Modern dünya, kelimelerle
beraber duyguları da törpülemiş görünüyor. Kelimelerin altında kalan
edebiyatçılarla duyguların altında kalan insanların buluştukları tek yer
kitaplar. Bunlardan en önem verilenler kategorisinde aşk kitapları yer alıyor.
Aşk’ın hem sözcük hem de duygu
olarak yıpratıldığı bir çağın şahitleriyiz. Bundan dolayı aşkı konu alan
kitaplara olan özel alakamız, sayfalar arasında didik didik aramamıza, bulursak
sevinmemize, bulamazsak hayal kırıklığı yaşamamıza neden oluyor. Oysa en çok da
aşkla yoğrulup varolmak isteriz. Aşkı düşünüp, üzerine hayaller kurup ondan bir
şeyler bekleriz. Ortak noktalar olsa da hepsinin kendine has bir dokusu, bir
güzelliği vardır. Üzerine çok şey yazılmış, söylenmiş, konuşulmuştur. Aşktan
öğrenilebilecek çok şey vardır, fakat zaman içerisinde kazanılanlarla hayat da
onu terbiye eder.
Kahraman Tazeoğlu, bunu
farkeden kalemlerden birisi. Seni İçimden Terkediyorum, Susacak Var, Araz: Aşka
Rüzgâra Ayrılığa Zamana, Beni Susarken Bölme gibi popüler kitaplarla okuyucunun
kaybettiği duygularını bulma noktasında, hayat kartlarını karıştıran bir falcı
gibi sözcükleri okuyucuya sunuyor.
Popüler kitaplar sıralamasında
ön sıralarda yer alan Kahraman Tazeoğlu’nun Başka adlı romanı, insanın iç dünyasına
dair zenginliklerin betimlendiği, aşk, sevgi, ayrılık, acı ve hüznü anlatan,
kısa hikayeler ve şiirlerden oluşan, farkı ancak biçim denemelerinde ortaya
çıkan ve görsellikleriyle dikkat çeken türden.
Yazar, yaşananları farklı
açılardan değerlendirirken, insanın kendine olan güvensizliği, sahip çıkma
duygusu karşısında tutunamayışları ve sonucunda kendini çözümsüzlüğün eşiğine
getirişini tam da insanın bam tellerine basa basa ele alıyor. Kitabın
sayfalarını her çevirişimizde, satırlar arasında, hayata yabancı olmayan
öykülerde kayboluyoruz.
“Oysa
hayat, karla karışık yağan bir yağmurdan sadece yağmuru sahiplenmek değildir..”
İnsan, sürekli yaşadıklarını
düşündüğünde, duyguları, düşünceleriyle geçmişin etkisinde kalır.
Yaşananları, bitenleri tekrar tekrar bilinçsiz bir şekilde yaşayıp durur.
Zihin, geçmişle gelecek arasındaki sorularla çatışma halindedir. Bu da onu
rahatsız ederek sürekli huzursuz olmasına sebep olur.
“Her şey
geçmişte kalır ama hiçbir şey geçmez” diyor yazar... Geçmişe rağmen yaşamanın aslolan olduğunu, tüm
yaşanmışlıklardan edinilen tecrübelerin önceki acılardan alındığını söyler.
Yaşadığın “şimdi” daha sonrasının geçmişidir. “Ve
“şimdi” geçmişe bakabileceğin tek kapı aralığındır.”
Tazeoğlu, hayatın anlamına dair
sorular sorarken, her anlaşılmaya başladığında, insanın, yeni soruların
eşiğinde bulunduğunu belirtiyor.
Hedeflenen kitle için en uygun
üslûpla yazılan Başka, popüler aşk kitapları arasında şüphesiz ilgi çekici
olanlardan biri olarak yerini korur. Aşk teması, kişilerin kendini anlamasına,
tanımasına olanak sağlar.
Bu tür kitapların en önemli
problemi, havanda su dövmeleridir. Asırlardan beri insanın mutluluk arayışının
reçeteleri olmuştur. Bu reçeteler, kimi zaman bir falcı kimi zaman bir hekim,
kimi zaman da “yaşam koçu” elinden yazılmıştır. Fakat hiçbiri, insanın doğasını
merkez alan bir “doğallığa” sahip olamamıştır.
Çünkü başta Aşk olmak üzere pek
çok insani duygu kişiye özeldir, tek bir reçete ile genele sunulamaz. İnsan
psikolojisinin sıradanlaştırılarak, öznel oluştan kopartılarak ve genel geçer
kurallarla sabitlenerek sunulduğunu görmekteyiz. Bu gözlem, bizi büyük
yanılgılara götürebilir. Eğer bu kitabın bir handikapı varsa, o da; aşk
duygusunun her bireye göre aldığı şekli görmezden gelerek genelleştirmiş
olmasıdır ki piyasadaki bütün aşk kitapları aynı şeyi yapmaktadır.
O halde bu handikap nasıl
aşılabilir?
Handikap, insanın fıtrî
adresinin es geçilmiş olmasındadır, etkisi kalmamış Hint mistisizmini hala
adres gösteriyor olmaktır. Aşk konusunda kalem oynatan yazarların bu
sorumluluğu farkederek fıtrî adrese işaret etmeleri gerekir.
Çünkü yanlışlanamaz tek doğru
insanın kendisidir!
Semiha KAVAK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder