13 Kasım 2014 Perşembe

BİLİNCİN KAPISINI ARALARKEN


Hannah Arendth zihnin hayatını tasavvur etmemizi sağlayabilecek tek metaforun yaşadığını hissetmek olduğunu yazar. Hayatın nefesi olmaksızın insan vücudu cesetten farksız, düşünce olmaksızın zihin ölüdür. Onunla aynı fikirde olan Susan Sontag da Günlüklerinin ve not defterinin ikinci cildinde şöyle demiş: "Zeki olmak benim için 'daha iyi' bir şey yapmak değil. Bildiğim yegâne varoluş bu... Pasif (ve bağımlı) olmaktan korktuğumun bilincindeyim. Aklımı kullanmak aktif (bağımsız) hissetmemi sağlıyor. İyi bir şey bu."

Susan Sontag'ın "Bilincin Kapısını Aralamak" isimli kitabını okurken altını çizdiğim yerlerde zaman zaman durakladığım oldu. Sohbetten ve diyalogdan hoşlanan -en çok da kendimle- biri olduğum için söyleşi yazıları ve kitapları her daim ilgi alanım içerisinde olmuştur. Kitapla tanışmadan bir iki yıl önce yazdığım ve Sontag'ın bazı düşünceleriyle birebir örtüşen notlarımı anımsadım. Aynı duygularla karşılaşınca kısa bir tereddüt ve şaşkınlık yaşadım. "En cüz'î işlerimiz de tesadüf değil, kasdî tevafuktur" sözü doğruluğunu her zaman kanıtlıyor.

Sontag, günde bir kitap okuduğunu yazmış bir yerde. İnsan kendi doğasına aykırı davranır çoğu kez, bilerek ya da bilmeyerek. Zaten, söyleşide böyle zamanlarda dikkat etmeden okuduğunu belirtmiş, yani bunu bir eğlence olarak gördüğünü. Dünyaya katlanamayan insanların böyle tesellileri olur. Bir tür kafa dağıtma metodu da olabilir bazen okumak. Fakat bu onun görüş açısının yalnızca küçük bir parçası.

Okuru kendi sınırlarıyla yüzleştiren bu eser Sontag'ın Rolling Stone Dergisi'nin editörü Jonathan Cott'la 1978'de gerçekleştirdiği kapsamlı söyleşilerinden oluşuyor. 

***

"Bana kendimi güçlü hissettiren nedir?" diye sorar, günlüğüne düştüğü notlardan birinde Sontag. "Aşık olmak ve çalışmak" diye yanıtlar ve hemen ardından "zihnin hararetli coşkunluklarına" duyduğu sadakati yeniden hatırlatır. Sontag için sevmenin, arzulamanın ve düşünmenin aynı özden beslenen eylemler olduğu açıktır.

"Aşka dair yazmayı çok isterdim! Ancak aşk konusu büyük cesaret gerektiriyor, çünkü kendin hakkında yazar gibi oluyorsun ve insanlar senin hakkında bilmelerini istemediğin şeyler öğrenebilirmiş gibi utanıyorsun. Biraz da gizli kalmak, mahremini korumak istiyorsun. Kendim hakkında yazmasam da insanlar öyle olduğunu düşünecekler, dolayısıyla biraz çekiniyorum. Gerçi yıllardır, aşk hakkında bir deneme yazmak için notlar alıyorum. Bu bende çok eski bir tutku."

"Yeni duyguların bilincine varmayı sağlayan bir olay her zaman için bir insanın hayatındaki en önemli deneyimdir."

"Sakince sevebilmek, tereddütsüz güvenebilmek, kendinle dalga geçmeden umut edebilmek, cesur davranabilmek ve enerjin tükenmeksizin zor işler başarabilmek kolay değildir."

"Vücut insanın her zaman başvurabileceği bir kaynak. Duyusal deneyimini hatırlamak veya cinsel fantezi kurmak için gidip biriyle sevişmen gerekmiyor, beyninde bu zaten kayıtlı. Bu demektir ki vücudun da beyninde kayıtlı. Şimdi yazarken fiziksel açıdan çok rahat olacağım koşulları düşünüyorum. Örneğin soyunup kadifelere sarındığını hayal etsene! Yazdıkların değişmez miydi? Bence değişirdi."

                                                               

"Yazım tarzımı tasvir edebilecek sıfatlardan en rahat sahiplenebileceğim "yalın". Yazıyı süslerden arındırmanın iyi bir eğilim olduğunu düşünmüşümdür. Fikrimce okuduklarımın arasında da unutulup gidecek olan bölümler yazının süslemeleridir. Sonsuzu hedefleyen edebiyatın sade bir tarzı olmalı."

"Yazmak cinsel isteği bile öldürüyor. Birine yönelik cinsel bir çekim duyuyorum, sonra bir yazı hazırlamaya kendimi kaptırdığımda bir tür oruca giriyorum. Ben böyle bir yazarım tamamen disiplinsizim ve yazma eylemini uzun, yoğun, takıntılı dönemler halinde gerçekleştiriyorum."

"Evet, başka türlü yazmak istiyorum. Şu anki özgürlüğümden farklı bir özgürlük bulmak istiyorum. Yazar olarak elbette özgürlüklerim var ve başka, sahip olmadığım tür özgürlüklere ancak pratikte ulaşabilirim. Kafka, "Hiçbir zaman yazacak kadar yalnız olamazsın" demişti, ve haklıydı da."



Shakespeare'in dediği gibi: "Dişsiz, gözsüz, tatsız, hiçbir şeysiz."

"Yaşlılar aşağılık duygusunu çok derinden hissederler. Yaşlı olmaktan utanırlar. Gençken neler yapabileceğin ve yaşlandığında neler yapabileceğin de keyfi tanımlamalardır; kadınsan neler yapabileceğin ve erkeksen neler yapabileceğin ayrımı kadar temelsizdirler. İnsanlar sürekli şunu söylerler: "Bilmem neyi yapamam! Altmış yaşındayım, benden geçmiş artık," veya "Bilmem neyi yapamam. Yirmi yaşındayım, çok gencim." Niçin? Kim demiş? Oysa kendini bütün seçeneklere açık tutmalısın. Elbette gerçek seçimler yapabilmek için özgür olabilmen de gerekir. Demek istediğim, insanın her şeye sahip olabileceğine inanmıyorum; bu yüzden de seçimler yapmak gerek. Ve herkesin hayatında bir şeyleri daha fazla ertelemediğini ve bir seçim yapmış olduğunu kabullendiği bir an vardır."

S.Kavak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder