1 Şubat 2017 Çarşamba

ÜÇ DİNİN İBRAHİM’E BAKIŞI VE BU DİNLERE GÖRE “İBRAHİM’İN AİLESİ”

İslami inanca göre peygamber olan Hazreti İbrahim, Müslümanlar açısından önemli olduğu kadar  Musevilik ve Hristiyanlık  için de oldukça önemli, ortak değer olan bir isim. Bu üç dinin mensuplarına göre İbrahim, inananların atasıdır.  O nedenle bu üç din “İbrahimi Dinler” olarak tanımlanmakta.
“İbrahimi” tabiri Museviliği, Hristiyanlığı ve İslam’ı ortak bir atadan gelen kardeş dinler olarak gören çağdaş din adamlarının, sözün özü uzlaştırıcı amaçlarla bu üç dinin ortak mirasının altını çizmek isteyenlerin, yorumlarına dayanmaktadır.” Bu üç dine göre İbrahim tektanrıcılığın gerçek öncüsü sayılır. “İbrahim cesur, itaatkar, fevkalade yüksek derecede salih bir kul, Allah Dostu’dur; bilge bir filozof ve (Josephus’a göre) dünyaya tektanrıcılığı getiren bir komutandır.” Bu nedenle her üç dinin İbrahim’i ataları olarak görmesi anlaşılır bir şeydir. İbrahim’i kutsayan üç dinin temelinde de tek bir Tanrı’ya inanç vardır, inançlarını bu temel üzerine inşa ederler ancak,  Tanrı’nın sıfatlarının ifadesi her üç dinde de farklılıklar içerdiği için birbirlerinden ayrılırlar.
“İbrahim, Musevilikte, Hristiyanlıkta ve İslamiyette Allah’ın büyüklüğünü kabul eden ve Allah’ın dediğine itaat eden bir şahıs olarak tasvir edilir; ancak bu itaatın mahiyeti her üç dinde de farklılaşır.”
Hazreti İbrahim’in yaşadığı dönemle ilgili her üç dinde de farklı görüşler vardır. Bu konuda dinlerin kutsal kitaplarında ortak görüşlere rastlanmaz. Hz. İbrahim’le ilgili olarak sadece yaşadığı dönem konusunda değil birçok konuda her üç din de farklı görüşlere sahiptir. Her din İbrahim ve ailesiyle ilgili bir konumlandırma yapar. Ancak, her üç dinde de Hz.İbrahim’in Tanrı’ya inancı övgüye layıktır. Özetle, Hz. İbrahim her üç dinde de tevhidi noktayı esas alan bir isim iken aynı zamanda bu üç dinin farklılıklarının, ayrışmalarının da ortak ismidir.
“İbrahim’in ailesi her gelenekte farklı şekilde kavramlaştırılmıştır. İbrahim Musevilikte, Tanrı’nın sürekli olarak, münhasıran vaatte bulunduğu bir halkın, Yahudilerin atasıdır. Hristiyanlıkta ise inanan herkesin atasıdır. Kur’an’da  İbrahim tektanrıcıdır, inanç ve takva modelidir, İsmail ve İshak olmak üzere iki peygamberin babasıdır. İsmail üzerinden Arapların, İshak üzerindense Yahudi kavminin atasıdır. Ne Hristiyan ne de Musevi olan İbrahim Tanrı’nın iradesine teslim olan dürüst bir adam, bir haniftir.”
Carol Bakhos, “İbrahim’in Ailesi” adlı eserinde, İbrahim’i dinler olarak bilinen üç dinde Hazreti İbrahim’in  ailesinin yerinin nasıl olduğunu ele almakta. Yazar, ayrıca İbrahim’in MÖ.1.Yüzyıldan MS 12.Yüzyıla kadar çeşitli kaynaklara yansıyan yönlerini ele alarak, bununla Musevilik, Hristiyanlık ve Müslümanlık arasındaki ilişkilerini, benzerlik yönlerini incelemekte.
Yedi bölümden oluşan kitabın ilk bölümünde Kitab-ı Mukaddes, Kur’an’ı Kerim ve bu  kitapların müfessirlerinin görüşlerinden yola çıkılarak konuların ele alınış biçimleri irdelenmiş.
“Antik de olsa, modern de olsa Musevilikte, Hristiyanlıkta ve İslamdaki kutsal kitap yorumları hermenötik sürece içkin pek çok temel varsayımı paylaşır. Bu yorumlar, kutsal metne kusursuz bir bütün olarak yaklaşır, kutsal kitabı  insanlığa mükemmel bir çağrıda bulunuyor addeder.”

KİTAB-I MUKADDES VE KUR’AN’DA İBRAHİM AİLESİ

Hz. İbrahim’le ilgili olarak ilk defa Tekvin’de (Yaratılış Kitabı) karşılaşılmakta. Tekvin 12’de Tanrı İbrahim’e çağrıda bulunur ve evini, yurdunu terk ederek kendisine göstereceği bilinmeyen bir yere doğru yola çıkmasını emreder. Tanrı bu konuda İbrahim’le akitleşir.
“Tanrı’nın İbrahim ve onun soyundan gelenlerle yaptığı anlaşma Tekvin’in ilk on bir babında ön plana çıkarılarak anlatılmıştır.”
“Yahudiler teolojik, ulusal ve soy kütüksel kökenlerini Tanrı’nın dünyanın bütün sakinleri arasından seçtiği İbrahim’e kadar götürürler. İbrahim, Yahudiler kendisiyle dinî yahut etnik açıdan özdeşleşse de özdeşleşmese de, Yahudi halkının, Am Yisrael’in atası addedilir.”
Yahudilerin inancına göre Tanrı İbrahim’le olan anlaşmasını oğullarından İshak ve onun soyundan gelenler üzerinden devam ettirmektedir. Bu durum Tekvin 17:19-21’de açıkça belirtilmektedir. Tevrat’a göre Tanrı İbrahim’in büyük oğlu İsmail’in neden kendisinin değil de kardeşinin seçildiği yönündeki endişelerine hak verir, Tanrı onu kutsar ama ancak anlaşma İshak ve onun soyundan gelenlerle sürdürülür. Tevrat’a göre İbrahim, büyük oğlu İsmail ve diğer çocuklarını Doğu’ya gönderirken,  her şeyini İshak’a bırakır ve onun soyundan gelen Yakup’a odaklanır. “En sonunda da İsrailoğulları Mısır’a girer; Tanrı’nın onları İbrahim’e, İshak’a ve Yakup’a vaat ettiği topraklara götüreceği konusunda kardeşlerine güvence veren Yusuf’la yeniden bir araya gelirler.”
İbrahim Hristiyanlık içinde oldukça önemli bir isimdir. Ancak Hristiyanlar İbrahim’i ayrıcalıklı görmekten ziyade inanan biri olarak görürler ve İsa’ya inananların İbrahim’e de saygı duymaları gerektiğini vurgularlar. Bu konuda Musevilerden farklı düşünürler.
“Museviliğin ve Hristiyanlığın yorum gelenekleri bu ayrımı perçinler; bilhassa ilk ataları İbrahim’e ilişkin yaygın tasvirlerde bu ayrım iyice görünür olur. Tanah’taki İbrahim (Avraham) Hristiyanların Eski Ahit’indeki İbrahim’le(Abraham) aynı değildir. Tanrı, aynı zamanda, Kur’an’da geçen İbrahim’le de(İbrahim) bir anlaşma yapar; ancak burada İbrahim ve çocuklarıyla yapılan akit, Eski Ahit’te olduğu gibi, asıl odak noktası değildir. Kur’an’da Allah Âdem’le, Nuh’la, Musa’yla, İsrailoğulları’yla Ehl-i Kitap’la da anlaşmalar yapar; esasında peygamberler aracılığıyla bütün insanlıkla bir anlaşma yapar.”
“İbrahim İslama göre ulusların atasıdır, ancak ata oluşu Müslüman cemaatin kendisiyle ilgili teolojik anlayışının şekillenmesinde asli bir rol oynamamaktadır. Kur’an 2:24’te, Allah İbrahim’i bütün insanlığın önderi kılmıştır. İbrahim, kendi soyundan gelecek olanların akıbetini sorunca, Allah yanıtlar; “Anlaşmam kötü işler yapanlar için geçerli değildir.” İslamda, Musevilikte olduğu gibi, İbrahim’in ailesine mensup olmayı sağlayan şey biyolojik olarak aynı soydan gelmek değildir; daha ziyade peygamberlerin yolundan gitmektir ki bunu yapan İbrahim’in soyundan gelenler değil de kim olursa olsun İbrahim’in ailesinin (milletinin) bir ferdi olabilir.”
İbrahim ve ailesinin dini metinlerdeki yerinin incelendiği eserin dördüncü bölümünde Sare ve Hacer’in Antik Çağ ve Erken Orta Çağ kaynaklarında nasıl ele alındığı ve bu kadınların hikayelerinin her üç dinde ele alınışları ve bu değerlendirmeleri etkileyen nedenler üzerinde duruluyor. Bu bölümde ayrıca İbrahim’in eşleriyle ilgili çağdaş okumalara da yer verilmekte. Yazarın incelemelerine göre  Musevi ve Hristiyan kaynaklarında Sare ve Hacer genelde birbirlerine zıt karakter olarak sunulur. “İslam dininde ise her iki kadın da Müslümanların annesi olarak saygı görür. Sare pek çok peygamberin atası olan İshak’ı doğurmuş ve Hacer’in oğlu İsmail sayesinde de Nübüvvet Mührünü taşıyan Muhammet dünyaya gelmiştir.”
İsmail ve İshak arasındaki ilişkilerin ele alındığı beşinci bölümde aynı zamanda Musevilikte, Hristiyanlıkta ve İslamiyetteki aile mefhumu da incelenmekte. Yazarın değerlendirmelerine göre “Musevi ve Hristiyanların İsmail’e ilişkin olumsuz yorumları öylesine zararlı ve yaygındır ki günümüzde yapılan konuşmalarda İsmail ve İshak’tan bahsetmek barışçıl bir ilişkidense bu kardeşlerin metonimik olarak temsil ettiği gerginliğe daha fazla hizmet edebilmektedir.” Bu duruma ise genelde yorumcuların yorumlarının neden olduğu belirtilir.
“Kitab-ı Mukaddes kardeşler arasındaki herhangi bir düşmanlıktan bahsetmemesine rağmen, Musevi ve Hristiyan yorum gelenekleri kardeşleri birbirine doğrudan karşıt olarak konumlandırır. Musevi geleneğinde, İsmail, seçilmiş olan Yahudi halkının temsilcisi İshak’a karşı yarıştırılır ve ilk dönem Hristiyan kaynaklarında İshak, eski anlaşmayı, günahı ve karanlığı temsil eden İsmail’in aksine manevi olanı, yeni anlaşmayı temsil eder.”  Geleneksel Musevi öğretilerine göre iki kardeş adeta birbirine düşmandırlar.
Son bölümde,  İbrahim’in oğlunu kurban etmek isteyişiyle ilgili  konu irdelenerek, kurban geleneğinin  bu üç dine yansıması ele alınmış.
“Üç geleneğin üçünde de Tanrı’nın İbrahim’e oğlunu kurban etmesini buyurması İbrahim’in katlandığı en büyük imtihan olarak görülür. İbrahim’in sadakatinin ölçüsünün altını kalın çizgilerle çizmektedir bu imtihan.”
Kurban kıssasında, Musevi ve Hristiyan kaynaklarında İbrahim’in oğlu İshak’ı kurban etmek istediği belirtilirken, İslam kaynakları ağırlıklı olarak bu ismin İshak değil İsmail olduğu görüşünü ileri sürmekte. Yazarın iddiasına göre, aslında İslami kaynaklarda da İbrahim’in İsmail’i değil  İshak’ı kurban olarak seçtiği, Kur’an’da kimi kurban olarak seçtiği açıklanmamış olarak belirtilmemesine rağmen kimi islam alimlerinin burada İsmail’in kastedildiğini öne sürdüğünü, oysa kimi kaynaklarda da bunun İsmail değil, İshak olduğunun yazıldığını öne sürmekte.
“El-Taberî İbrahim’in hangi oğlunu kurban vereceğiyle ilgili dönem yazarlarının da birbirleriyle aynı düşünmediğini açıkça yazar.
Mukatil bin Süleyman ve Kısa’i, kurbanın kimliğini İshak olarak tespit ederler, ancak el –Halebi konuyla ilgili çeşitli görüşler nakleden pek çok kaynaktan biridir.”

Carol Bakhos “İbrahim’in Ailesi” adlı eserinde, Musevilik, Hristiyanlık ve Müslümanlıkta İbrahim ve ailesinin yerini  ele alırken konuyu bu üç dinin semavi dinler olduğu inancına bağlı kalmadan irdelemekte. O nedenle, bu dinlerin mensupları Carol Bakhos’u, bu dinlerde çelişkiler arayan biri olarak görebilirler. Bu inceleme eserinin böyle bir algı yaratması kaçınılmaz görülmeli. Zira, kitap aslında İbrahim üzerinden bu üç dinin birleşen ve ayrışan yönlerini ele alarak, okuyucuya her üç dinin aynı bütünlüğe sahip olup, olmadığını ortaya koymaya çalışmakta.

Bunu yaparken yazar çok farklı kaynaklardan yararlanırken, sıkça bu üç dinin alimlerinin çelişkili yaklaşımlarına da başvuruyor.

SEMİHA KAVAK
HECE - Şubat 2017