çöktü, farkında mısınız? Göğüs çöktükçe zulüm tepemizde kalıyor. Kavisli ve dolaşık geçmişimizse, bozuk düzenimizin telleri olmuş. Duyduğunuz sesler bu yüzden içli ve bu kadar derinden geliyor.
Şimdi bir türlü sığamayıp, delice bir kavgaya tutuştuğumuz, adına Anadolu denen şu kadim topraklarda, binlerce yıl önce hüküm sürmüş, bir Hitit kralının oğullarına bıraktığı vasiyete bakın isterseniz:
"Öldüğümde beni, usulünce yıkayın, göğsünüze yaslayın ve toprağa bırakın. Bu kadar."
S.Kavak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder