İnsanın,
kendini inşa sürecinde gerçekler ve hayaller kadar rüyalar da önemlidir. Rüyalar
kişiliğe yön vermede önemli rol oynarlar. Uyku bir başka buuta taşır insanı ve
uykudan arda kalan duygulanım, gündüzü peşinden sürükler. Bazen ise birçok
şeyin önüne geçerler. Zira rüyalar; "İnsan kaderinin evrensel yasalarının
amaçlara, beklentilere ve kişisel bilinç fikirlerine zorla girdiği anlar, bireyleşme
sürecindeki uzun yolun üzerindeki duraklardır." Her durak yeni bir şey
katar insana bazen acı bir deneyim, bazen ise bir kazanç sağlar kişiye. "Rüya,
rüya sahibini ya acı verici bir şekilde reddeder ya da ahlaki açıdan
güçlendirir."
Rüyalar
sadece bireyin varlığı üzerinde etki oluşturmakla kalmaz, aynı zamanda bireyin
içinde bulunduğu toplumları da yönlendirme gücüne sahiptirler. Herhangi birinin
rüyası, toplumun gelecek kaderi olabilir ve günün birinde gerçekleşebilir. O
nedenle bütün toplumlarda rüyalar yaşamın önemli bir yerine oturur ve her zaman
gerçekliğe kapı aralayan gizemler olarak görülürler. Rüyaların gerçeklikle
ilişkisi, geleceği anlamadaki rolü, geleceği yönetmekteki gücü insanlık tarihi
içerisinde önemli bir tartışma konusu olmuştur. "İnsan neden rüya görür, rüyalar
bir şeylerin belirtisi veya yansıması mıdır, rüyaların gerçekliklerle ilintisi
var mıdır, geleceğe işaret ederler mi, onlar üzerinden geleceğe hakim
olunabilir mi?" gibi sıkça sorulan sorular yalnızca psikanaliz alanında
değil, sosyal bilimlerde de sürekli karşımıza çıkar.
"Rüyalar"
adlı kitap bu türden sorulara cevap arayanlar için önemli bir kaynak.
Freud ve Adler'den sonra "derinlik psikolojisi"nin en önemli ismi olan ve analitik psikolojinin de kurucusu kabul edilen Carl Gustav Jung'un, "RÜYALAR" adlı eseri onun çeşitli sunumlarının yanısıra rüyalar hakkındaki görüş ve düşüncelerinin yer aldığı makalelerinden derlenmiş. Yetmiş dokuz yaşındayken "Yıllar boyunca her yıl yaklaşık 2 bin rüya analiz ettim ve bu konuda ciddi bir deneyim kazandım" diyen Jung'un birebir tecrübe ve görüşlerinden oluşan "Rüyalar" isimli bu eser çeşitli gruptaki insanların rüyalarının analizine dayalı olması nedeniyle aynı zamanda psikanaliz alanında önemli bir saha eseri sayılabilir.
Freud ve Adler'den sonra "derinlik psikolojisi"nin en önemli ismi olan ve analitik psikolojinin de kurucusu kabul edilen Carl Gustav Jung'un, "RÜYALAR" adlı eseri onun çeşitli sunumlarının yanısıra rüyalar hakkındaki görüş ve düşüncelerinin yer aldığı makalelerinden derlenmiş. Yetmiş dokuz yaşındayken "Yıllar boyunca her yıl yaklaşık 2 bin rüya analiz ettim ve bu konuda ciddi bir deneyim kazandım" diyen Jung'un birebir tecrübe ve görüşlerinden oluşan "Rüyalar" isimli bu eser çeşitli gruptaki insanların rüyalarının analizine dayalı olması nedeniyle aynı zamanda psikanaliz alanında önemli bir saha eseri sayılabilir.
JUNG'UN RÜYA İLGİSİ
VE HOCASI FREUD'LA YOL AYRIMI
Dindar
bir aile içinde yetişen Jung'un çocukluğu gizemli ve korku dolu rüyaların
sıklığı içinde geçer. Rüyalarla ilgisi bu yıllarda başlar. Aile içinde din
görevlilerinin bulunması, onu genç yaşta rüyalarla içiçe geçmiş çeşitli din ve
kültürlerle tanıştırır. 6 yaşında Latince öğrenmeye başlar, dil bilime ve
edebiyata, özellikle antik edebiyata derin bir ilgi duyar. Bu ilgisi sayesinde
pek çok modern Avrupa dilinin yanı sıra eski ve yeni doğu dillerini de öğrenir.
Onların kutsal kaynaklarını kendi dillerinden okur, inceler. Çocukluğunun
geçtiği aile ortamında rüyaların önemli bir yer tutması onun rüyalara olan
ilgisini artıran en önemli etkendir. Genç yaşlarda dinlerin ve mitolojilerin
rüyalarla ilişkisini anlamaya akıl yorar. Bu çağda edindiği mistik bilgileri ve
çeşitli gözlemleri ileriki yıllarda rüya çözümleri için kullanır. İlk kariyer
seçimi arkeoloji olmasına rağmen, Basel
Üniversitesinde Tıp okuyan Jung, ünlü nörolog Krafft-Ebing’le çalışırken
kariyerine psikiyatride devam etmeye karar verir. Mezuniyetinin ardından
Zürih’teki Burghoeltzli Akıl Hastanesinde görev alan Jung, burada şizofreni
uzmanı (ve şizofreninin isim babası) Eugene Bleuler ile birlikte çalışır. O
sıralarda bir Freud hayranı olan Jung, onunla 1907’de Viyana’da tanışır.
Önceleri
Freud'un rüyalar hakkındaki düşüncelerine oldukça değer veren Jung, daha
sonraları Freud'un rüya çözümleme/analiz yöntemlerini yeterli bulmaz, başka
yöntem arayışlarına girer. Jung, Freud'la rüya çözümlemelerinde ihtilafa düşmüş
olsa da, onun rüyalar konusunda önemli çalışmalar yapan ve rüyalara bilimsel katkılarda
bulunan önemli bir düşünür olduğunu belirtir. Jung'a göre "Freud'un
buluşları, rüyaların gerçek önemini kavrama konusunda yapılan ilk başarılı
girişimlerdir. Onun çalışması "bilimsel" sıfatını hak etmiştir çünkü
Freud, sadece kendisinin değil başka pek çok araştırmacının da belirttiği gibi
asıl hedefe ulaşan, yani rüyaların anlamını çözen bir teknik
geliştirmiştir."
Jung,
Freud'un rüyaların insan üzerinde önemli etkilerinin olduğu yönündeki
düşüncelerini benimsemektedir, ancak onun statik değerlendirmelerini eksik
bulur. "Freud'a göre her karmaşık psişik durum gibi rüya da amaçları, geçmişe
dayanan çağrışımları olan bir oluşum, bir üründür. Ayrıca düşünülerek yapılmış
her hareket gibi mantığa dayanan bir sürecin, farklı eğilimler arasındaki
rekabetin ve bir eğilimin diğeri üzerindeki zaferinin sonucudur."
Freud,
rüyaların kökenini sadece bastırılmış duygu ve düşüncelere bağlarken, Jung
bunun indirgeyici, eksik bırakılmış, tamamlanmamış bir değerlendirme olduğunu
belirtir. "Freud'a göre bir kişi rüya-düşüncesinin ne olduğunu bilmez, bilemez;
çünkü düşünce çok rahatsız edici olduğu için bastırılmıştır. O halde birisi
kendinden gayet emin bir şekilde rüyasında Freud'un bahsettiği hiçbir şeyi
bulamadığını söylerse kendimizi gülümsemekten alıkoyamayız; çünkü doğrudan
görmenin imkansız olduğu şeyleri görmeye çalışmıştır. Rüya, bastırılmış
karmaşanın anlaşılmasına engel olmak için onu değiştirmiştir." Sigmund
Freud rüyalarımızın arzularımızla senkronize bir gelişim gösterdiğini, temelde
bilinçaltına yerleşen tüm dürtü düşünce ve arzuların rüyaların oluşumunun
kaynağı olduğunu, rüyaları bunların şekillendirdiğine inanıyordu. Başlangıçta
Freud gibi düşünen Jung, psikanalize getirdiği eleştirilerin benzerlerini
Freud’un rüyaya ilişkin bu görüşleri için de söz konusu eder. "Onun rüya
yorumlaması, bireyin bastırılmış kişisel geçmişiyle ve çocukluk arzularıyla
sınırlıdır", "Freud'un cinsellikle ilgili fikirleri o kadar elastik
ve belirsiz ki neredeyse her şeyi içerebilir." der.
Jung,
Freud'un rüyaları bu tek tip indirgemeyle anlamaya çalışmasını yeterli bulmaz
ve eleştirir, yeni bir yönteme yönelir. "Freud'un rüyanın aslında bir
arzu-giderme olduğu görüşüne karşı olarak ben, arkadaşım ve iş ortağım Alphonso
Maeder'le birlikte rüyayı, bilinçdışının fiili durumunun sembolik bir formda
kendini-resmetmesi olarak görüyorum. Şimdi bu görüş, rüyaların anlamıyla ilgili
kesin bir açıklama yapamaması yönünden Freud'un formülüyle zıt düşüyor." "Rüyaları
çocukluk arzu-gidermeleri ya da çocukluğa ait bir güç arzusu olarak hizmet eden
'düzenlemeler' olarak yorumlamak çok dar bir bakış açısıdır ve rüyaların asıl
doğasının hakkını veremez." sözleriyle Freud'un rüyalara yaklaşımını çok
dar bir bakış açısı olarak değerlendiren Jung, rüyaların zor çözümlenecek
şeyler olduğuna dikkat çeker. "Rüya dediğimiz şey inanılmaz karmaşık bir
fenomendir; tıpkı bilinç fenomeninin karmaşık ve derin olduğu gibi. Bütün
bilinçli fenomenleri arzu-giderme ya da içgüdü teorilerinin bakış açısından
anlamaya çalışmak doğru olmaz; ayrıca rüya fenomeninin bu kadar basit bir
açıklaması olması da çok muhtemel değildir."
Geliştirdiği
yöntemle rüyaları büyük rüyalar, ortak rüyalar ve çocukluk dönemi rüyaları diye
ayıran Jung, rüyaları bilinç altına itilmiş, daha çok libido kaynaklı istek ve
arzulara bağlayan Freud'un aksine rüyaların bilinç dışı olduğunu öne sürer. Ona
göre, "Rüyalar, bilincin diğer içeriklerinin aksine psişik bir yapıya
sahiptir; çünkü şekil ve anlamlarından anlayabileceğimiz üzere, bilinçli
içerikler gibi sürekli bir gelişim sergilemezler. Rüyalar genellikle bilinçli
psişik yaşamımızın ayrılmaz bir parçası olarak ortaya çıkmazlar: daha çok konu
dışı rastlantısal oluşumlara benzerler. Rüyaların bu istisnai durumunun sebebi,
olağandışı oluşumlarıdır: Diğer bilinçli içerikler gibi fark edilir, mantıklı
ve duygusal bir deneyim sonucu oluşmazlar; uyku sırasında meydana gelen
olağandışı bir psişik aktivitenin kalıntılarıdırlar. Sadece oluşma şekilleri
bile rüyaları, bilincin diğer içeriklerinden ayrı tutmak için yeterlidir ve bu
durum rüyaların,bilinçli düşünmemizin tamamen zıt içerikleriyle daha da
güçlenir." Rüyaların bilinç ve bilinç dışının dengelenmesi yöntemleriyle
çözümlenmesi gerektiğini belirten Jung, yönteminde kolektif bilinç altını da
kurcalar. Dengeleme sisteminin yanısıra kolektif bilinç altını da yönteminin
önemli bir parçası haline getirir. Geçmişin rüyalarının yeni kuşaklara
atalarının genleri yoluyla aktarıldığına inandığı için rüya çözümlemelerinde
geçmişe ait rüyalardan, onların ait olduğu bir din ve kültürün olası etkilerini
ele alır, onlardan yararlanır.
Jung'un
görüş ve bazı araştırmalarının yer aldığı "Rüyalar" adlı eser aynı
zamanda Jung'un, Freud'un görüşlerine eleştirel yaklaşımı olarak da
değerlendirilebilir. Zira Jung, analizlerinde Freud'un rüya çözümlerindeki
görüşlerine sık sık atıf yaparak, çeşitli yönlerden ona eleştiriler getirmekte.
Kitapta
sadece Jung'un rüyalar hakkındaki tanımları yer almıyor. Çeşitli sınıflara
ayrılmış onlarca rüyanın analizi eserin büyük bir bölümünü oluşturuyor. Çözümlemelere
konu olan bu rüyaların bir çoğunda sembollerin derinliklerine iniliyor ve sık
sık kolektif bilince başvuruluyor. Simyayla bağlantılı olarak tekil rüya
sembollerinin analiz edildiği 4. bölümden itibaren onlarca rüya ve rüya
sahiplerinin psişik durumu çözümlemeye çalışılmış. Başlangıç rüyalarında 22
rüyayı ve onu görenleri inceden inceye analiz eden Jung, Mandala sembolizmi
adını verdiği sembollere dayalı rüyalara da genişçe yer veriyor. "Dört yüz
kadar sürekli devam eden bir dizi rüya ve görüyü bir araya getirdim ve bunlara
mandala rüyaları dedim. 'Mandala' terimini seçtim çünkü, mandala, Lamaizm ya da
Tantra yogasında yantra ya da temaşaya yardımcı olarak kullanılan ayinsel ya da
sihirli daireyi simgeliyor."
Mandala
rüyalarının çözümleme örneklerinde onlarca metin, figür, şekil, resim, heykel, gravür,
sembol ve çizime yer veren Jung bu sembollerin anlamlarını, genetik kodlarla
bilinç dışı olarak gelecek rüyalara etkilerini ele alarak, bu rüyaları
görenlerin ruhsal durumlarını tahlil ediyor. Okuyucuya rüyalar konusunda önemli
ayrıntılar sunan bu eser, bilinç dışı oluşumlar olan rüyalar kadar, bilincin de
önemini açığa çıkarıyor. "Bulgularımızı rüyaya uygularsak yorum şöyle
olacaktır: Bilinçdışı hayat kendini yok ediyor. Bu, rüya sahibinin bilinçli
zihnine ve bunu duyabilen herkese rüyanın mesajıdır."
Semiha Kavak
STAR Gazete-Kitap
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder