4 Temmuz 2014 Cuma

Yalnızlık Muhatap İster




Ömür: okunmamış sırrın kapak arkası. Saydamlığı hayatın.

Gerçekten de ömür dediğimiz şey bir "şahsiyet inşası" için bize verilmiş kısa bir mühletten başka nedir ki?

Kimiz biz? Yalnızlar çeşmesinin berrak pınarı. Maveraya açılan kapının eşiğinde bekleyenler. Naz makamının kırpıntısıyla kavrulan biçareler. Madem ki; Yalnızlık bize yakışır, o halde hüzün neremizde bizim? Hüzün ki gözlerimizin yeşerttiği öteler ötesi. O'na ulaşmanın sonsuz umudu. Yalnızlığı kendimize yakıştırıyoruz ya; biliyoruz hiç yalnız değiliz.

Hangi şekilde yaşarsa yaşasın ferdî olarak her insan -gerçekte- yalnızca Yaradan'la muhataptır. Fakat burnunun ucunu bile görmekten aciz olan insan, çoğu kez bunun farkındalığından uzak yaşar. Ancak hakiki muhatabını akledip ona yönelmeye başladığında şahsiliği gerçek işlerliliğini kazanmaya başlar.

Cengiz Aydoğdu bir ömrün özeti olarak tanımladığı bu eserinde, kendi iç konuşmalarından dışarı sızanları, yer yer mahçup, yer yer iddialı aktarırken, yüksek tevazuyu da elden bırakmıyor. Hayatın örsünden pek çoğu yaşanarak alınmış bu metinler, işte bu "inşa" arayışının bir ifadesi.

Kitabın Söz Başı'nda hayatımıza neredeyse hakim olmuş sakillikler yüzünden kelimelerimizi kaybetme noktasına geldiğimiz tesbitini yapan Aydoğdu, yazıların tam da bir suskunluk ortamında gerçekleştiğini belirtiyor, yine aynı tevazuyu koruyarak; "Okuyacağınız yazılar tam anlamıyla konuşamama atmosferinde 'demlenmiş' yazılar. Her biri en az 'birkaç yıl' tezgâhta kalan, bu yüzden de fazla sıkıcı, biraz 'gıcık', ceketli, kravatlı, düğmeleri ilikli ve belki de zor okunan, uzun bir zaman zarfında tahrir vazifesi gibi yazıldıkları için yer yer sanki yeni başlıyormuş intibaını veren yazılar."

Cengiz Aydoğdu'nun bu ikinci deneme kitabı. Birinci kitabı "Bize Velvele Düştü" ile 2005 Yılı Türkiye Yazarlar Birliği Ödülü'nü almış. Sahih ve tesirli bir kalem olduğu kadar gerçek bir aydın da.


GÜCE DEĞİL İRFANA DAYANAN ŞAHSİYET

Son yüzyıldaki köksüzlük salgını yalnızca bizim değil pek çok ülkenin sorunu. 'İlerleme' rüzgarlarıyla geçmişlerine bigâne bir 'gelecek' büyüsüne uğrayan insanlar, tarihinden kopuk ve onun yüklediği sorumluluklardan uzak, bir adım  bile ilerleyebilir mi?

Aydoğdu, Türkiye'nin şu an içinde bulunduğu hal ve gidişattan söz ederken yeni bir hamle zorunluluğunun cehalet mensuplarının keyfiliğiyle çözümlenemeyeceğini, ilk yapılması gerekenin zihnî karmaşanın vuzuha kavuşturulmak olduğunu, görmezlikten gelindiği takdirde bu gaflet ve cehaletten hepimizin pay sahibi olduğunu belirtiyor; "Bu cehalet mensupları, keyiflerinin yerinde olmasını, topluma ve ülkeye yaptıkları bir lütuf sayabilirler ama şahsiyet, topluma ve ülkeye rağmen ihdas edilen her 'keyif'i zül addeder. Çünkü şahsiyet, her hâl ü kârda mensubu olduğu tarihî/irfanî birikime istinat ettiği için o millî irfanın hilafına ihdas edilen her 'şey'i kendi mevcudiyetine karşı bir tehdit olarak görür." Yönetimlerle olan ilişkilere dikkat çeken Aydoğdu, şahsiyetin en muhataralı serüveninin yönetimlerle olan ilişkilerde yaşandığını söylüyor. Ve sorunun ana kaynağını devamlılık fikrinden uzak oluşa ve 'şahsiyet inşası'nın zayıflığına bağlamakta.

Roland Barthes, F. Schuon, Baudelaire, Niyazi Mısrî, Yunus Emre, Fuzulî, Âşık Veysel, Cemil Meriç, Necip Fazıl, Nurettin Topçu, gibi yerli ve yabancı öne çıkan isimlerin görüşlerinden çarpıcı cümlelere de rastlıyoruz kitapta. Yazarın onlarla bütünleşen ünsiyeti, geleneğin sahih damarlarını içselleştirmenin önemini bir kez daha ortaya koyuyor.

Gelenekten ve tarihten kopuş insanı "kendilik" şuurundan uzaklaştırır. Kitap, tam da içinde bulunduğumuz karmaşık zamanlara gerçekçi çözümler getirebilen, 'kendilik' şuuruna sahip çıkmak isteyen herkesin sıkılmadan, heyecanla okuyabileceği türden. En çok da bu ülkede yaşayıp sorumluluklarını gözardı etmek istemeyenler için...


Semiha KAVAK

STAR-Gazete-Kitap

http://haber.stargazete.com/kitap/irfana-dayanan-ic-hayat-hurriyeti-sahsiyet/haber-905336

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder