23 Aralık 2020 Çarşamba

Fırtına Sonrası

 


tedirgin sabahlarda çoğalır göğün yüzü
düşümde bir hatmi çiçeği ansızın
çakırdikenleri dalar kalbimi
savruldukça zaman
azaldıkça çoğalan
nârım dağılır ağzımda
dilimde o sessiz ve konuşkan sızı
yakar
dokundukça geleceğin elleri
bir yunus yükselir bilinç okyanusundan:
'mirim' der,
“mirim,
konuşma!”
titreşen sonsuzluğa baktıkça
kehanet gibi tazelenir yalnızlık bilgisi
dayancım sınanır provezza fırtınalarında
'sus!' der dudaklarım
Naime Erlaçin
Ayna İnsan Sayı:8

20 Aralık 2020 Pazar

SİNAN CANAN'LA SÖYLEŞİ

 

Yeni Şafak Pazar'da bu hafta;

Üsküdar Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Sinirbilim Uzmanı Prof. Dr. Sinan Canan'la bir söyleşi yaptık.

İyi okumalar... İyi Pazarlar


Oldukça farklı yayınlar ve eğitimler geliştirerek tüm dünya insanlarının dikkatini gerçek sorunlarımıza” ve kalıcı çözümlere” çekmeyi merkeze alan  "Açık Beyin" adlı bir merkeziniz var. Öncelikle şunu sormak istiyorum; Bu merkez neyi amaçlıyor, neler yapıyorsunuz?

Böyle bir şeyi kurmaya neden ihtiyaç duydunuz ?

2013 yılından beri neredeyse tüm Türkiye’yi gezerek bilim anlatmaya, insanların meraklarını bilime ve bilmeye yönlendirmeye çalışıyorum. Ülkemizin kurtuluşunun burada olduğuna dair sarsılmaz bir inancım var. Özellikle günümüzde, bilim ve teknolojinin, zihinsel teknolojilerin dünyaya hükmetmeye başladığı bir zamanda, artık başka şeylerle vakit öldürme lüksümüz kalmadığını düşünüyorum. Bu amaçla ne yapabilirim diye düşünüp bu yolu buldum: Her fırsatta insanlara bilimin “kendini bilme ve kendini gerçekleştirme” konusunda bize neler anlatabileceğini açıkça anlatmaya gayret ediyorum. İstanbul’a taşındığım 2016 yılından beri de bu işimi AçıkBeyin altında sürdürüyorum. AçıkBeyin aslında bir eğitim ve danışmanlık şirketi olarak Müge Doğan ile birlikte kurduğumuz bir kurum. Başlangıcından beri her zaman esas gündem olarak, Türkiye ve dünya insanlarına en son bilimsel ve işe yarar bilgileri “açık” bir şekilde aktarmak amacıyla faaliyetlerimizi sürdürdük. Bilimsel terminoloji arasında anlaşılması çok zor olan konuları en anlaşılır ve açık bir şekilde anlatmak her zaman temel hedefimiz oldu. AçıkBeyin’in belki de en önemli farkı, “kişisel gelişim” (soft-skill) veya “teknik beceri” (hard-skill) eğitimleriyle değil, şimdilik sadece bizim temsil ettiğimizi zannettiğim “öz-beceri” (Core-skill) kategorisinde değerlendirilebilecek konularla ilgilenmemiz ve sadece bu alana giren konularda eğitimler geliştirmemizdir aslında. Öz-beceri eğitimleri, insan olmanın maalesef günümüzde kaybolmaya yüz tutmuş esas anlamını hatırlamayı ve muhataplarımızın mesleği, yaşı veya cinsiyeti, düşüncesi, inançları ve siyasi görüşleri ne olursa olsun, yaşantılarımızı bu bilgilerle daha iyi bir yola doğru yönlendirmeye yardımcı olmayı amaçlayan konuları kapsıyor. Hedeflediğimiz en önemli çıktılardan birisi de insanların kendilerini daha önce belki de hiç tanışmadıkları yönleriyle tekrar tanımalarına ve hayatlarındaki kararları daha farklı bakış açılarıyla verebilmelerine yardımcı olabilmek. Tüm anlatılarımız da temelde İnsanın Fabrika Ayarları (İFA) adlı kuramsal açıklamanın üzerine inşa ediliyor.

AçıkBeyin artık Türkiye’nin en büyük bilimsel referans merkezi ve fikri yayın kuruluşu olmak üzere çalışmalarını sürdürüyor. www.acikbeyin.com adresindeki internet sayfamız ve AçıkBeyin YouTube kanalımız başta olmak üzere, ulaşabildiğimiz tüm mecralarda yeni medyanın gereklerine uygun ve bilgilendirici içerikler üretmekle uğraşıyoruz. Devam ettiğimiz kurumsal eğitimlerimizin yanı sıra, özellikle Türkiye’de iyi bir şeyler yapan ve yapmak isteyen herkesin ortak iletişim, irtibat ve referans noktası olabilmek için çalışıyoruz. Şimdilik küçük ama adanmış bir ekibimiz var; yakın bir gelecekte bu ekibin çok daha genişleyeceğinden ve çok daha etkili işler üreteceğinden şüphem yok.


İDDİALI DEĞİL ISRARCIYIZ 

İnsanlık var olandan bu yana benzer sorunlarla karşı karşıya ve bu sorunlar sürekli tekrarlanıyor. Sizler, anladığım kadarıyla insanlığın önündeki ontolojik sorunları aşma yollarını gösterme gibi önemli bir iddiayla yola çıktınız? 

Sizi bu derece iddialı yapan şey nedir?

Aslında iddialı değil ısrarcıyız belki de. Anlattığımız şeylerin önemli ve gündem olması gerektiğinde ısrarcıyız; çünkü günlük çözümler yahut yeni sorunlarla ilgili gibi gözükse de aslında insanlığın kadim dertlerine ilişkin bir dizi çözüm önerimiz var. Bu çözümler sadece bize de ait değil. Dediğiniz gibi, insanlık hemen her döneminde “unutkanlık”tan muzdarip olduğundan hep benzer hataları tekrarlamış. Bunu kadim kültürlerin anlatılarına, dini metinlere, geleneklere, kıssalara, masallara ve benzer anlatılara bakınca rahatlıkla görüyoruz. Günümüzün sorunlarına getirilmeye çalışılan muhtelif bilimsel ve teknolojik çözümler, bu kadim deneyimi görmezden geldiğinde veya oradan faydalanmayı ihmal ettiğinde, sunabildiği çözümler de sınırlı veya daha fazla problem yaratacak kadar yan etkili olabiliyor. Biz farklı bir yaklaşım olarak bilimsel bulgularla kadim deneyimlerimizi yan yana getirmeye çalıştık ve biyolojinin temelini oluşturan evrimsel anlayışla da birlikte, yeni ve kapsayıcı bir açıklama çerçevesi ürettik. Bu çerçeve herkesin hem anlayabileceği hem de uygulayabileceği öneriler sunuyor ve bu öneriler, birey ve toplum sağlığı açısından çok faydalı olabilecek sonuçlar vaadediyor. O nedenle bunları herkese duyurmamız gerektiğini düşünüyoruz. Aslında insana dair tüm sorunlarımızın çözümünün sadece bir bakış açısı değişimiyle mümkün hale gelebileceğini görüyor ve bu bakış açısını da ısrarla anlatmaya devam ediyoruz. Orijinal yahut bizden başka kimsenin bilmediği bir bakış açısı değil bu; belki çok insan biliyor; ama modern yaşamın ezberleri izin vermediğinden hatırlayamıyor ve bu nedenle de hem kendine hem de doğaya ve diğer insanlara zara vermekten kendini alıkoyamıyor.

Yıllar boyunca belli bir konunun detaylarına yeterince kafa yorarsanız, bir aşamadan sonra konu ne kadar çetrefilli olursa olsun, “karmaşıklığın içindeki sadeliği” fark etmeye başlarsınız. Söz konusu olan insan ve insan toplulukları gibi en üst düzeyde karmaşık bir sorun olsa dahi, insan zihninin böyle “çözüm örüntüleri” görebilme kabiliyeti hemen her zaman bunu başarır. Sorunlarımız çok ve çeşitli gözükse de aslında hepsinin bir kaç temel “yanlıştan” kaynaklandığını fark edebiliyorsunuz. Sanırım İFA kuramını yazmama neden olan da böyle bir şey. Tabii ki ben bir fizyolog, bir sinirbilim araştırmacısı ve bir biyolog olarak bakıyor ve cevapları bu alanlardaki deneyimimle bulmaya gayret ediyorum. İşte dışarıdan böyle “iddialı” gözükmem belki de yıllar boyunca benzer sorunlara zaman harcayıp görece sade ve anlaşılır bir çözüm yolu olduğunu fark edince bunu herkesle paylaşma isteğimden kaynaklanıyor. Bu çözümlerin temellerini 3 ciltlik İFA serisinde detaylarıyla ve anlaşılır bir şekilde aktarmaya gayret ettim. Şimdiye kadar okuyan ve bana geri bildirim veren neredeyse herkes, “bunu herkes okumalı, duymalı” mealinde cümlelerle dönüş yapıyor. Aynı fikirdeyim.


EĞİTİM İÇİN TASARLANMAMIŞ 

Dünyada mevcut olan  birçok eğitim sistemi insanların geleceğini teminat altına almaya çalışıyor, ancak görüyoruz ki en iyi denilen eğitim sistemleri dahi insan içindeki boşluğu gideremiyor.

Sizce burada eksik olan ne?

Eğitim, sanayi devrimi ile eş zamanlı olarak belli konularda bilgili veya uzman çalışanlar yetiştirme amacına yönelik kurgulanmış ve bugün gittikçe çağ dışı kalmaya mahkum bir sisteme dayanıyor. Maalesef başka bir alternatif de kolay kolay düşünemediğimiz için aynı sistemi yenilemeye çalışmakla, restorasyon ve reformlarla vakit kaybediyoruz. Eğitimin temel sorunu “insan için tasarlanmış olmaması”dır aslında. Eğitim, güdülenmiş davranışlar, ezber bilgi kalıpları ve edinilmiş refleks davranışlar yüklemeyi hedefleyen bir insan şekillendirme sürecidir. Bir yapay zeka yazılımını böyle bir sistemle çok iyi geliştirebilir ve ustalaştırabilirsiniz; ama insanın bilgi öğrenmek ve öğrendiklerini belirli durumlarda uygulamak dışında çok farklı yetenekleri ve ihtiyaçları vardır. Her insan farklı ve insan yaratıcılığı bireyler adedince çeşitlidir. Merkezi eğitim sistemleri ise tüm öğrencilerin özünde “aynı şey” olduğuna dayanmak zorundadır. Onları yaşlara, cinsiyetlere, ilgi alanlarına ve temel bilgi alanlarına göre gruplandırarak belli bir yöne yönlendirmeye çalışır. Özellikle de günümüzün çılgın bir hızda değişen dünyasında, gelecek 5-10 yıl içinde neler olacağını bile öngöremezken, böyle bir yöntemle “geleceğe insan yetiştirdiğini” zannetmek büyük bir yanılgıdır. Örgün eğitim, hayatın içindeki hacmi hızla küçültülmesi gereken ve ağırlıklı olarak da deneyim ve sosyalleşmeye bağlı bir öğrenme ortamına dönüşmesi gereken bir yapıdır. Covid-19 salgını sonrasında yaşadığımız küresel eğitim krizinin böyle bir dönüşümü, ezber bozacak yeni denemeleri eski duruma göre daha kolay hale getirebileceğini düşünüyorum. Yani eğitim açısından bu dönem bence handikaptan çok fırsat barındırıyor; tabii eğer bunu değerlendirmeye niyetimiz varsa…

 

Dünya teknolojik olarak bir hayli mesafe kat etti ancak bunun aynı oranda insanların mutluluğuna, huzuruna olumlu etkisinin olduğunu söylemek zor. Bu konuda neler düşünüyorsunuz?

Az önce eğitim için söylediklerimi teknoloji için de tekrarlayabilirim: Teknoloji aslında “insan için” tasarlanmıyor. İddiası belki öyle ama insan için bir şey tasarlayacaksanız, insanın ne olduğunu bilmeniz gerekir. Maalesef insanlık bir bütün olarak ne olduğunu büyük oranda unutmuş durumda. O nedenle mesela, daha rahat ve konforlu, daha hızlı, daha ucuz, daha marifetli teknolojilerin bize iyi geleceğini düşünüyoruz ama öyle olmuyor. Rahat, konfor, ulaşım kolaylığı ve hareketsizleşme, bizi hasta ediyor, yalnızlaştırıyor. Seçenek çokluğu zihnimizi felç ediyor ama biz süreki yeni seçenekler üretmeden duramıyoruz. Bunların bize neler yaptığı da malum zaten. Eğer insanı doğru bir biçimde anlamaya, ihtiyaçlarını ve sınırlarını gerçekten fark etmeye başlarsak, işte o zaman bilim ve teknoloji politikalarımızı baştan sonra gözden geçirmemiz gerekecek. Bu günün teknolojisi temel amaç olarak insanın hayatını kolaylaştırmak için değil, kar için üretilir. Amaç kar olunca insan ikinci plandadır ve maalesef böyle bir sistem, insanın ihtiyaçlarından önce “zaaflarını” dikkate alır ve kitleleri oradan avlayarak karını artırma yolunu kolaylıkla bulur. Bugün aynen böyle bir döngü içinde bir uçuruma doğru yuvarlanıp gidiyoruz adeta. İFA işte burada da bence çok önemli: Teknoloji geliştiren ve teknoloji politikalarına yön verenlerin bence insanı bir de bu açıdan anlamaya gayret etmeleri, geleceğimizi kurtarmak için çok önemli bir başlangıç noktası olabilir.

Yalnızca zihinlere yönelik değil, sağlık, yaşam, yönetim gibi çeşitli konularda da eğitimler veriyorsunuz. Bu bir ticari kaygı mı yoksa insana yönelik bir bütünsel eğitim faaliyeti mi? Neden eğitim alanlarını bu şekilde çeşitlendirdiniz?

Ticari “kaygı” ifadesini tam anlayamadım ama insanların büyük işler yapabilmeleri için para kazanmaları lazım; AçıkBeyin de zaten bir tarafıyla bir eğitim şirketi. Bu nedenle diğer şirketler gibi ücretli eğitimler de veriyor. Fakat AçıkBeyin’in farkı şu: Neredeyse tüm karını içerik üretmeye ve çeşitli sivil toplum girişimlerini desteklemeye harcıyor. Bu nedenle bütünsel bir eğitim faaliyetini ticari olarak da değerlendiriyoruz. Yapılan tüm yazılı ve görsel yayın içerikleri de bu sayede ücretsiz mecralardan milyonlarca insana ulaştırılabiliyor. Eğitim konularımızın çeşitliliği ise insanın çeşitliliği ile ilgili. AçıkBeyin’de diğer eğitim kurumlarının verdiği eğitimleri pek bulamazsınız. Bizim eğitimlerimiz İFA tabanlı yaşam eğitimleridir. Mesela “liderlik” başlığı bir çok eğitim firmasının kataloğunda yer alır; ama AçıkBeyin’de aynı adlı bir kitaba da konu olan “İnsan Odaklı Liderlik” uluslararası onaylı ve İFA tabanlı bir liderlik modelidir ve temel insanı öz-becerileri geliştirme sürecine odaklanır. Yani eğitimlerimizin aslında her biri, adına İFA dediğimiz kuramsal çerçevenin farklı uygulamaları olarak nitelenebilir.



Çeşitlilik Varsa Yozlaşma Kaçınılmaz 

Bilhassa son yıllarda farklı eğitim metotları, kişisel metotlar, eğitim koçlukları ve benzeri şeyler iyice artmış durumda. Bu ilgi geleneksel bilimin dışına da kayabiliyor. Özetle;  ortada bir eğitim kaosu var. Bu konuda görüşleriniz nelerdir?

İnsanın olduğu yerde çeşitlilik ve buna eşlik eden yozlaşma da kaçınılmazdır. Burada önemli olan, iyi niyetli insanların bir araya gelerek doğruyu temsil etmekten vaz geçmemeleridir. Dediğiniz gibi eğitim piyasası bir çok kötüye kullanım örneğiyle dolu. Mesela koçluk dediğimiz meslek, bazı kötü uygulamaları nedeniyle ismine şüpheyle yaklaşılan alanlardan birisi. Ben bu konuyu ilk duyduğumda formel bir koçluk eğitimine sahip değildim fakat incelediğim zaman koçluk (coaching) olarak bildiğimiz mesleğin sınırları son derece iyi çizilmiş ve son derece faydalı bir uygulama olduğunu anladım. Kötü örneklerle bir konuyu değerlendirip göz ardı etmek yerine doğrusunu öğrenmenin önemine inananan birisi olarak bu konuyu da AçıkBeyin’in ana konularından birisi yapmaya karar verdim. Mesela önümüzdeki dönemlerde sinirbilimsel yaklaşımla uluslararası akreditasyonlu yeni bir koçluk okulu tasarlama yönünde çalışmalarımız bile var; yani bu konuyu geliştirerek istifadeye sunmak istiyoruz. Faydalı bir modelin sırf imajı kötü diye yitirilmesi benim içime pek sinmiyor.

Son olarak, bazı ilgi veya eğitim alanlarının geleneksel bilim anlayışının dışına kaymasında bence bir sorun yok. Esas sorun, bilimi bağlamından çıkartarak, insanlara bilim adı altında temelsiz fikir ve ideolojilerin dayatılmasıdır. Bilim tek başına dönüştürücü ve aydınlatıcı bilgi vermekten uzaktır; zira işi bu değildir. Bilimsel bilgi ancak “yorumlanırsa” işe yarar ve yaşamda uygulanabilir bir deneyime dönüşebilir. Ama bu yorumların makul olabilmesi için o yorumları yapan insanların sadece bilimsel yeterliliğe değil, bir yaşamsal deneyime de sahip olması gerekir. Bilimsel bir kaç terimi dini yahut yeni dalga bir takım havalı terimlerle birleştirmek, gizemli bir hava vermek, maalesef tasavvuf gibi, kuantum fiziği gibi alanları bağlamlarının çok dışında mesajlar için araçsallaştırmak, geçici bir süre insanlara ün sağlayabiliyor. Bizim işimiz, bu bilgi ve yorum kirlenmesinin arasında temiz ve güvenilir bir referans olabilmek. Bunun kitabi bir ölçüsünü bulabileceğimizi düşünmüyorum. Zaman, kimin daha faydalı ve dönüştürücü anlatılar üretebildiğini gösterecek en iyi hakem olacaktır kanaatimce.


BEYİN VE ZİHİN EVRİMİ 

Kısaca İFAolan “İnsanın Fabrika Ayarları’ dediğiniz eserleriniz özü itibarıyla  neyi anlatıyor? Bu eserleri okuyan okuyucunun zihninde, iç dünyasında nasıl bir değişim söz konusu olabilir?

İFA, insanı, 3.5 milyar yıllık canlılık tarihinin özel bir meyvesi olarak, beyin ve zihin evrimini merkeze alan bir tanımlama çabasıdır. Bu tanımlama, binlerce bilimsel yayınla desteklenen ve artık bilimsel ve mantıki anlamda neredeyse kesin olarak emin olduğumuz bir takım gerçeklerin tek bir açıklayıcı çerçeve halinde birleştirilmesinden oluşuyor. Bilim dünyasının yüz yılı aşkın süredir biriktirdiği ve özellikle son bir kaç on yılda katlanarak artan çok sayıda deney, gözlem, araştırma ve analiz sonuçlarının bir özeti olan İFA, aynı zamanda bilimsel bilgilerimizi destekleyen kadim bilgeliğimizin ipuçları ile de sınanarak seçilmiş iddialardan ve çözümlerden oluşuyor. Bu anlamda İFA, aslında insanın ne olduğunu bütüncül olarak yeniden tanımlamayı ve tarif etmeyi amaçlayan bir teorik çerçeve, yani teoridir. Modern medeniyetin içine doğmuş ve neredeyse tamamen insan yapısı bir çevre ve kurallarla çevrelenmiş insanın unuttuğu yahut unutmaya yüz tuttuğu beden ve zihin özelliklerini tekrar hatırlatma ve bu sayede de hayatımızda yaşadığımız hemen hemen tüm temel sorunların çözümlerine dair öneriler getirmeyi amaçlayan kapsayıcı bir izah çabasıdır. Canlıların yapısı nesiller boyunca belirgin değişimlere uğrar; evrimsel biyoloji bize bu değişimlerin mekanizmalarını açıklamaya yönelik olarak çalışır. Bu alanın bize gösterdiği temel kurallardan birisi, canlıların nesiller boyunca gösterdikleri değişimin çok yavaş bir süreç olduğu ve çoğu zaman “milyon yıl” mertebelerinde ancak belirgin bazı değişimlerin ortaya çıkabildiğidir. İnsan ise ilk halinden bu güne kadar en fazla 300 bin yıl gibi bir süredir burada gibi görünüyor. Yani bedenen ve zihnen bize benzeyen atalarımız, sadece 300 bin yıldır dünya üzerindeler. Fakat modern insanın bir kaç yüzyıllık tarihi de düşünülünce, insan neslinin yaşadığı değişimler, kendi çevresini değiştirme düzeyi inanılmaz bir hız ve değişkenlikle devam ediyor. Yaşadığımız çevreyi inanılmaz bir hızda değiştiriyoruz ama temel biyolojik ve psikolojik özelliklerimiz neredeyse yüzbinlerce yıldır aynı. İşte yeni çevremizle bu kadim “ayarlarımız” arasındaki uyumsuzluklar, bugün neredeyse bildiğimiz tüm sorun ve hastalıklarımızın temel kaynağı. Bu uyumsuzluğu anladığımız zaman, kendimiz için “ayarlarımıza daha uygun” bir yaşam kurmanın yollarını da kolaylıkla keşfetmeye başlıyacağız diye inanıyorum.

Dolayısıyla İFA öğretisini inceleyen bir çok okurumda gördüğüm üzere, İFA teorisi kapsamındaki bilgiler, gayet ikna edici bir şekilde yaşamımızda çeşitli değişiklikler yapmamız gerektiğini bize gösteriyor. Bence en özel tarafı da şu: İFA’da öyle genel geçer formül ve tarifler yok. Bunun yerine İFA bizi, kendimizi anlamak için bir zihinsel mesaiye davet ediyor ve çözüm yollarını kendimiz keşfedelim diye cesaret vermeyi amaçlıyor.

Son sorumu da koronavirüs ile ilgili sormak isterim: Virüslerle insanın düşüncesi,  daha doğrusu yaşam biçimi arasında bağ kurulmakta ve virüsleri kendi elimizle var ediyoruz denmekte. Siz bu yaşanan pandemiyle ilgili neler düşünüyorsunuz?

Yaşadığımız bu pandemi süreci kesinlikle çok özel bir dönem. Benim açımdan İFA’da anlatmaya çalıştığım hemen her şeyin bire bir uygulamalı olarak gözlemlenebileceği ve oradan alacağımız ipuçlarını hayatlarımıza çok daha belirgin bir şekilde uygulayabilmemize imkan veren bir dönemdeyiz. Öncelikle aslında oldukça basit bir virüs enfeksiyonu nedeniyle tüm dünyada insanlığın durma noktasına gelmesi gerçekten çok garip. Böyle bir durumu hiç kimse ön görememişti. Bunun nedenlerine baktığımızda ve neden tabiattaki diğer canlıların böyle bir kriz yaşamadığı gerçeğiyle bir karşılaştırma yaptığımızda, Covid-19’un insanlık üzerine bu derece derin etkiler yapmasının büyük oranda insanlığın seçtiği yaşam tarzıyla ilgili olduğunu fark ediyoruz. Sıkışık şehirlerde milyonlarca bireyin birlikte yaşamaya çalıştığı, en temel ihtiyaçlarımız için bile hiç tanımadığımız bambaşka insanlara pek uzun ve masraflı tedarik zincirleriyle bağımlı olduğumuz, sağlığımızı hastanelere ve ilaçlara endekslediğimiz, en temel üretim ve hayatı idame becerileri açısından derinlemesine cahilleştiğimiz, günlük rutinlerimize neredeyse komada bir hasta gibi bilinçsizce gömülüp bilinç dışı bir yaşama kapıldığımız bir vasatta, Covid-19 bizi tabiri caizse darmadağın etti. Bu enfeksiyon aslında insanın bağışıklık sisteminden çok tercih ettiği medeniyet sistemini çökertti. Eğitim, sanayi, ekonomi, beslenme, sağlık ve diğer tüm alanlar son derece beklenmedik bir derinlikte etkilendi. O kadar ki, bugün bu enfeksiyon yeryüzünden silinse bile bizde köklü bir değişime ve ayılmaya sebep oldu diye düşünüyorum. Elbette bundan sonra bir ütopya veya aydınlanma bekliyor değilim; ama böyle bir deneyim, umuyorum hem bireysel hem de toplumsal olarak insanların yaşam tarzlarını bir kez daha gözden geçirmesine vesile olsun.


Semiha Kavak

YENİ ŞAFAK PAZAR

 https://www.yenisafak.com/hayat/egitimdeki-handikapi-firsata-cevirmeliyiz-3590347


9 Aralık 2020 Çarşamba

Issız

 

"gel içimin saatini yeniden kur
ikimiz için başka rüya bulalım
orada ölümün rüzgarı esmesin hiç
senin olduğun yerden doğar
esrik bir düşün en güzel günü
bilirim yıldızları söndürür terk etmenin hüznü"


HECE ARALIK 2020

 


HECE Aralık Sayısı okurların huzurunda. Bu sayıda “İslam Sanatında Aşkınlık” başlıklı bir deneme yazım var.

İyi okumalar...