RASİM ÖZDENÖREN’İN TÜRKİYE, İSLAM DÜNYASI VE
DÜNYANIN GELECEĞİNE DAİR GÖRÜŞLERİ
Düşünce
dünyasının önde gelen fikir adamlarından Rasim Özdenören, müslüman Türk
toplumuna seviyeli bir sorgulama istidatı kazandırabilmek adına uluslararası
çapta emek veren ve müslüman dünyayı ilgilendiren çalışmalarıyla öne çıkan bir
aydınımızdır.
Özdenören,
çevresi, ülkesi ve dünya ile olan iletişimini hiçbir zaman koparmamış, inzivaya
çekilmemiş, sırça köşküne sığınmamış bir aydındır. Onun her zaman, dünyanın
hali pür melali için söyleyecek sözü, haykıracak ideali ve savunacak davası
olmuştur. Bunu da daha çok edebiyat ve
düşünce dünyasına kattığı kitapları,
yazıları, hikayeleri ve denemeleriyle dile getirmiş, aktif bir kalem olarak
inançlı bir insanın çevresi ile olan güçlü bağlarını ortaya koymayı
başarmıştır.
Özdenören,
müslüman dünyayla ilgili görüşlerinde, öncelikle İslam'ın kendi hedefini ve
amacını kendisinin belirlediğini söyler. İslam dünyasının temel düşünce
sorunlarına değinirken, Mehmet Akif'ten, Muhammed Abduh'a Müslüman Kardeşler'e
kadar varan bir eleştiri dili ortaya koymuştur. Samimiyetin ve rızanın gerçek
İslam algısı ile ortaya konulabileceğini söyleyen Özdenören, İslam'a ait
kavramların içinin boşaltıldığını, vahyin kaynağından uzaklaşıldığını ve yamalı
ideolojilere kurban giden yönetimlerin
müslüman samimi halkı kendi çıkarları için kandırdığından bahseder. Daha
çok, problemlerin tesbiti, kaynağı ve çözüm yolları üzerinden bir yol takibeder.
İslam'ın
gereği gibi yaşanabilmesinin ancak gerçek kavramlarının hayata geçirilmesiyle
mümkün olabileceğini belirtir. Batı’dan alınan diğer kavramlar gibi demokrasi,
laiklik ve benzeri kavramların Türkiye’de ideolojik birer algıya dönüştüğünü
belirtir.
Özdenören’e
göre; Batı hıristiyan toplumlarının modern kavramlarla kendilerine kurdukları
yönetim şekli, sınıfçı, sömürgeci, ırkçı ve ayrılıkçı yapısıyla islami yönetim
şeklinden tamamen uzak bir yapıya sahiptir. Bu durum, aynı zamanda bütün
karmaşanın da nedenidir. Bir düşünce adamı oluşunu edebi alandaki
hassasiyetleri ile taçlandıran Özdenören'in, kavramların yeri, kökeni ve
derinlikleri üzerinde bu denli hassas olmasının nedeni, kavramların
yolaçtıkları yanlış hayat algıları oluşudur.
Yanlış
hayat algısı, ne İslam'ın ne de başka bir düşünce dünyasının doğru
anlaşılmasına olanak sağlar. Bu ise, tamamen yanlış atılan temellerin üzerinde
yükselen bir hayat tarzı demektir ki Özdenören, kitaplarının tamamına yakınında
bu tür çelişkilerden bahsetmektedir. Dünyanın geleceği konusunda çizdiği karamsar
tablonun, verdiği sağlam referans ile hayat bulacağını, dirileceğini ve
hastalıklarından kurtulacağını ifade eder.
Özdenören,
dünyanın geleceğine dair düşüncelerini açıklarken öncelikle kavramların yerli
yerine oturtulması üzerinde durur. Demokrasi, laiklik, eşitlik adalet gibi
kavramların bizde, Batı’daki gibi yorumlanmadığını söyler. Mesela din otoritesi
olan kiliseyle, devlet otoritesinin ayrılmasının Batı’da laiklik kavramıyla
karşılığını bulduğunu, oysa Türkiye’de din ile devlet ayrışması şeklinde zuhur
ettiğini belirtir.
Aynı
şekilde, Fransız İhtilali’nin ürettiği kavramlardan bahsederken de, adalet,
müsavat, hürriyet, uhuvvet gibi kavramların İslam'daki karşılığı ile Fransız
İhtilali ve Batılı anlamdaki karşılığının içerik bakımından büyük farkları
olduğunu belirtir. Türkiye’de bugün gelinen noktanın, o günkü kavramların doğru
düzgün bir şekilde ele alınmamasından kaynaklandığını söyler.
Siyasal
fikirlerinde 'radikal' Özdenören'i bulmak mümkündür. Özellikle siyasi partiler
konusunda hem dünyada hem İslam coğrafyasında hem de ülkemizde varolan yapıyı
eleştirirken, referansların doğru alınmasından yanadır. Özdenören için tek
referans İslam ve onun öğretileridir. Türkiye’deki siyasî partilerin mecliste
kendi gruplarıyla yer alırken her ne kadar sınıfçı bir yapıdan uzak bir tablo
sergilermiş gibi görünseler de bunun inandırıcı olmadığını söyler. Partilerin
bütünleştiren değil aksine bölen bir yapı arzettiklerini ifade eder.
İslamın
önünün demokrasi ile açılacağı yanılgısına düşüldüğünü belirten Özdenören,
halen mevcut anayasal düzenin antidemokratik olarak düzenlendiği için demokrasi
ile uyuşan hiçbir yanının olmadığını vurgular.
Türkiye’de
laik sistem içinde İslamî alt yapının tamamen sakat bir gidişat arzettiğini,
sistemin dayattığı şeklin insanların özgürlüğünü kısıtlayıcı bir işleyişle
sürdüğünü, demokrasi ile İslam arasında bir temas noktasının bulunmadığına
işaret eder. Hatta diğer Batı
kavramlarıyla da temas noktasının bulunmadığını söyler. İslamda var olan tecdit
kavramının her zaman kişileri özeleştiriyle birlikte yenilenmeye açık hale
getireceğini, fakat demokraside bunun
bir yere kadar olduğunu belirtir.
İçtihadî
olmanın önemine değinen Özdenören, ümmet olma yönünde değişik fikirler
sunulmasından yanadır. Bugün dünyada gerçekten Allah’ın istediği gibi islami
bir düzenin hüküm sürdüğü bir ülke bulunmadığını belirtirken, İslam ülkesi
olarak isimlendirilen hiçbir ülkenin yönetiminin bu hassasiyeti göstermediğine
vurgu yapar.
Bugün,
modern dünyanın 'radikal' diyebileceği bu fikirler, Özdenören için hayatidir ve
dünyanın gidişatı da bu fikirlerin yerli yerine oturmasına bağlıdır.
Dünyanın
gidişatı ile ilgili olarak daha çok 'tesbit' düzeyinde görüşlerini açıklayan
Özdenören, Batı’nın gidişatı konusunda daha da umutsuzdur. 70’li yılların başında
Amerika’ya giden Özdenören oradaki hayat tarzının servet, fuhuş ve israf
üzerine kurulu olduğunu, özgürlüğün bir insani gereklilik değil de insanın
hayvani yanının sınırsızca kullanılması olarak algılandığını görür. Yalnızca
görünenden ibaret olan bu özgürlük kavramı Batı için bir yıkımı da beraberinde
getirecektir. Gördüğü bu hastalıklı yapının, İslam'ın temel değerlerinden uzak
oluşla yakından ilintili olduğunu savunan Özdenören, yukarıda değinildiği gibi aslında bütün bir
insanlığın bu ulvi sese muhtaç olduğu üzerinde ısrarlıdır.
Özdenören,
Batı’nın islami düşünüşe uygun ele aldığı her bilgi ve yöntemi
profanlaştırdığını, içi boş kalıplar halinde dünyevi bir anlayışla
doldurulduğunu, mutlak bilginin Batı’da ve Doğu’da layıkıyla değerlendirilmediğini
söyler.
Batının
bu handikapının, İslam düşüncesine olan uzaklığından kaynaklandığını belirtir.
Türkiye’nin
geleceği için yasal partilerin İslam'ı öne sürerek bir birlik ve beraberlikten
söz ettiklerini, oysa bunun yalnızca sözden ibaret olduğunu, yine mevcut düzeni
devam ettirici yönde bir çalışmaya gidileceğinin altını çizer. Özdenören bir
röportajında; 1972’de Milli Selamet Partisi’nin kurulması aşamalarında yakın
arkadaş grubu olan Nuri Pakdil, Erdem Bayazıt, Akif İnan, Alaaeddin Özdenören,
Mustafa Yazgan, Bahri Zengin, Cevat Ayhan, Kahraman Emmioğlu, Nazif Gürdoğan,
Musa Çağıl gibi isimlerle istişarelerde bulunulduğunu söyler ve bu siyasal
yapıya esaslı itirazlarda bulunur: “Kurulacak olan bu partinin nihai hedefi
nedir? Verilen cevap: Nihai hedef elbette ki İslam’dır. Şahıs isimleri
vermiyorum, aşağı yukarı kişiler belli… Dedim ki o zaman böyle bir parti
kurulduğu takdirde; bir, Müslümanlar kendileriyle çelişkiye düşmüş olurlar.
İki, alelumum Müslümanları da aldatmış olurlar.”
Bu
çelişkinin sebebini; kurulan partinin hedefi İslam gösterdiğini, fakat mevcut
anayasal düzenin ilkeleriyle hareket etmekle yükümlü olduğunu, bu yüzden
söyledikleriyle yaptıklarının birbirini tutmadığını belirtir. İkinci çelişki
daha fazla vebal taşıyan bir çelişkidir, Türkiye müslümanları dünya
müslümanlarına örnek teşkil etmeleri bakımından bütün hareketlerinden
sorumludurlar.
Müslüman
aydınların birbirine güvenemeyip, harekete geçememelerinin sebebi olarak 40’lı
yılların etkisinin hala üzerlerinden gitmemesine bağlayan Özdenören, örgütsüzlüğün de buna sebebiyet verdiğini
söyler. Müslümanların örgütlü yapısının güçlü bir iradeyi de beraberinde
getireceği konusunda ısrarlıdır.
Günümüz
İslam dünyasında materyalist bir anlayışın hakim olduğunu, asr-ı saadet
müslümanlarının en kötü şartlarda dahi çaba göstermenin yolunu aradıklarını,
günümüz müslümanlarının ise olaylar karşısındaki tavrı ile onların tavrı
arasındaki farkın büyüklüğüne işaret eder. Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu
Mekkî sürece benzeten Özdenören, bunun iyi algılanması için meselelere uç
noktalarda bakılması gerektiğini söyler. Uzlaşılamayan gerekçelerin mevcut
işleyişe göre değerlendirildiğini söyler.
Mesela
başörtüsü gerekçesinin insan haklarına dayandırılarak açıklanmaya
kalkışılmasının yanlışlığından bahseden Özdenören örtünün İslam'ın emri
olduğunu ve insan hakları için örtünülmediğini söyler. Bu yüzden dinî bir
emrin, ilahî olmayan bir mercide
çözümünün aranmasının tamamen yanlış bir yöntem olduğunu belirtir. Ve hatta
islamın içinde böyle bir emrin olmadığına dair çözümlerin dayatılarak,
insanları buna inandırmaya çalıştıklarını bunun da ayrı bir garabet olduğunu
söyler.
1979’da
Akıncılar Dergisi'nde çağlarüstü bir nizam olarak İslam'ı gören Sadık Albayrak,
Arif Altunbaş, Zeki Can, Akif İnan’la birlikte Rasim Özdenören de bulunur.
Dergi, dünya müslümanlarına ve islamî hareketlere yer veren bir içeriğe
sahiptir. Dünya müslümanlarının sorunlarını, dertlerini, modern dünya
karşısındaki duruşlarını ve sorunlar karşısında ürettikleri çözümleri sorgular.
Özdenören'in İslam ülkeleri ile ilgili kuşatıcı tahlillerinin olduğu yazılarla
da okuyucusuna ulaşır. Özdenören, dünyanın geleceğinin müslümanların geleceğine
bağlı olduğunu, müslümanların ise ilahi vahye sırt çevirmelerinden dolayı bir
türlü bellerini doğrultamadıklarını ifade ettiği yazılarında, referans olarak
bütün dünyanın kurtuluşu için İslam'ı gösterir.
Müslümanca
Düşünme Üzerine Denemeler, isimli kitabında çağımız müslümanlarının aslolan
problem alanlarının ne olduğuyla ilgili fikirler ortaya koyan Özdenören,
dünyanın geleceğine ilişkin tesbitlerinde karamsar tablolar çizse de her zaman
tek bir adrese vurgu yapar. Adres bellidir ve her insanın mutluluğu
İslam'dadır.
Özdenören,
özellikle 2000 yılından sonra yalnız Türkiye’de değil bütün dünyada dinî bir
yükseliş olduğunu, yapılan kamuoyu yoklamalarında insanların daha muhafazakar
bir dünya istedikleri yönündeki çıkarımları olumlu bulur. Bu çıkarımları tahlil
ederken, insanlığın 'izm'lerle yıldızının bir türlü barışmadığını, insanların kendi
fıtratlarını aradıklarını ve bütün beşeri sistem arayışlarından yorgun
düştüklerini ifade eder. Özellikle 90'lardan sonra ideolojilerin çökmesiyle
insanların büyük bir boşluğa sürüklendiklerini kaydeden Özdenören, insanların yeniden
arayış içine girdiklerine vurgu yapar.
Özdenören'in,
dünyanın geleceğine, İslam ülkelerine ve üzerinde yaşadığı topraklara dair
düşüncelerinin temelini oluşturan İslam referansı, onun bütün eserlerine
yansımış ve bireysel plandan başlamak üzere, toplumsal alanlarda da bu
referansın sağlam ilkeleri ile güçlü bir gelecek kurulması projesi çizilmiştir.
Bu konuda her aydın düşünce adamının sorumluluk yüklenmesi gerektiğini savunmuş
ve kendisi de bu konuda üzerine düşen sorumluluğu üstlenmiştir.
Semiha Kavak
Hece Dergisi 2011
Rasim
Özdenören Özel Sayısı
duydum ama okumadım bu amcayı. bi bakıyım tımıms :)
YanıtlaSil