9 Mayıs 2014 Cuma

Tarihten Anadoluya Kadın Suretleri



Medeniyetlerin gelişmesinde kadınların rolünün ne derece etkin olduğuyla ilgili yeterli eserlerin bulunduğunu söyleyebilmek hayli güç. Hatta, dünya tarihinin gelişimiyle ilgili kaynaklara göz atıldığında hemen her şeyin erkeklerin eseri olduğu kanaatine hakim olmak bile mümkün.!
Bu durum İslam tarihi ile ilgili eserler için de geçerli. Oysa İslam tarihine farklı bir gözle baktığımızda kadınlarımızın tarihten günümüze birçok zaman dilimi içerisinde insanlık için birer etkin örnek şahsiyetler olduğunu görürüz.
İşte Mine Alpay Gün “Kadın Fotoğrafları”adlı eserinde bu gerçeği gözler önüne seriyor. İslamın ilk yıllarından günümüze kadar hızla bir film şeridi gibi kadınlarımızın toplumdaki öncü rollerine dikkat çekiyor.



Mine Alpay Gün, kitabı yazma serüveninin ilkokul yıllarında Varto’lu bir Anadolu kadınının okullarını ziyaretleri esnasında ona yöneltilen bakışlardaki küçümsemeden doğduğunu belirtmekte; “O,’Varto’lu kadın’ın okulumuzu ziyareti ile insanların uzaydan gelmiş bir yaratığı izler gibi ötekileştirmesine tanık oldum, farklı olana acımasızca yapılan linçe isyan ettim.”
Kitabın içeriği daha ziyade Anadolu’dan kadın fotoğrafları olarak tasarlanmış olsa da; kitapta Anadolu kadınının ruh dünyasının kökleri İslam tarihi içindeki bazı önemli kadın şahsiyetlere kadar uzatılmış ve yer yer bazı simalarla da özdeşleştirilmiş.



247 sayfa olan kitabın ilk 75 sayfası Hz.Ebubekir’in kızı Esma’yla başlayan” tarihi simalar”a ayrılmış.  İslamın vakarına sahip bir şahsiyet olan Esma, türlü çilelere göğüs gerer ve hakikat adına yanlışlara baş kaldırmaktan çekinmez; “Esma’nın devrimci ruhu, yerleşik câhilî dinin baskılarına karşı koyacak kadar büyüktür” “Halife kızı olması ve halife annesi olması, kocasının da ön planda olması ile Esma hep siyasetin içindedir.”
Siyaset yani hayatın içinde aktif şekilde bulunmak, bu alanda erkeklerden geri kalmamaya bir başka örnek ise Abbasi Halifesi Mehdi Billahı’nin eşi Hayrüzan’dır. Devleti eşi Mehdi’nin değil, onun yönettiği söylenirdi. “Devlet yönetmeyi seven bu ünlü kadın, hayır severliği ile de nam saldı.Yoksulları yedirip giydirdi. İmar işleriyle de ilgilendi. Ama asıl şöhretini siyasette duyuran Hayrüzan, Şark kadını için düşünülen ‘kafes arkasında hapis hayatı yaşar’ algısını çürüttü.”



İslamın varlık ve yayılma dönemlerinde yaşanan savaşlarda kadınların rolü ise oldukça fazladır. Rüfeyde el-Ensariyye buna en iyi örneklerden biridir. Hendek savaşında hem bir savaşçı, hem bir hemşire, doktor hem de bir başhekim gibi kurulan seyyar hastaneyi yönetmiştir.
İslamın öncü kadınları “Sadece cami, medrese, mektep, imaret, kütüphane, tekke, türbe yaptırmakla kalmayıp insanlığa âbidevî hastahaneler de armağan etmişlerdir. Değil bütün Müslüman kadınları anmak, sadece Türk topraklarında hastane kuran hanımlar için bile ciltler dolusu kitap yazmak gerekir.”

“Bir Selçuklu Prensesi olan Gevher Nesibe Hatun’un ismi, bilime yaptığı hizmetlerden ötürü taçlandırılmıştı. Dünyanın ilk tıp fakültesini kuran kişi olarak kabul ediliyordu”

Kitabında yer yer kişisel güncel yorumlara da yer veren yazar, İslam uygarlığında kadınların iktidarı arzu etmeyişinin nedenlerine farklı bir pencereden bakar; “İslam uygarlığında, kadına iktidar bırakılmadığı yargısı hakimdir. Tarih boyunca örnekleri görülse de asıl neden, o ‘meşhur hadis’ değil aslında. İktidar için erkek kardeşlerin kıran kırana kavga verdiği bir ortamda, kadınlar kenara çekilmiştir sürekli”

İslam tarihinden, Osmanlı-Türk tarihine geçildiğinde de kadınların yönetimlerde ve çeşitli sosyal alanlardaki etkinliklerinin oldukça yüksek olduğu görülür. Bunda en önemli etken kadınların dini ve ilmi eğitimlerine önem verilmesiydi. “İlber Ortaylı’nın değişiyle ulema kızlarının Osmanlı toplumundaki ortalamanın üstünde eğitim gördükleri, babaları ve kocaları tarafından şımartıldıkları anlaşılmaktadır.”
“Tahsilli Osmanlı kadınları, güzel sanatlarla özellikle şiirle ilgilenirlerdi.” Kadınların eğitimine önem konusunda en mühim örneklerden birisi de Mevlana’dır. “Mütefekkirliğinin yanısıra çevresindeki kadınlarla da ünlüdür Hz. Mevlana. Anneciği Münire Hâtun. Kızı Melike Hâtun. Bir öğrencisi gibi itina ile yetiştirdiği gelini Fatıma Hâtun. Bugün adına kitaplar yazılan Kimyâ Hâtun, Kerra Hâtun.”


Kitabın 20 sayfalık ikinci bölümünde ise  “Direnç Kaleleri” ana başlığıyla Türkiye’nin yakın tarihine damgasını vuran ve ebedi hayata göç eden İslami gayretleriyle tanınmış simalara yer verilmiş. Bu bölümün ilk iki konusu seksenli yılların en etkin mücahidesi olan Süreyya Yüksel’e ayrılmış; “O İstanbul Üniversitesi Astronomi Bölümü’nde okudu fakat örtü yasağı gelince son sınıfta bıraktı. Çağımızın âlimesi, yirmi beş yıldır Tefsir dersleri veriyordu. Haftanın altı günü doluydu.” Yakalandığı amansız hastalığa yenik düşerek 52 yaşında hayata gözlerini yuman Süreyya Yüksel, yine o yıllarda yaşanan kardeş kavgasına kurban olan kardeşi Metin Yüksel ve babası tanınmış alim Sadrettin Yüksel’in Edrnekapı’daki mezarlarına komşu olmuştu. “Günler sonra ziyaret ettiğimde, istedim ki başbaşa kalalım. Bir müddet başındaki gülde; güzel simânı görerek konuştum. Acaba duraktaki insanlar seni tanıyorlar mı, diye merak ettim. El arabasında meyve satan gence, ‘Burada kim yatıyor, biliyor musun?’ diye sordum. O bir şeyden habersiz gibi duran uhrevi safiyetindeki genç, bir melek miydi yoksa? ‘Tanımaz olur muyum, yaşayan bir evliya idi, Süreyya Abla.”

Yine bu konu başlığı altında ele alınan Rabia Hanım, Yaşar Hoca Hanım, Veliye Tur, Nurulhak Saatçioğlu da İslami camianın yakından tanıdığı ve İslami hizmetleriyle tanıdığı isimlerdi. “Eskiler; Baharla gitti gidenler, derler. Her iki baharda da insanlar daha tez ayrılır gibidir dünyadan.”
Anadolu’nun o cefakar, inançlı kadınlarından biri de Elazığlı Remziye abla; “Remziye abla bir Kur’an kursunda yatılı kalıyor, talebe okutuyor. Kur’an sofrası hep açık. Ulu kitap en yakın arkadaşı. Remziye abla çok yaşa. Bu şehrin sana ihtiyacı var.”

İslamın en önemli şehri İstanbul’un sufi kadınları da kitapta ele alınmış ve onların dini eğitim alanında gösterdiği gayretler örneklenmiş.
Mine Alpay Gün, kitabın yarısından sonrasını ise Anadolu’nun içinde bulunduğu toplumsal manzaraya ayırmış.
Yoksulluk, bu yoksulluğa rağmen dik durma gayreti içerisindeki Anadolu insanının geleceğinin örülmesinde kadınlarımızın yaşadıkları, çektiği çileler, karşılaştıkları sorunlar kesitler sunulmuş okuyucuya.
Yer yer gezi ve anıların da yer aldığı bu bölümde, yazar kendi hayat hikayesinden kesitler de sunmakta. “Anneciğim Rabb’ine kavuştu... Annem; arkadaşım, sırdaşım, en yakın dostumdu. Saaatlerce konuşur, güler, sohbet ederdik.”

Kitabın son bölümlerinde ise terörün yüzü, Doğu’nun makus talihi, parçalanmış aileler, evlatlarını kaybetmiş anaların acıları, ocaklara düşen yangın dramatik bir uslûpla dile getirilmekte.
Mine Alpay Gün’ün kitabı farklı anlatım tarzı ve farklı konularıyla elden bırakamayacağınız bir eser. Okuyucuyu bir baştan bir başa bir roman, bir hikaye sıcaklığında sarıp sürükleyen bu eser, yazarın diğer kitaplarının çıktığı Beyan yayınlarının 545.kitabı olarak basılmış.

Semiha Kavak
Star Gazete-Kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder