Bir dönem milletvekilliği yapmış olan Turhan Utku, siyasi
hayatımızdaki renkli simalardan birisi olduğunu gösteren “Din ve Bilim Üstüne Beyaz
Yorumlar” isimli, bilim ve din gibi çetrefilli konuları içeren kitabıyla cesaretle
ve tezlerini açıkça ortaya koyan bir çalışmaya imza atmıştır.
Din ve bilim arasındaki ayrılıklar ve çatışmalar İslam
düşüncesinde önemi büyük olan dinî ve felsefî bir konudur. Batı dünyasında
pozitif bilim dünyası ile Katolik Kilisesi arasında başlayan bu çatışmalar XIV.
yüzyıl sonrasından bugüne değin uzanır.
Tarihler boyunca din ile bilimin birleştirilmesi için uğraş
veren, birbirlerini tamamladıklarını ileri süren, ya da bilimle dinin karşıt
uğraşılar olduğunu ileri süren görüşler hep var olmuştur. Kimi düşünceler
bilimsel yollarla dinî konuları açıklamaya çalışırken, kimi düşünceler ise dinî
yollarla bilimsel kanıları çözümleme yoluna gitmiştir.
Kitapta, bu çatışmalar ve ayrılıkların çıkış tarihleriyle
birlikte islam dünyasındaki bilimsel duraklama ve gerileme dönemleri, sebep ve
sonuçlarını içeren inceleme, sorgulama ve yorumlamalar bulunuyor.
Satır aralarında zaman zaman bilimle dini sentezleme yoluna
gidilmiştir. Utku, bilimle dinin sentezinin, görülenle görülmeyeni,
bilinenle bilinmeyeni, var ile yok’u harman etmek olduğunu ifade eder.
İnsan, fıtratında bulunan inanma duygusu ve yeteneğinin verdiği
itici güçle bir dine veya Tanrı’ya veya başka bir şeye muhakkak eğilim
gösterir. Doğru veya yanlış kendi aklı doğrultusunda kabul ettiği mutlak bir
inanışı ve Tanrı’sı vardır.
Turhan Utku, “Doğru Tanrı” kavramına ulaşmanın yine
Tanrı’nın gönderdiği ilahî öğretiyle mümkün olabileceğine işaret ediyor; “Doğru
Tanrı kavramını yine Tanrı insanlara bildirmiş, öğretmiş, doğru yolu bulmaları
için insanlığa zaman zaman Kutup yıldızı gibi yıldızlar göndermiştir.”
Dinlerin insan ve toplum yaşamında önemli devrimsel ve
sıradışı yapılanmalara neden olduğunu, maddî ve manevî bağlamda toplumların
tekrar tekrar canlanmasına ve dirilmesine vesile olabildiklerini belirten yazar,
günümüzde de insanların kafasında oluşan karmaşık sorulara titizlikle cevap
veriyor.
Utku, metafizik alanda insana kesin bilgiler sağlayan mutlak
bir din olgusunun pozitif bilimlerle edinilmesinin mümkün olmayacağını, burada
dinin imdada yetiştiğini, insana bu kapıyı daha rahat aralayabilme imkanı verdiğinden
söz ediyor. Sade bir üslûpla kaleme alıp dillendirdiği açıklamaları ve
söylemleri karmaşaya imkan vermeden yerinde bir anlama olanağı sağlayabilir
okuyucuya.
Batı’da Kilise’nin tavrının güçlü etkisiyle zaman içerisinde
bilim adamları din ile bilimi ayrıştırma yoluna gitmişlerdir. Dinin mutlak olan
doğrularının bilimin yanlışlanabilir doğrularıyla test etmenin doğru bir yol
olmadığını, bu şekilde yaklaşılmaktan kaçınılması gerektiğini ifade eden sözleri
yazarın din konusundaki derin hassasiyetini gösteriyor bizlere.
Müslüman dünyadan ülkemizi örnek veren Utku, Türkiye’de
Müslüman entelektüellerin dini yeterince bilmediğini, onun için reddedici bir
tutum takındıklarını izlenimlerine ilave ediyor. Dinlerin kısa tarihine değinmeyi de ihmal etmemiş.
Yine çetrefilli bir konu olan “kader” konusu ve “kaderi
algılama” biçimleri de kitabın sayfaları arasında yer alıyor. Kader konusundaki
ana soru şöyle; “İnsanların yaşamı tamamen özgür müdür, yoksa tamamen insanın
doğumundan ölümüne kadar dışınızda programlanmış bir olay mıdır?”
Kader uç noktalarda algılandığında toplumların gelişimi ve
başarısı için negatif sonuçlara yol açabilir mi?
İslamdaki inanç mezheplerinin kaderi algılama biçimleri neler?
Bütün bu sorular yazarın kendi yeterliliği içerisinde cevaplandırılmaya
çalışılıyor. Beraberinde daha kolay kavranılabilir olması açısından konuyla
ilgili pek çok örnekle karşılaşıyoruz.
Şimdiye kadar en çok tartışılan konulardan birisi olan
“Evrim” konusu da enine boyuna yer
alıyor kitapta. Yazar, bu konuda sunduğu bilimsel açıklamalarla birlikte
Kuran’dan ayetlerle karşılaştırmalı çözümleme ve yorumlamalarla konuya açıklık
getirmeye çalışıyor. “Şimdiye kadar yapılan tüm teorik, gözlemsel çalışmalar sonuç
itibarıyla insanları ister istemez Tanrı’nın kapısına götürmüştür. Evren
bilmecesinin çözümü tartışılırken Tanrı’nın varlığı, Tanrı’nın gücü, etkileri
etkilerinin sürekliliği veya süreksizliğine devamlı atflar yapılmakta ve bunlar
sorgulanmaktadır.”
Evrenin yaradılışıyla ilgili kutsal kitapların ve bilimin
açıklamalarını karşılaştıran yazar, kutsal kitapların söylemlerinin, şimdiki
bilgi çerçevesinde nasıl değerlendirilebileceği yönünde görüşler ileri sürer.
Evrim bölümünde Hawking ve Darwin gibi bilim adamlarının görüşlerine
genişçe yer verilirken, dinlerin evren ve yaradılış konularına bakış açıları
irdeleniyor. İlkçağ, Ortaçağ bilimi ve bu dönemlerin bilim adamlarının açıklamalarının
bulunduğu kitabın içerisinde Osmanlı’da Bilim, Rönesans’tan 20.Yüzyıla Bilim,
Çağımız Bilimi, Mezhepler, Gazali, Nuh Tufanı gibi önemli konular yer alıyor.
Mesela Nuh Tufanı Batı’da din/bilim çatışmasının odak
noktalarından biridir.
Konular tarihî süreç içerisinde değerlendirilerek
sorgulanıyor ve eleştirel bir bakışla yorumlanıyor. Önsözde yazarın, herkesin
konulardan farklı yorumlarla farklı noktalara gelebileceğini ifade eden sözleri
ve bununla ilgili açıklamaları evrensel bakış açısının önemine ne derece işaret ettiğini gösteriyor; “Bilim ve din çatışmasında kilisenin gücü yüzyıllarca en
büyük etken olmuştur. Devrin filozoflarının bilim adamlarının farklı konulara
eğilmesine fırsat tanımayan kilisenin yanlış tutumu, hem kiliseye, hem dine,
hem Tanrı’ya düşman nesillerin yetişmesine sebep olmuştur.” Yazar, her fırsatta
kilisenin bu akıl almaz hatasını dile getirirken, sonuçta kilisenin baskısı
bitse dahi, bu dönemden sonra kilisenin baskıcı tutumunun eseri olan
Aydınlanmacıların baskı döneminin başladığını ifade eder.
“Din/bilim çatışmasının Batı dünyasındaki baş sorumlusu
Kilise’dir. Kilise, şimdi diyet ödemektedir.”
İslam dünyasında ise dokuz yüz yıldır devam eden bir kısır
döngüden bahseder yazar. Batı’daki gibi bir bilim/din çatışması değil, yalnızca
ciddi bir “bilim/din ayrışması”nın yaşandığından söz eder. Konular arasında yer
yer sorduğu sorular, kaçınılmaz olarak beraberinde özeleştiriyi getiriyor.
Kitabın sonunda bütün bunlar karşısında “Ne yapılabilir?” sorusuna karşılık toplum
olarak marka olmanın gerekliliğini belirtiyor Utku; “Marka olmak
nitelikli olmak demektir. Değerli, itibarlı bir mal olmak demektir. Marka olmak
artı bir değer olmak demektir.” Yazarın “marka olmak”tan kastı, insan unsurunun
öne çıkmasıyla birlikte niteliklerin de öne çıkması ve en iyi olanın
hedeflenmesidir.
21.yüzyıl asla bilgisizlik istemeyen bir çağdır. Bu bağlamda
yazara hak vermemek elde değil. Ancak, kendi gücümüzü, yeteneklerimizi
keşfederek, yeni ufuklara inanç ve kararlılıkla ulaşabiliriz.
“Hiçbir şey imkansız değildir” diyor yazar ve sözlerini şöyle noktalıyor; “İçinde yaşadığımız yüzyılda bu vadide bazı markaların tükenip yok
olacağını, yeni markaların dünya sahnesinde boy göstereceğine şahit olacağız. Bu
bir kehanet değil, kesin. Bu yüzyılın dünya sahnesinde kendisine yer bulan
markalardan birisi de, kuvvetle umulur ki biz olacağız.”
İnsanlığın kafasında yığınla biriken sorunlara ve
çözümlenmemiş sorulara cevap niteliğinde olan, yoğun bir emek ve çaba ile
hazırlanan bu kitap, ciddi bilgi ve fikir sahibi olmayı beraberinde
getirecektir.
Star Gazete-Kitap
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder