İçi daralıyordu.
Buraya
ne zaman ve nasıl gelmişti? Kendi isteğiyle mi, yoksa birileri tarafından mı
getirilmişti? Hayır, kendi isteğiyle gelmiş olamazdı. Bu kesindi. Aydınlıkta
yaşamak dururken, neden tercih etsindi böylesi bir karanlığı? Akıl kârı
değildi.Peki o halde kim, neden getirmişti onu buraya?
Karanlığın ortasında yapayalnızdı. Hayır korkmuyordu, endişe
duyuyordu yalnızca. Kendini güvende hissetmiyordu çünkü. Tekin bir yer değildi
burası. İnsanın kendi tercihi olmayan bir yer, tekin olabilir miydi ki. Ne
zaman, nereden, ne geleceği belli olmazdı. Gerçi bu karanlıktan daha kötü ne
olabilirdi?İsterse hiçbir şey olmasındı. Neden istediği yerde değil de
buradaydı; önemli olan buydu. Yoksa çok uzun zamandır mı buradaydı? Öyle
gibiydi. Hayır korkmuyordu, öfkeliydi. Karanlıkta olmayı bir türlü hazmedemiyordu
çünkü. İçindeki aydınlık daha bir artırıyordu karanlığı. Zaten sorun da buydu.
İçindeki aydınlık olmasa nereden bilecekti buranın karanlık bir yer olduğunu? O
nedenle yaşaması gereken yerin burası olmadığından emindi. İçindeki ses
haykırıp duruyordu:Üzerimize Ay doğmuşken, neden bu karanlık?
Ondandı huzursuzluğu.
Etrafa şöyle bir göz gezdirdi. Gerçekten yapayalnız
mıydı, yoksa kendisi gibi başkaları da var mıydı? Dikkat kesilince sesleri
duydu. Kalabalık olmalıydılar. Yalnız değildi o halde. Onlar da başka
odalardaydı demek. Buna sevinsin mi, üzülsün mü bilemedi.Yoksa topluca mı
getirip bırakmışlardı onları bu karanlığa? Ya da onlar hiç ayrımında olmadan,
öylesine yaşayıp giderlerken şen şakrak ve hiçbir şeyden habersiz, birileri tıpkı
örümcekler gibi üzerlerine bu kalın ağları örmüşlerdi de içeride mi
kalıvermişlerdi ansızın? Bu kadar dalgın, bu kadar kör, bu kadar sağır, bu
kadar kayıtsız olabilirler miydi? Eğer öyleyse bu çok acı vericiydi.İnsan,
dalgınlığın affedilmez bir suç olduğunu nasıl bilmezdi. Ama önemli olan, onları
buraya kimin mahkûm ettiğiydi. Ne istiyorlardı? Yoksa onlardan korkuyorlardı da
o nedenle mi tıkıyorlardı bu karanlık odalara?
Kesin korkuyorlar, diye düşündü.
Biraz daha kulak kabarttı seslere. Bir umut olabilir
miydi? Hep birlikte yıkıp geçseler şu karanlığı ve aydınlığa ulaşsalar, ne iyi
olurdu. İsterse bir mum ışığı kadar olsun, ama kendi aydınlıkları olsun.
İnsanın onuru kendi aydınlığında, kendi gölgesindeydi çünkü. Derin derin soluk
almak istiyordu aydınlığa kavuştuğunda. Bir çocuk gibi sarılmak istiyordu ona.
Tıpkı küçükken annesine sarıldığı gibi. Belki ondan bile çok, dedi. Ama sesler umut
verici değildi yazık ki. Ya da ona öyle geliyordu. Ne kadar isterdi yanılmış
olmayı. Karanlık,gözlerini, kulaklarını etkilemiş olabilir miydi? Yok yok,
yanılmıyordu. Onlar karanlıkta değildi. Ya da öyle olduklarını sanıyorlardı. Çünkü
sesleri normaldi. Hatta eğlence mekânlarındaki insanların sesleri gibiydi. İnsan
karanlıkta nasıl keyifli olabilir, diye söylendi kendi kendine.Karanlıkta
olduklarına, ya da karanlıkta olsalar bile bundan rahatsız olduklarına dair bir
işaret gözükmüyordu o nedenle. Hallerinden memnun gibiydiler. Hayret, dedi
duvarı yumruklayarak. Yoksa kanıksamışlar mıydı? Bir süre sonra alışıp gidiyor
muydu yoksa insan? Duygu yitimine mi uğruyordu? Tanrı korusun, diye geçirdi
içinden.Elindeki acıyı önemsemedi. Acaba korkuyorlardı da ondan mı çıkmıyordu
sesleri? Ya da öyle değişik çıkıyordu; sanki hiç dert etmiyorlarmış gibi, sanki
bir karanlıkta değillermiş gibi.Eğer öyleyse, korkmak, karanlığı kabullenmekten
daha büyük bir suç değil miydi? İnsan, onuruyla yaşamadıktan sonra, yaşamanın
ne anlamı kalırdı ki. Haykırsa mıydı buranın karanlık bir yer olduğunu? Bu
karanlıkta ve bu korkuyla yaşamanın gün gün onları yiyip bitireceğini… Böyle
böyle tükenip gideceklerini…
Hepimiz karanlıktayız!
Biri bunu haykırsa bir gün, ya da bütün
karanlıktakiler birlik olup haykırsa, bu karanlık bitebilir. Hayır, bitebilir
değil, biter! Karanlıklar, seslerden korkarlar çünkü. Çünkü bu karanlığın
bitmesi gerekiyor. Onlar karanlıkta, üstelik de tıpkı aydınlıktalarmış gibi yaşamaya
devam ettikçe, onları buraya getirenler hayatı karartmaya devam edecekler.
Çünkü sürekli yeni karanlık odalar yapılıyordu. Acı olansa, karanlığa
alışanların bir süre sonra gönüllü olarak karanlığın hizmetine girmeleriydi. Hepsi
birer karanlık işçisiydi böylece. Hayır, bunu kabul etmemeliydiler.
Sesler
geliyordu.
Nefesini tutup dikkatlice dinledi. Hata yapmak
istemiyordu. Yanılıyor olabilirdi. Belki de sandığı gibi karanlık bir yer
değildi burası. Belki gözlerini kaybetmişti, belki aklına bir şeyler olmuştu,
ya da bir rüyadaydı. Her şey olabilirdi. Keşke, dedi içinden.Nefesini daha bir sıkı
tutup, dikkat kesildi o nedenle. Tuhaf bir sessizlik vardı şimdi de. Doğruya,
belki de geceydi ve derin bir uykudaydı hepsi de. Karanlık, en çok da uykuyu
çağrıştırırdı zaten. Kesin, çok derin bir uykudaydılar. Hay Allah! İnsan
kendinden emin olmazsa bir adım bile atamazdı. Hayır hayır, ne kördü, ne de
aklından zoru vardı. Burası karanlık işte, düpedüz karanlık! Burada yaşanmaz! Tanrı’nın
ışığının olmadığı bu lanet odadan çıkmamız gerek!
Başka şansım yok, dedi. Deli de deseler, dönüp
bakmasalar da başka şansım yok. Sonra derin bir nefes aldı ve var gücüyle
bağırdı...
Yunus Develi
Ayna İnsan Sayı:12
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder