17 Ekim 2015 Cumartesi

Sunak

Igor Marques

ilkin bir kadını kestiler soyup giysilerini 
sonra kitapları yaktılar, suları kestiler 
su bir ulusun özlemidir bu yüzden dağlara bakarlar 
bir silâh olarak alınır satılır 
ve ıslatır esirgemeden bir rençberin boğazını 

oysa ay bir ateş gibi yağıyor 
usul usul terliyor bir batık gemi 
kan sızıyor bir halkın dinmeyen uğultusundan 
ve eskiden bir şehire girdiğimi hatırlıyorum 
bir şehire yerleştiğimi hatırlıyorum 
rüzgârın eskittiği bir şemsiyeyle 
suyun paslandırdığı bir silâhla 
herkes gibi bir avuç bedenimle 
yarım dirimler yarım ölümler taşıyarak 
bir denizin altından 
oldukça ağır bir denizin altından 
ağzı tıkalı bir sürahi gibi 
suyun yüzüne çıktığımı 


şimdi artık neyi hatırlasam bir anı oluyor
örneğin bir adamın içkiye düşkünlüğünü 
bir kadının sunuluşunu soyularak 
kanım mı hatırlatıyor ben mi üflüyorum 
gidip toparlıyorum bir yerlerden başkaldıran gölgemi 

diyorumki ey batık gemi 
artık kar yağıyor güvercinlere 
sokak alışılmış düzenini sürdürüyor 
harcayan kıllı elleriyle 
sunak kan içinde, kan içinde sunak 
alıp boyuyor gövdemizi 

sokaktayım ve herkes alışkın 
hatta bekliyor onu durmadan 
bir soylunun serinleme alışkanlığıyla 
bir ağustos akşamında 
durmadan kurban, durmadan sunu 
tükenmeyen açlığına düzenin 
döğüşmeyi ve kanı hazırlıyor 
aşkın son kertesini 
onu, durmadan 

şimdi ey eski gümüş, batık gemi, diyorum ki 
her yerde seni hatırlıyorum durmadan 
saat kaç olursa olsun, takvim ne derse desin 
açlıkta, bir bıçağın kabzasında ve dağda 
durmak istediğimi hatırlıyorum durmadan 
itilirken ve dövülürken ve kovalanırken 
güneş batarken ve doğarken 
bir parmaklığa dayayıp ellerimi 
durmak istediğimi hatırlıyorum durmadan 
itilirken ve dövülürken ve kovalanırken 
güneş batarken ve doğarken 
bir parmaklığa dayayıp ellerimi 
durmak istediğimi 

sunak inceltir coğrafyasını 
akşam bir dinginliğe benzer kendiliğinden 

ii 

dünyayı en çok sevdiğim zaman 
her şeyi en çok unuttuğum zaman sanılır 
çünkü kuşların güzle güneye gittiğine inanılır 
oysa taş kırmanın ve otel inşa etmenin mevsimi yoktur 
cepte tabanca da cigara paketi arar gibi aranır 
adamoğlu hırçın bir kış gibidir 
doğrusu hırçın bir kış niteliğindedir 

birden akidesi parlayınca fosforun 
dünyanın elbette sonu vardır 
yani sunak temizlenir kandan 
sunmanın önü alınır 
en denize yatkın küreklerle 
ustaca biçilmiş keresteler 
ve usturlâpın en alâsı iskenderiyeden 
ve haritanın en makbulu kanla yoklanan 
sonu vardır 

imdi 
bu böyle nasıl bir bahardır 
bütün sürgünlerin lâhana olarak hesaplandığı 
bütün harfler anlamını yitirmiş 
bütün sokaklar geliş geçişe dardır 
ve acılar bütün etkisini yitirmiş 
gemiler bütün limanların uğraşı 

iii 

dünya bir sunaktır 
sonunda kalemlerin bile sunulduğu 
işte benim kanım ortada 
akmıyor artık 

iv 

sakinim bütün gece boyunca 
başımı değişmeyen düşüme koyunca 
lâleler kızıllaşır menekşeler morlaşır 
sütçü gelmez kapıya vurmaz 
gazeteci de öyle 
bilirim 
dünyanın sonu vardır 


Turgut Uyar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder