7 Şubat 2021 Pazar

KIZIL ÇİÇEK



GEÇ KEŞFEDİLEN BİR YAZARIN ÇARPICI ÖYKÜLERİ

Rus Edebiyatı kendi sınırlarını aşmış, dünyayı etkiler hale gelmişse bunda 19. Yüzyıl Rus yazarlarının önemli etkisi var. Dünyanın şaheserlerinden kabul edilen eserlerin en önemlilerinden bazıları Rus yazarların, şairlerin elinden çıkmış eserler. Puşkin, Gogol, Dostoyevski, Turgenyev, Çernişevski, Tolstoy gibi yazarların eserleri dünya edebiyatında hala en önemli eserler arasında yer almakta.

Bu isimler kadar olmasa da o dönemde ortaya çıkan bazı Rus yazar ve şairler hem kendi dönemlerini, hem sonradan gelenleri etkilemişlerdir.

Vsevolod Mihayloviç Garşin ismi eleştirmenlere göre dünya edebiyatının  en önemli yazarları arasında kabul edilen, öykü ve oyun yazarı Anton Çehov’un öncülü kabul edilmektedir.

Parçalanmış bir ailenin çocuğu olup sıkıntılı dönemlerden geçmiş olan Garşin, çocukluk yaşlarından itibaren okumaya meraklı biriydi. Ne bulursa okuyan Garşin, lise yıllarında psikolojik  rahatsızlıklarla karşılaşır. Bu hastalık hayatının belli dönemlerinde  iyice depreşir. İntihar ettiğinde henüz 33 yaşında olan Garşin,  yaşamına sığdırdığı 17 öykü ile edebiyat dünyasının ölümsüz isimleri arasında girer. Bu öykülerinin 3’ü Osmanlı-Rus savaşıyla ilintili öykülerdir.

Garşin, yaygın olan Osmanlı düşmanlığının anlatımlarıyla büyümüş bir isimdir ve  93 Harbi dediğimiz 1877-1878 Osmanlı - Rus Savaşına katılmayı bir Rus genci olarak vatan borcu görür. Bir arkadaşıyla birlikte Üniversite öğrenimini yarıda bırakarak gönüllü olarak Nisan- Ağustos döneminde savaşa katılır.

Savaş esnasında da yazmayı sürdürür. “Dört Gün” adlı öyküsüne cephede başlar ancak savaşta bacağından yaralanır ve bu öyküsünü tedavi görmekte olduğu hastanede tamamlar. Dönemin önemli dergilerinden birinde yayınlanan bu öyküsü genç yazara büyük ün kazandırır.

Garşin’in bu öyküsü kendi hikayesinden de kesitler içeren bir anlatıma sahip. Öykünün kahramanı İvanov da tıpkı Garşin gibi  savaşta cephede yaralanmıştır.

Savaşta yaşananlar, düşmanın öldürülmesi Garşin’in kahramanı İvanov’u savaşın kötülüğü üzerine düşünmeye sevk eder. Vurulan, öldürülen askerlerle empati kurar. Buradaki anlatımda Garşin ile İvanov adeta iç içe geçmekte. Garşin, başlangıçta savaşta birilerini öldürmeyi düşünmemiştir, öldürmek değil, ölmektir tercih ettiği, ama  İvanov’un düşman  dediği ölmüştür. Pişmanlık, İvanov’un dilinden şu cümlelerle dökülür; “Önümde benim öldürdüğüm adam yatıyor, ölü. Kader onu buraya neden getirdi. O kim? Belki onun da benim gibi yaşlı bir annesi vardır. Uzunca bir süre akşamları küçük kerpiç evlerinin kapısında oturacak, uzaklara kuzeye bakacak; bakmaya kıyamadığı oğlu, evinin direği gelir mi diye…

Bunu istememiştim. Çarpışırken kimseye zarar vermek istememiştim. İnsanları öldürmek zorunda olduğum fikri aklımdan çıkmıştı. Kendimi sadece göğsümü kurşunlara siper ederken hayal edebiliyordum. Geldim ve bunu yaptım.” 

Bu kez de kendini rahatlatacak nedenler üretmeye kalkar İvanov; “ Onu öldürmüş olsa da benim suçum ne?”

Garşin, gerek okul çağlarında, gerekse savaş sonrasında gerek subay yapıldığı dönemde, gerekse subaylıktan ayrıldıktan sonra dönemin ünlü Rus yazarlarıyla irtibat kurmaya çalışır. Bu isimlerden biri olan Tolstoy’dan etkilendiği öne sürülür. "Savaş ve Barış" adlı eserinde savaşın yaşattığı acıları çeşitli açılardan ele alan ve Rus pasifizminin önemli isimlerinden biri sayılan Tolstoy’un, Garşin’in savaş hakkındaki görüşlerini ve düşüncelerini etkilediği belirtilmektedir. Garşin’in  savaş olgusunun şiddetle, ölümle yoğrulmuş doğasının karşıtı bir ideoloji olan pasifizmi benimsemesinde sanat eserlerine yansıyan savaş karşıtı düşüncelerin etkisi olduğu muhakkaktır.

Garşin, Rus edebiyatının en büyük realist yazarlarından olan İvan Turgenyev ile de iyi ilişkiler kurmuş, onun düşüncelerinden de yararlanmıştır. Garşin, Turgenyev’e sevgisi nedeniyle kitabının ismini taşıyan “Kızıl Çiçek” adlı öyküyü ona atfetmiştir.

Garşin’in “Kızıl Çiçek “adlı eserinde yer alan diğer bazı öykülerde de savaş temaları yer almakta. Kitapta yer alan  "Korkak" adlı öyküsündeki ana karakter de Garşin  gibi bir üniversite öğrencisidir. Gönüllü olarak Polis kuvvetlerine kaydolduğu için reddettiği savaşa alınmayacağını, dolayısıyla kimseyi öldürmek zorunda kalmayacağını düşünmektedir. Ancak tıp öğrencisi olan arkadaşı, olayları daha gerçekçi değerlendirmekte ve savaştan kaçmasının mümkün olamayacağı konusunda kendisini uyarınca yeniden savaş gerçekliğini zihninden geçirecektir:

"Birkaç gün önce kendisiyle sık sık savaş konusunu tartıştığım tıp öğrencisi olan tanıdığım Lvov bana dedi ki: “Hadi görelim sizi barışsever arkadaşım, askere çağrılıp insanlara ateş etmeniz gerektiğinde insancıl görüşünüzü nasıl uygulayacaksınız?”

“Beni askere çağırmayacaklar Vasili Petrović ben milis kuvvetlerindeyim.”

“Evet ama savaş uzarsa milis kuvvetleri de çağrılacak. Kendinizi kahraman gibi göstermeyin, sizinde sıranız gelecek.”

Yüreğim daraldı. Nasıl bu ihtimal daha önce aklıma gelmemişti? Tabii ki savaş uzayıp giderse milis kuvvetleri de çağırılacak başka türlüsü mümkün değil. “Eğer savaş uzarsa..”

Evet, sanırım uzayacak. Bu savaş uzun süre devam etmese bile başka savaş başlayacak. Neden savaşmayalım ki? Neden bu ulvi işi yerine getirmeyelim? Bana kalırsa şu anki savaş sadece benim değil, küçük kardeşimin de, ağzı süt kokan yeğenimin de kaçamayacağı, gelecek savaşların başlangıcı. Ve benim sıram çok yakında gelecek."

Yazarın hayatıyla bağlantı kurulabilecek bir başka öykü ise  kitaba ismini verdiği “Kızıl Çiçek “adlı öyküsü. Bu öyküde Garşin, akıl hastanesindeki bir hastanın, hastane bahçesindeki kızıl bir çiçeğe olan sevgisini öyküsüne konu ediyor ve akıl hastalarının duygusal bağlarına vurgu yapıyor.

9 öyküden oluşan kitap okuyucuyu kolay sürükleyen  akıcı  bir dile sahip. Esra Arı’nın çevirisi okumayı kolaylaştırıyor. Öyküler onca trajikliğine rağmen okuyucuyu kendinden uzaklaştırmıyor. Savaşın geride bıraktığı acı izler üzerinden sevgiye uzanan öykülerin her biri edebi tat bırakıyor okuyucuya.
 
Semiha Kavak - YENİ ŞAFAK



 

 

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder