Çok sayıda yayınevi var. Buna rağmen Hüsamettin Arslan Paradigma Yayınları’nı neden kurdu?
Bu
sorunun bir teorik bir de pratik cevabı var. İsterseniz önce merhum Hüsamettin
Arslan hocanın kitaplarla kurduğu ilişkiyi konuşarak başka bir ifadeyle teorik
olanla başlayalım. Hüsamettin hoca bir kitabı okurken eğer cehaletinizi
suratınıza çarpmıyorsa o kitabı okumaya değmez der. Bu kapsamda
değerlendirilecek kitapları ise hem bulmak hem de basmak kolay değildir.
Yayınevleri farklı gerekçelerle böylesi kitapları basmak istemeyebilir. Pek
tabii bu kararlarda maliyetler ve okur ilgisinin azlığı etkilidir. Bu noktada
Hüsamettin Arslan Türkiye’deki entelektüel cemaatlerin mutlaka tanıması
gerektiğini düşündüğü isimlerin kitaplarını herhangi bir yayınevi bariyeriyle
karşılaşmadan doğrudan yayımlamak istedi. Ve bunu yaparken de bir kâr amacı
gütmedi. İşte bu son kısım bahsettiğim pratik kısımla alakalı. Hoca’nın
1990’ların hemen başlarında dönemin süreli yayınlarında neşredilen yazılarına
bakarsanız, okuyup çevirdiği kitapların farklı yayıncılar tarafından
basılacağını büyük bir heyecanla müjdelediğini görürsünüz. Ne var ki bunların
çoğu yayımlanmamıştır. Bunun gibi pek çok durum onun Paradigma’yı kurmasıyla
neticelenmiştir.
Entelektüel Okura
Bu yayınevi hangi boşluğu doldurmayı hedefliyor?
Boşluk
doldurulabilir mi emin değilim fakat Hüsamettin Arslan Paradigma’yı dünya ve
toplum hakkında yüksek düşünme düzeyine ulaşmış sayıca az entelektüel kitleye
hitap edecek şekilde konumlandırdı. Kitapları popülerliklerine göre
değerlendiren değil yazarına ve yayınevine dikkat eden okurlara odaklandı. Bu
noktada ülkemizde pek rastlamadığımız bir butik yayıncılığın tercih edildiğini
görebiliriz. Başta felsefe ve sosyoloji olmak üzere sosyal bilimler merkezli
bir yayın politikası izlendi. Türkiye üst düzey birçok Batılı düşünürün
metniyle Paradigma aracılığıyla tanıştı. Burada Thomas Kuhn, Hans-Georg
Gadamer, Jacques Ellul, Michael E. Zimmerman ve Nikolay Berdyaev gibi isimleri
zikredebiliriz. Ayrıca Giddens gibi bilinen bazı düşünürlerin yeni kitaplarını
yayımlayarak akademik tartışmalara zemin hazırladı. Heidegger, Carl Schmitt
çevirileri ve onlar üzerine yazılan eserler ise Türkiye’deki felsefi mecraları
bakımından hayatidir.
Peki bu yayın politikası toplumdan kopuk,
hayata dokunmayan bir çizgi miydi?
Hüsamettin
Arslan’ın hem bir sosyal bilimci hem de entelektüel olarak içinde bulunduğu
toplumla arasına mesafe koymadığını belirtmek gerek. Ülkesiyle ilgili birçok
kritik meselede fikirlerini paylaşmaktan çekinmedi. 27 Nisan e-muhtırası, PKK
terörü, Gezi kalkışması, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi gibi
hususlarda her zaman pozisyon aldı. Memleket meseleleriyle ilgili
konferanslarda, seminerlerde fikirlerini paylaştı. Televizyon programlarına
katıldı. Popüler mecralarda düşünceleri dile getirdi. Yönettiği Paradigma
Yayınları’nda da bu doğrultuda kitaplar bastı. Bir yandan “yüksek düzey”de
yayıncılık faaliyeti yaparken diğer yandan akademik birikimini herkesin
anlayacağı şekilde farklı mecralarda paylaştı. Üniversitede öğrencilerine ders
verirken gündemi de konuştu. Teneffüslerde çevirilerine devam etti. Kahvede
arkadaşlarıyla siyasi gelişmeleri yorumladı ama bir yandan da aynı masada
kitaplarını yazdı.
Hikaye Devam Ediyor
Bundan sonra yayınevi olarak neler
yapacaksınız?
Kısaca
Hüsamettin Arslan’ın ortaya koyduğu yayın politikasını genişleterek devam
edeceğimizi söyleyebilirim. Kurucumuz Hüsamettin Arslan’ın yayımlanmamış
metinleri üzerinde çalışmaya devam ediyoruz. Yakınlarda Arslan’ın doçentlik
tezi Yöntemi Aşan Bilim: Kurtarıcı ve
Kutsal Bilim Anlayışına Reddiye ve yüksek lisans tezi Osmanlı İmparatorluğu’nda Sanayileşme Teşebbüsleri kitaplarını
bastık. Bunun yanında geçmişte Paradigma tarafından yayımlanmış ancak şu an
sadece sahaflarda bulunabilen kitapları yeniden basmak için çaba gösteriyoruz.
Gadamer’in Hakikat ve Yöntem’i bu
bağlamda zikredilebilir. Yine Arslan tarafından ilk kez Türkçeye kazandırdığı
Batılı düşünürlerin ve benzer çizgide kalem oynatan isimlerin diğer metinlerini
Türkçeye çevirmeyi planlıyoruz. Jacques Ellul’un iki kitabının Türkçe yayın
haklarını aldık. Önümüzdeki aylarda bu kitapları okurlarla buluşturacağız.
Bunun yanında “paradigma” dışına çıkan, okurken emek ve çaba gerektiren
dosyaları yayına hazırladığımızı söylemem gerekiyor. Sosyal bilimlerin tamamını
içeren bir yayın politikasıyla Türkiye’nin iddialarını yansıtan ve temel
meselelerini ele alan çalışmaları okuyucuyla buluşturmak istiyoruz. Fahrettin
Altun’un İstikrarlaştırıcı Güç: Türkiye
kitabı ile yine onun derlediği Enformasyon Savaşından Dezenformasyon Savaşına
adlı eserin Paradigma’nın teorik
olanla bu ülkeyi bir arada düşünmeyi mümkün kılan perspektifine uygun düştüğünü
vurgulamak isterim.
Batı'nın Düşünce Dünyasını İyi Anlamak Lazım
Şu ana kadar yayımlanan hocamıza ait
eserler sizce okuyuculara neler söylüyor?
Hüsamettin
Arslan’ı okurken üç önemli noktanın öne çıktığını düşünüyorum. Öncelikle
günümüz dünyasını şekillendiren Batı dünyasını anlamanın önemi ve Batı
dünyasını inşa eden metinlerin anlaşılması. Arslan’ın da Türkçeye çevirdiği
kitaplarda bu prensiple hareket ettiğini söyleyebiliriz.
İkincisi
ise düşünce ve metin üretim süreçleri küresel ve yerel iktidar mücadelesinden
bağımsız değildir. Belli iktidar odakları vardır ve köşe başlarını tutan
“epistemik cemaat”leri yerlerinden oynatmak hiç kolay değildir. Arslan burada
hem klasikleşen eseri Epistemik Cemaat ile
hem de diğer çalışmalarıyla bu iktidar mücadelesini çok net bir şekilde
göstermiştir.
Üçüncüsü
ise çok ama çok çalışmanın önemi… Taşrada on çocuklu bir ailede dünyaya gelmiş
bir ismin çalışarak Türkiye’de sosyal bilimler alanında en önemli
yayınevlerinden birini kurması, belirli ağlar içerisinde ve yurt dışı
bağlantıları olmamasına rağmen çok kıymetli eserleri Türkçeye kazandırması
ancak çok çalışarak mümkün olabilirdi ve Arslan bunu başardı.
https://www.yenisafak.com/hayat/cahilligimizi-yuzumuze-vuran-kitaplari-bulup-yayimladi-4598135