19 Nisan 2020 Pazar

HUKUKUMUZ AHVALİMİZ




Muhammed Esed, Avusturya asıllı Yahudi bir ailede dünyaya gelmiş, sonrasında İslam'ı seçmiş olan önemli bir düşünür. Müslüman olduktan sonra birçok islam ülkesini dolaştı, çeşitli ülkelerde İslam adına konferanslar verdi . Pakistan'a gitti, Cinnah ve İkbal'le tanıştı; Uzun süre orada kaldı. 1947'de Pakistan Dışişleri Bakanlığı Ortadoğu Dairesi başkanı ve İslamî Tecdit Kurumu üyesi oldu, çalışmalarda ve araştırmalarda bulundu. Pakistan'ı Birleşmiş Milletler'de temsil etti.

Hayat serüvenini “Mekke’ye Giden Yol” adlı eserinde anlattı. Oldukça ilgi çeken bu kitabından sonra “Kur’an mesajı” adlı tefsiriyle de islami çevrelerde ilgi uyandırdı.

Eserlerinde, islamın geleneksel anlayıştan kurtularak bireysel düşünceye açılmasını savunması nedeniyle reformcu ekol içinde kabul edildi. Kimileri ise farklı düşüncelerini eleştirerek, Yahudi kökenli olması nedeniyle onu islamın içine sokulmuş bir bozguncu olmakla suçladı.

Her kim ne derse desin Muhammed Esed islam düşüncesine farklı açılardan bakan ve yeni bir ufuk açmaya çalışan bir isim. İslam dünyasının içinde bulunduğu durumdan kurtulması için öncelikle bir zihniyet değişimine, geleneksel  düşünceyi çağa ve islama uygun şekilde geliştirmenin önemine vurgu yapan bir islam düşünürü.

“Hukukumuz ve Ahvalimiz “adlı eser Muhammed Esed’in çeşitli makaleleri, radyo ve televizyon sohbetlerinin yanı sıra, kendisiyle yapılan röportajlarda söylediklerinden derlenmiş bir eser.

Kitabın ilk bölümünde Esed’in görüşlerinin özeti sayılabilecek makaleler yer almakta. İslamın geleneksel anlayışının terkedilmesinin önemine ve bazı yeni yaklaşımlara ihtiyaç olduğuna değinen Esed’e göre bu yenilenme zorunlu  görülmezse çağın İslam üzerindeki baskısını savabilmek olanaksızdır. “Günümüzde; etik, politik, sosyal ve ekonomik olarak dünya çapında müthiş bir dönüşümün ve karışıklığın damgasını vurduğu olağanüstü zamanlar yaşamaktayız. Böyle zamanlarda, kültürel envanterimizi çıkarmaya başlamalıyız. “Biz Müslümanız ve kendi ideolojimize sahibiz” demek yeterli değildir. Aynı zamanda ideolojimizin değişen zamanın baskılarına karşı duracak kadar diri ve kuvvetli olduğunu ispat etmemizin ve Müslüman olduğumuz gerçeğinin  hayat tarzımızı ne şekilde etkileyeceğine karar vermemizin zorunlu olduğu bir konumdayız. İslam hakkında, onun gerçekten ne olduğu hakkında, onun gerçek kurallarının ne olduğu hakkında yeniden düşünmeye başlamalıyız.”
“Bu bağlamda, geleneksel İslâm medeniyeti olan dünün medeniyetinin, gerçekten islami değerleri yansıtıp yansıtmadığı üzerinden düşünmek yersizdir. Yansıtmadığını biliyoruz.”

Muhammed Esed’e göre İslamın ilk yıllarından sonra İslami düşünce Yunan felsefesinden, yabancı düşüncelerden etkilenmiş ve o nedenle bozulmuştur. Ancak bu bozulma islam ulemasının taklitçiliği, islam düşüncesi üzerinde kafa yormaması nedeniyle sonraki nesillere aynen aktarılmıştır. Böylece bu taklitçilik hem bozulmayı sinesinde saklamış, hem de Müslüman bireyi kolayca İslam dışına çıkabilecek hale getirmiştir..

“Şeriatın önceki sadeliği ve makuliyeti, yaklaşık bin yıl önce âlimlerin birkaç kuşağı tarafından ortaya atılan sübjektif(öznel) çıkarımlar ormanında hemen hemen tamamıyla kaybolup gitti. Böylece çoğumuzun “islâmi” fikirler diye adlandırdığımız şey gerçekte Orta Çağlarda çok rağbette olan Yeni Eflatunculuk’tan başka bir şey değildir. Bu fikirlerin çoğu bütünüyle hatalıdır, çünkü hem etrafımızdaki dünyanın, hem de İslâmın orijinal öğretilerin hatalı ve yetersiz bir şekilde anlaşılmasına dayanmaktadırlar. Bununla beraber, böylesi hatalı fikirler “muteber” dini liderler tarafından daima el üstünde tutulmuşlar ve dolayısıyla da dini kutsalllığın halesi olmuşlardır. Başka bir ifadeyle halkın zihni, İslamın kendisiyle ilgili, trajik neticelerle dolu bu harap süreçleri eleştirmeksizin kabullenmeye alıştı. Kendi başına düşünmesi asla öğretilmemiş olan vasat Müslüman, aşırı derecede saftır. Yalancı- dini batıl inançlar ve sloganlarla kolaylıkla kandırıldığı gibi, herhangi bir mutat kişisel “kanaati” sarsılır sarsılmaz zıt aşırı uca düşmeye ve islamın prensiplerini sorgulamaya da yatkındır.”
“Bilinçli ve yaratıcı bir kabullenme olmadıkça, şeriat’ın herhangi bir şekilde kabullenilmesi gerçekten anlamlı olamaz.”

Kitabın ikinci bölümünde Esed’in , Pakistan’daki islami hayat ve islamın nasıl anlaşıldığı konularındaki görüşlerine yer veriliyor. Pakistan’daki radyo konuşmalarından aktarılan bölümlerde de, sık sık yenileşme çağrılarına rastlıyoruz.
“İlhamımızı islam’ın mesajından  almaya son verdiğimiz an, İslam hemen bir geleneğe, sadece içinde doğduğumuz ortamdaki bir tesadüfe, yalnızca bir isme dönüşür ve kendimizi bir millet olarak ve hatta bir toplum olarak  nitelendirmek için bütün gerçek sebeplerimizi kaybederiz.”

İsviçre’de Radyo Beromünster’de  “Müslümanların gözüyle İslam’ın ve Batı’nın Karşılaşması” konusunda bir konuşma yapan Esed, bu konuşmasında, İslam’ın Hıristiyan Batı dünyasından etkilenmediği, bin yıldan fazladır sürede Batı’nın İslam dünyasına hiçbir şey veremediğini öne sürer ve İslam dünyasının 19. Yüzyılın ortalarında Batının endüstriyel gücünün hızlı bir şekilde gelişmesinden sonra Batı’nın etkisi altına girmeye başladığını belirtir.
“Bin yıldan fazla bir süre boyunca, kültürel anlamda Müslümanlar “vericiler” ve Batılılar “alıcılar idi. Tarihsel olarak görüldüğü gibi sadece çok kısa bir süre önce, yani modern endüstriyel çağın başlangıcında, Müslüman dünyasından Avrupa’ya doğru akan “verme” güzergâhı, yönünü tamamıyla tersine çevirdi, öyle ki günümüzde Batı’nın aktif uçta ve Müslüman dünyasının ise pasif uçta olduğunu görürüz. ”

Batının bu süreçte İslam ve İslam dünyası üzerinde kurduğu baskı nedeniyle Müslümanların, Batıya karşı güvensiz bir duruma geldiklerini, bu güven krizinin aşılması için bilinçli hıristiyanlarla, bilinçli müslümanların işbirliği içerisine girmesi gerektiğini belirten Esed, bunun kolayca gerçekleşecek bir şey olmadığına da dikkat çeker.
“Elbetteki bu, kulağa hoş geldiği kadar kolay değildir. Yüzyıllardır devam edegelen ön yargılar ve yanlış tasavvurlardan sonra, Batılı, yürekten inanmış oldukları eski yanlış zanlardan kendilerini kurtarmayı ve İslam’a en az 800.000.000 insanın inancı olarak kesinlikle hak ettiği şekilde entelektüel ciddiyetle bakmalarını  aşırı derecede zor bir şey olarak görebilirler.”

İlerleyen bölümlerde Muhammed Esed’le daha önceleri yapılmış  ve Almanya’da kitaplaştırılmış olan bölümlere yer verilmiş. Bu bölümde  Esed, “İslam ve Kainat, Dinlerin Birbirlerine Karşı Tavırları, Din ve Hayırseverlik, Din ve Toplum” konularında kendisine yöneltilen çeşitli sorulara yanıtlar vermiş.

Son bölümde Esed’in TV konuşmaları yer alıyor.

Muhammed Esed’in görüşlerini ve islami problemlerin çözümü hakkında neler düşündüğünü anlamak isteyenler için çok yönlü bir eser. Zira Esed’in  islam konusunda farklı atmosferlerde, farklı sorular ve farklı konular karşısında verdiği cevaplar onun islamla ilgili bütünsel görüşleri hakkında fazlasıyla bilgiler sunmakta.

Semiha Kavak
HECE Dergisi Nisan 2019 






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder