30 Mayıs 2015 Cumartesi

MEDENİYETLERİ BULUŞTURAN BİR YAZI MİMARI


Katharina Mommsen, Goethe ve İslam isimli eserinde, başka medeniyetlere, dinlere ve yabancı kültürlere açıklık bakımından tam bir prototip olarak gördüğü Goethe’yi, okumanın zorunluluğuna işaret ediyor.

Aydınlanma Çağı’nın dâhileri kendi kutsal kitaplarının yanında diğer kutsal kitapların da varlığından haberdar olarak bunu Hıristiyan dünyaya anlatma girişiminde bulundular. Romantik ekolün en büyük temsilcilerinden biri olan Goethe de bunlardan biridir.

İslam dininin hiç kabul görmediği ve önyargıların zihinleri bulandırdığı böylesine sıkıntılı bir dönemde Goethe’nin İslam kültürünü keşfedişindeki en önemli kılavuzu ve hocası olan 19.yüzyıl Alman düşünürlerinden Herder, bütün milletlerin dil, din, şiir ve edebiyat dünyaları ile tanınmasını amaçlamış, Goethe’nin de kendisi gibi bu konuda çığır açıcı çalışmalar yapmasını sağlamıştır. İnsanlığın gerçek kültür kökenine dönük araştırmalarıyla tanınan Herder Ideen zur Philosophie einer Geschichte der Menshheit, adlı eserinde Hz. Muhammed’in vahdet inancını yüceltir.

Herder’den başka Goethe’nin tefekkür ateşini tutuşturan, İslâm dinini savunan ve saygılı davranan o dönemin ünlü düşünürlerinden Leibniz ve Lessing de Kuran’ın öğretilerinden yola çıkarak yazdıkları eserlerle Goethe’ye katkıda bulundular. Leibniz İslam dininin tevhid öğretisini değerlendirirken; “Muhammed zamanla bu teolojinin önemli öğretilerinden kopmamıştır; kendisine inananlar bizzat bu dini, Hıristiyanlığın ulaşmadığı uzak Asya’nın ve Afrika’nın halkları arasında da yaymışlardır. Böylece onlar, birçok ülkede putperest bâtıl inançları yıkmış ve yerine Allah’ın birliğine ve ölümsüzlüğe dayanan gerçek öğretiyi ulaştırmışlardır.” der. Bütün dinlerin ışık kaynağı olan Doğu’nun büyülü dünyası birçok düşünürü böylesine derinden etkilerken, İslam kültürünü anlama ve idrak noktasında Aydınlanma Çağının materyalist görüşlerine itibar etmeyen Goethe bu dönemin en güçlü soluklarından biri olmuştur.

Katharina Mommsen, Goethe’nin İslam dini, klasik İslam kültürü, Hz. Muhammed’in şahsiyeti ve Kur’an-ı Kerim hakkındaki kritik düşüncelerini araştırdığı “Goethe und der Islam” (Goethe ve İslam) isimli kitabındaki derinlikli çalışmasında adeta bir Goethe âlimi olduğunu bize kanıtlar nitelikte. Ötüken Yayınları arasından çıkan eser, mütercim Senail Özkan’ın mükemmel çevirisiyle Türkçe’ye kazandırılmış. Akademik kariyerine Berlin Üniversitesi’nde başlayan Mommsen, Kaliforniya’daki Stanford Üniversitesi’nden emekli olduktan sonra yıllar süren yoğun emekler harcayarak Goethe ile ilgili çok önemli eserler vermiş. 
Bunlardan bazıları; “Goethe ve Binbir Gece”, “Goethe ve İslam”, “Goethe ve Arap Dünyası”, “Goethe ve Diez ve Goethe ve Dünya Kültürleri.”

Avrupa’da derin bir tecessüsle uzun araştırmalarda bulunan Goethe, çocukluk yıllarından itibaren Müslümanların kutsal kitabına karşı yoğun bir alaka içerisindeydi. Hz. Muhammed hakkında uzun araştırmalara yönelen şair, onunla ilgili yazılan bütün önyargıları bir tarafa bırakıp, güçlü sezgileri ve aklî melekelerinin sağlamlığıyla onun insanlığı birleştirici yöndeki çabalarını takdire şayan bulur. Doğu Batı Divanı’nda yer alan “Muhammedin Nağmesi” adlı geniş yankılar uyandıran şiiri de bu derin gözlemlerin sonucunda doğar.

Vahdet, kader inancı ve Allah’ın elçi gönderme meselelerinin derinleştirdiği Goethe’nin Doğu Batı Divanı’ndaki notlarında da gördüğümüz üzere, onun kişiliğinin İslamla yakından örtüştüğünü söyleyebiliriz.

GOETHE’DE İSLAM VE TEVHİD ETKİLERİ

Mommsen, Goethe’nin mevcut beşeri bilimler tarihi çerçevesinde İslam diniyle ilişkisini ele aldığı ilk bölümde, İslam dini ve onun peygamberi Hz. Muhammed’le olan ilişkisini şairin hayatındaki en hayret verici fenomen olarak değerlendirir ve İslam dinine olan büyük samimiyetinden söz eder; “Görülecektir ki o Müslümanların dinine bilhassa içten bir alaka geliştirmiştir. İncil’den sonra Kur’an Goethe’nin en çok hâkim olduğu esas dinî metindi.”  Yazar, onun kendi dinî ve felsefî kanatlarıyla bağdaşan İslam dininin esaslarıyla geniş kapsamlı bir uyum içinde bulunmasının, yoğun bir ünsiyet hissi uyanmasına sebep olduğunu belirtir ve bütün bu alakalar neticesinde Doğu Batı Divanı’nın husûle geldiğinden söz eder.

Kitabın, “Bir Muhammed Trajedisi fragmanı (1772)” bölümünde, Goethe’nin İslamda tespit ettiği en önemli şeylere vurgu yapar; “Üç nokta-i nazarın burada vurgulanması lazım gelir. Birincisi bizzat Peygamber Hz. Muhammed’in kişiliği ve tebliğ için gönderilme, insanlar arasında Allah’ın elçisi olarak faaliyet icra etme şuuru. Bizzat İslam’ın temel esasını yani tevhid inancını başkalarına tebliğ etme!.. Goethe bilhassa bu tevhid inancına iştirak ettiğini, hayatı boyunca tekrar be tekrar ihsas etmiştir.”

ALMAN İSLAM ANLAYIŞININ ÖNCÜ FİGÜRÜ

Goethe’nin kitaplarını irdelediğimizde (özellikle Doğu Batı Divanı) onun ayetlerden ve hadislerden yola çıkarak yazdığı şiirlere baktığımızda, tevhid görüşüne olan samimiyetliğini hissetmemek ve etkilenmemek mümkün değil. Belli ki, onu en çok etkileyen şey Kuran’ın ruhu olmuştur. Amacı kendi dinine alternatif yaratmak değil, kendi dininin samimisi olarak gördüğü incelikleri kendi kültürüne aktarabilme çabası ve yanlış bilinen bir İslam algısının önüne geçebilmektir.
Alman düşünürlerin İslam’a yaklaşımları, Avrupa’nın İslam’a bakış açısı, Goethe’nin ve Herder’in olumlu yaklaşımlarına karşın Voltaire’nin aşağılayan ayrımcı yaklaşımı, Mommsen’in çarpıcı açıklamalarıyla yer alıyor kitapta. 

En önemli bölümlerden biri ise “Alman İslam Anlayışının Öncü Figürü Olarak Goethe?” başlıklı çalışması. İslam’a karşı olan sert tavırlar, her dönemde olduğu gibi Goethe döneminde de mevcuttu. Almanlar’ın Goethe’nin eserlerine karşı takındıkları olumsuz tavra çok fazla şaşırmamak gerek. Yazar, görmezden gelinen noktaları, kaygıları ve sergilenen tutumları detaylarıyla belirtiyor bu bölümde.

Katharina Mommsen, bu önemli çalışmasıyla, Goethe okurlarının ufkunu daha da genişleterek, onu yeniden keşfetmenin ayrıcalığına ulaştıracaktır şüphesiz.

Sonsöz’e girişte yer alan mânidar İkbal sözleriyle yazımızı noktalayalım:

“Büyük bir zekâ ile temas edince ruhumuz bizzat kendini keşfeder.
İlk defa Goethe’nin hayâl gücünün sonsuzluğunu anlayınca,
Kendi sınırlarımın farkına vardım.”

SEMİHA KAVAK
Star Kitap-Gazete


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder