1 Mayıs 2014 Perşembe

Saçmalıklar Çağı


ÇAĞIN ÇIKMAZLARINA İRONİK BİR YAKLAŞIM


Michael Foley Saçmalıklar Çağı adlı kitabında içinde bulunduğumuz tatminsizlik çağının engellenemez yükselişini güçlü tahliller ve geniş görüşler çerçevesinde değerlendirip heyecanlı, hareketli bir o kadar da eğlenceli bir üslûpla okura sunuyor.

İnsanlığın giderek artan ıstıraplarını ve tükenişlerini konu alan kitapların sayısında son zamanlarda daha da derinleşen farklı bakış açılarıyla beraber büyük bir artış gözlemlemekteyiz.

Tarih boyunca insanların peşinden koştuğu mutluluk, birçok görüş tarafından farklı tanımlarıyla bireylerin iç dünyasındaki önemini koruyarak sürükleyiciliğini devam ettiriyor. İnsanlar kendileri için biçilen genel geçer formüller çerçevesinde yaşamlarını sürdürmeye çalışıyor.

İradesinin gölgesinde yaşamaya alışan birey, önüne konulan mutluluk normlarını sorgulamaya bile gerek duymuyor artık. Zaten bunca karmaşa ve dağdağa arasında buna pek vakti de yok. Yaşamla sağladığı düzenden emin bir halde hayatını devam ettiriyor. Saçmalıklar Çağı bütün bu sıkıntıların derinlemesine irdelenerek ironik bir yaklaşımla ele alınıp değerlendirildiği bir kitap.

Kitap, basit yanıtları olmayan birçok soruyu da içeriyor: “Bu kadar ölçüsüz beklenti nereden çıktı? Başka seçenek var mı? Varsa nasıl erişilebilir? Geçmiş ve bugünün büyük zekâları işe yarar herhangi bir öğüt sunuyorlar mı? Söylediklerinde bir fikir birliği var mı? Varsa nedir ve 21.yüzyıl yaşantısına nasıl uygulanır?”

Ve, çağın sorunlarına var olan haliyle, mevcut durumu dışlamadan, reddetmeden yanıt aramanın peşine düşüyor. Batı toplumlarında eski tabular giderek yok oluyor, anonim otorite daha da anonimleşerek, aleni baskı da gittikçe yok oluyor.
Genel kabul görmüş bu fikirlere ve anlayışlara karşı çıkmanın imkansızlığından bahsediyor kitap. Fakat yaşamak için her zaman kişisel strateji geliştirmenin mecburiyeti de söz konusu bir yandan. “Kendi çözümlerini üretemeyenler başkalarınınkini kullanmak zorunda kalırlar...” diyor Foley.

Bu sanırım hepimizin ona gönülden katıldığı en önemli noktalardan biri. Elbette ‘buyrukçu’ her çağda mevcut durumunu koruyacak, mühim olan ona teslim olmamak ve yeni yeni çözümler geliştirmeye çalışmak, geliştirmekle de kalmayıp hayata geçirebilmenin yollarını aramak.

 Zorluğun reddedilişi Modern çağ insanı giderek sorumluluk kavramını yitiriyor. Sorumluluklardan kaçınıp bunu bir başkasına yüklemekle daha mutlu olunacağına dair bir düşünce eğilimi mevcut.

Yazar bugün bu düşünce eğiliminin tesiriyle insanların çeşitli danışmanlar, terapistler, yaşam koçları eşliğinde hayatlarını sürdürdüğünün, oysa kişisel sorumluluğunun kaybının çok daha fazla mutsuzluk ve depresyona yol açtığını hatta ölüm-kalım meselesi olduğunun altını çiziyor. Ardından zorluk ve anlama kavramlarının da varlıklarını yitirecek şekilde reddedildiğini öne sürüyor: “Zorluk iticileşmiştir çünkü zorluk, kendinde hak görmeyi reddeder, potansiyelin büyüsünü bozar, hareketliliği ve esnekliği sınırlar, memnuniyeti geciktirir, dikkati dikkat dağıtıcılardan başka yöne çevirir ve sorumluluk, adanma, dikkat ve düşünce ister.”

Modern hayatın olmazsa olmaz ritüelleri sonucu, tapma derecesinde öne çıkan eğilimler cesurca ortaya konuluyor kitapta. Bütün değerlerin alt üst olduğu baş döndürücü bu hız çağında düşünmeye bile vakti olmayan insanoğlunun boşlukları giderek daha da çok artıyor.

Geniş bir kaynak yelpazesine sahip bu kitap, tarihte hayata olan tutkunluklarından dolayı enkaza dönüşen birçok toplumun akıbetleri üzerinde daha iyi düşünmemizi sağlayıp, içinde bulunduğumuz çağın sorunlarıyla gereği gibi baş edebilme fırsatı yaratabilir. 

Semiha Kavak
STAR Gazete

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder