Dünya tarihi, savaşların tarihi. İnsanlık, oldum olası bir başkasını yok ederek varlığını öne çıkarıyor. Bu nedenle yazılı metinlerin çoğu savaş anılarıyla, kahramanlıklarla, savaş oyunlarıyla süslü. Savaşların galipleri bir kahraman, onları yaratanlar da o derece önemli isimler haline geliyorlar.
Ian
Thornton’un "Tek başına I.Dünya Savaşı’nı Çıkaran Adam-Johan Thoms’un Felaketlerle
Dolu Muhteşem Hikâyesi" adlı eseri 1.Dünya Savaşı'nın 100.yıldönümüne atfen
yazdığı ilginç bir kitap. Okuyucunun bir tarih kitabı özelliği taşıdığını
düşünebileceği bu eser, hiç de alışık olmadığımız türden. Tarihsel
gerçeklikleri birebir anlatan bir kitap değil, ancak bu olguları çarpıtmadan
her bir savaş parçasından eğlenceli, hicvedici, kışkırtıcı ve savaşa karşı tutunmayı
kolaylaştıracak derecede felsefi dayanaklar oluşturan bir eser.
I.
Dünya Savaşı’nın sizin yüzünüzden çıktığını düşünseydiniz ve hayatınızın geri
kalanını bu suçluluk duygusuyla, bu vicdan azabıyla geçirseydiniz ne
yapardınız?
Johan Thoms’un Felaketlerle Dolu Muhteşem Hikâyesi tam da böyle bir
yaşamı farklı bir anlatım diliyle romanlaştırılmış.
Thoms,
1894 yılında Bosna’nın Argona kasabasında dünyaya gelen, zeki ve terbiyeli bir
gençtir. İyi bir eğitim almıştır ve bir insanın sahip olmayı arzulayacağı her
şeye sahiptir. Etrafında onu çok seven bir aile, samimi dostlar, nüfuzlu
tanıdıkları vardır. Henüz üniversitedeyken yüksek bir ücretle iş sahibi
olmuştur ve bu iş, hem onun hem de milyonların hayatını değiştirecektir. Thoms,
güzel Lorelei Ribeiro’ya aşıktır. Renkli bir kişiliği vardır. Ancak onca
yeteneğine rağmen Franz Ferdinand’ın binmiş olduğu arabayı geri geri sürmeyi
beceremez, yanlış bir dönüşle tarihin akışını sonsuza kadar değiştirir.
TARİHSEL GERÇEKLİK FANTASTİK HİKAYEYE AŞILANIRSA...
Johan
Thoms, Arşidük Franz Ferdinand ve eşi Sophie’nin bulunduğu arabanın
direksiyonuna geçer. Sırp örgüt Kara El, suikast planlarını çoktan yapmış ve
suikastçılarını en can alıcı noktalara yerleştirmiştir. Johan, Franz ve
Sophie’yi ilk suikast girişiminden kıl payı kurtarmayı başarır. Ama hayalperest, genç bir delikanlı olan Johan, çıkmaz bir sokağa girer ve oradan
geri çıkamaz, kurbanlarını suikastçı Gavrilo Princip’in tam da kucağına
bırakınca Arşidük Franz Ferdinand ve Sophie orada öldürülür.
İşte
bu savaşa susamış Avrupa için kaçırılmaz bir fırsattır. Böylece milyonların
felaketi olan savaş başlamıştır. Johan Thoms, 1. Dünya Savaşı’nın ve
devamındaki savaşların onun yüzünden gerçekleştiğinden emindir. Önünde kederle
ama bir yandan da tatlı sürprizlerle dolu bir yaşam onu beklemektedir.
Thoms,
yaptığı küçük bir hata nedeniyle dünyayı ateşe vermekten kendini sorumlu
tutar. Utancından, sevdiği her şeyi bırakıp Avrupa’nın çeşitli yerlerini
gezer. Korkuyla I. Dünya Savaşı’nın yayılmasını izler. Portekiz, İspanya ve
İngiltere’ye yaptığı gezilerde farklı faklı arkadaşlar edinir. Kendi
hikayesine Dorothy Parker, Ernest Hemingway ve George Orwell gibi ünlüleri
ortak eder ve ara ara onları hikayesine konuk ederek bir savaş dramasının
analizini yapar. Kendini herkesin ölümünden sorumlu tutan olayların merkezine
oturtarak kendi sürgününü yaratır. Günleri bu suçluluk duygusuyla ilerler.
Yer
yer açığa çıkan abartılara rağmen kahraman zihinlerde fazlaca sorgulanmıyor. Yazarın
da belirttiği gibi “Abartı, masal olarak bilinen cesedin DNA'sında doğal olarak
meydana geliyor." Yazar, tarihsel gerçeklikleri fantastik bir hikayeyle
başarılı bir şekilde aşıladığında, anlatıdaki aşırılık da dikkatten uzak oluyor.
SAVAŞTA PAYIM VAR MI KORKUSU
Ian
Thorton, bu farklı üsluptaki etkileyici romanında hem esprili hem de hüzünlü
bir dili bir arada kullanarak okuyucuyu kurgusal açıdan da oldukça başarılı bir
karakter olan Johan Thoms’un zihninde ve anılarında gezdiriyor. Okuyucu Johan’la seviniyor, Johan’la üzülüyor. Bazen onun suçlu olduğuna inanıyor, ona
kızıyor, bazen de hak veriyor. Ancak, bu durum okuyucunun onunla özdeşleşmesine
engel yaratmıyor. Onun samimi itirafları okuyucuyu kendine yaklaştırıyor.
Nedamet, bir güzel sözle anlatıyor kendini;
"Pişmanlık;
haz tarafından döllenen ölümcül yumurta." William Cowper.
Savaş
çerçevesinde her tür düşünce zenginliğinin yer aldığı kitapta, yer yer mistik
anlatımlar da öne çıkıyor; “İçinde yaşlı bir adam yavaşça hareket ediyor. Ernest’in
dışarıdan duyabileceği kadar yüksek sesle konuşuyordu.
‘Ben
diriliş’im.
Ben
hayat’ım..”
Bir
başka girişte ise; “Verin, size verilecektir. Hangi ölçekle verirseniz aynı
ölçekle alacaksınız. Luka 6:38”
Kitaptaki
en unutulmaz alıntılardan biri ise, Johan’ın asil ve renkli dostu Lord
Kaunitz’in delikanlıya verdiği öğüt: “Usulca süzül. Böylece sonsuza dek
süzülürsün…”
Okur da aynen böyle süzülüyor bu ilginç
kitabın sayfalarında. Tarihi roman tadında, felsefi, nükteli, veciz uyarılarla
yüklü farklı kitap arayanlar için ilk tavsiye edilebilecekler arasında mutlaka
yer alması gereken bir eser.
Semiha Kavak
Star Gazete - Kitap 11 Eylül 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder