5 Haziran 2014 Perşembe

Çağın Aydınlık Yüzü


RASİM ÖZDENÖREN’İN TÜRKİYE,  İSLAM DÜNYASI VE
DÜNYANIN GELECEĞİNE DAİR GÖRÜŞLERİ

Düşünce dünyasının önde gelen fikir adamlarından Rasim Özdenören, müslüman Türk toplumuna seviyeli bir sorgulama istidatı kazandırabilmek adına uluslararası çapta emek veren ve müslüman dünyayı ilgilendiren çalışmalarıyla öne çıkan bir aydınımızdır.

Özdenören, çevresi, ülkesi ve dünya ile olan iletişimini hiçbir zaman koparmamış, inzivaya çekilmemiş, sırça köşküne sığınmamış bir aydındır. Onun her zaman, dünyanın hali pür melali için söyleyecek sözü, haykıracak ideali ve savunacak davası olmuştur. Bunu da daha çok  edebiyat ve düşünce dünyasına kattığı  kitapları, yazıları, hikayeleri ve denemeleriyle dile getirmiş, aktif bir kalem olarak inançlı bir insanın çevresi ile olan güçlü bağlarını ortaya koymayı başarmıştır.

Özdenören, müslüman dünyayla ilgili görüşlerinde, öncelikle İslam'ın kendi hedefini ve amacını kendisinin belirlediğini söyler. İslam dünyasının temel düşünce sorunlarına değinirken, Mehmet Akif'ten, Muhammed Abduh'a Müslüman Kardeşler'e kadar varan bir eleştiri dili ortaya koymuştur. Samimiyetin ve rızanın gerçek İslam algısı ile ortaya konulabileceğini söyleyen Özdenören, İslam'a ait kavramların içinin boşaltıldığını, vahyin kaynağından uzaklaşıldığını ve yamalı ideolojilere kurban giden yönetimlerin  müslüman samimi halkı kendi çıkarları için kandırdığından bahseder. Daha çok, problemlerin tesbiti, kaynağı ve çözüm yolları üzerinden bir yol takibeder.

İslam'ın gereği gibi yaşanabilmesinin ancak gerçek kavramlarının hayata geçirilmesiyle mümkün olabileceğini belirtir. Batı’dan alınan diğer kavramlar gibi demokrasi, laiklik ve benzeri kavramların Türkiye’de ideolojik birer algıya dönüştüğünü belirtir.

Özdenören’e göre; Batı hıristiyan toplumlarının modern kavramlarla kendilerine kurdukları yönetim şekli, sınıfçı, sömürgeci, ırkçı ve ayrılıkçı yapısıyla islami yönetim şeklinden tamamen uzak bir yapıya sahiptir. Bu durum, aynı zamanda bütün karmaşanın da nedenidir. Bir düşünce adamı oluşunu edebi alandaki hassasiyetleri ile taçlandıran Özdenören'in, kavramların yeri, kökeni ve derinlikleri üzerinde bu denli hassas olmasının nedeni, kavramların yolaçtıkları yanlış hayat algıları oluşudur.
Yanlış hayat algısı, ne İslam'ın ne de başka bir düşünce dünyasının doğru anlaşılmasına olanak sağlar. Bu ise, tamamen yanlış atılan temellerin üzerinde yükselen bir hayat tarzı demektir ki Özdenören, kitaplarının tamamına yakınında bu tür çelişkilerden bahsetmektedir. Dünyanın geleceği konusunda çizdiği karamsar tablonun, verdiği sağlam referans ile hayat bulacağını, dirileceğini ve hastalıklarından kurtulacağını ifade eder.

Özdenören, dünyanın geleceğine dair düşüncelerini açıklarken öncelikle kavramların yerli yerine oturtulması üzerinde durur. Demokrasi, laiklik, eşitlik adalet gibi kavramların bizde, Batı’daki gibi yorumlanmadığını söyler. Mesela din otoritesi olan kiliseyle, devlet otoritesinin ayrılmasının Batı’da laiklik kavramıyla karşılığını bulduğunu, oysa Türkiye’de din ile devlet ayrışması şeklinde zuhur ettiğini belirtir.
Aynı şekilde, Fransız İhtilali’nin ürettiği kavramlardan bahsederken de, adalet, müsavat, hürriyet, uhuvvet gibi kavramların İslam'daki karşılığı ile Fransız İhtilali ve Batılı anlamdaki karşılığının içerik bakımından büyük farkları olduğunu belirtir. Türkiye’de bugün gelinen noktanın, o günkü kavramların doğru düzgün bir şekilde ele alınmamasından kaynaklandığını söyler.

Siyasal fikirlerinde 'radikal' Özdenören'i bulmak mümkündür. Özellikle siyasi partiler konusunda hem dünyada hem İslam coğrafyasında hem de ülkemizde varolan yapıyı eleştirirken, referansların doğru alınmasından yanadır. Özdenören için tek referans İslam ve onun öğretileridir. Türkiye’deki siyasî partilerin mecliste kendi gruplarıyla yer alırken her ne kadar sınıfçı bir yapıdan uzak bir tablo sergilermiş gibi görünseler de bunun inandırıcı olmadığını söyler. Partilerin bütünleştiren değil aksine bölen bir yapı arzettiklerini ifade eder.

İslamın önünün demokrasi ile açılacağı yanılgısına düşüldüğünü belirten Özdenören, halen mevcut anayasal düzenin antidemokratik olarak düzenlendiği için demokrasi ile uyuşan hiçbir yanının olmadığını vurgular.

Türkiye’de laik sistem içinde İslamî alt yapının tamamen sakat bir gidişat arzettiğini, sistemin dayattığı şeklin insanların özgürlüğünü kısıtlayıcı bir işleyişle sürdüğünü, demokrasi ile İslam arasında bir temas noktasının bulunmadığına işaret eder.  Hatta diğer Batı kavramlarıyla da temas noktasının bulunmadığını söyler. İslamda var olan tecdit kavramının her zaman kişileri özeleştiriyle birlikte yenilenmeye açık hale getireceğini,  fakat demokraside bunun bir yere kadar olduğunu belirtir.

İçtihadî olmanın önemine değinen Özdenören, ümmet olma yönünde değişik fikirler sunulmasından yanadır. Bugün dünyada gerçekten Allah’ın istediği gibi islami bir düzenin hüküm sürdüğü bir ülke bulunmadığını belirtirken, İslam ülkesi olarak isimlendirilen hiçbir ülkenin yönetiminin bu hassasiyeti göstermediğine vurgu yapar.
Bugün, modern dünyanın 'radikal' diyebileceği bu fikirler, Özdenören için hayatidir ve dünyanın gidişatı da bu fikirlerin yerli yerine oturmasına bağlıdır.

Dünyanın gidişatı ile ilgili olarak daha çok 'tesbit' düzeyinde görüşlerini açıklayan Özdenören, Batı’nın gidişatı konusunda daha da umutsuzdur. 70’li yılların başında Amerika’ya giden Özdenören oradaki hayat tarzının servet, fuhuş ve israf üzerine kurulu olduğunu, özgürlüğün bir insani gereklilik değil de insanın hayvani yanının sınırsızca kullanılması olarak algılandığını görür. Yalnızca görünenden ibaret olan bu özgürlük kavramı Batı için bir yıkımı da beraberinde getirecektir. Gördüğü bu hastalıklı yapının, İslam'ın temel değerlerinden uzak oluşla yakından ilintili olduğunu savunan Özdenören,  yukarıda değinildiği gibi aslında bütün bir insanlığın bu ulvi sese muhtaç olduğu üzerinde ısrarlıdır.

Özdenören, Batı’nın islami düşünüşe uygun ele aldığı her bilgi ve yöntemi profanlaştırdığını, içi boş kalıplar halinde dünyevi bir anlayışla doldurulduğunu, mutlak bilginin Batı’da ve Doğu’da layıkıyla değerlendirilmediğini söyler.
Batının bu handikapının, İslam düşüncesine olan uzaklığından kaynaklandığını belirtir.

Türkiye’nin geleceği için yasal partilerin İslam'ı öne sürerek bir birlik ve beraberlikten söz ettiklerini, oysa bunun yalnızca sözden ibaret olduğunu, yine mevcut düzeni devam ettirici yönde bir çalışmaya gidileceğinin altını çizer. Özdenören bir röportajında; 1972’de Milli Selamet Partisi’nin kurulması aşamalarında yakın arkadaş grubu olan Nuri Pakdil, Erdem Bayazıt, Akif İnan, Alaaeddin Özdenören, Mustafa Yazgan, Bahri Zengin, Cevat Ayhan, Kahraman Emmioğlu, Nazif Gürdoğan, Musa Çağıl gibi isimlerle istişarelerde bulunulduğunu söyler ve bu siyasal yapıya esaslı itirazlarda bulunur: “Kurulacak olan bu partinin nihai hedefi nedir? Verilen cevap: Nihai hedef elbette ki İslam’dır. Şahıs isimleri vermiyorum, aşağı yukarı kişiler belli… Dedim ki o zaman böyle bir parti kurulduğu takdirde; bir, Müslümanlar kendileriyle çelişkiye düşmüş olurlar. İki, alelumum Müslümanları da aldatmış olurlar.”
Bu çelişkinin sebebini; kurulan partinin hedefi İslam gösterdiğini, fakat mevcut anayasal düzenin ilkeleriyle hareket etmekle yükümlü olduğunu, bu yüzden söyledikleriyle yaptıklarının birbirini tutmadığını belirtir. İkinci çelişki daha fazla vebal taşıyan bir çelişkidir, Türkiye müslümanları dünya müslümanlarına örnek teşkil etmeleri bakımından bütün hareketlerinden sorumludurlar.

Müslüman aydınların birbirine güvenemeyip, harekete geçememelerinin sebebi olarak 40’lı yılların etkisinin hala üzerlerinden gitmemesine bağlayan Özdenören,  örgütsüzlüğün de buna sebebiyet verdiğini söyler. Müslümanların örgütlü yapısının güçlü bir iradeyi de beraberinde getireceği konusunda ısrarlıdır.

Günümüz İslam dünyasında materyalist bir anlayışın hakim olduğunu, asr-ı saadet müslümanlarının en kötü şartlarda dahi çaba göstermenin yolunu aradıklarını, günümüz müslümanlarının ise olaylar karşısındaki tavrı ile onların tavrı arasındaki farkın büyüklüğüne işaret eder. Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu Mekkî sürece benzeten Özdenören, bunun iyi algılanması için meselelere uç noktalarda bakılması gerektiğini söyler. Uzlaşılamayan gerekçelerin mevcut işleyişe göre değerlendirildiğini söyler.
Mesela başörtüsü gerekçesinin insan haklarına dayandırılarak açıklanmaya kalkışılmasının yanlışlığından bahseden Özdenören örtünün İslam'ın emri olduğunu ve insan hakları için örtünülmediğini söyler. Bu yüzden dinî bir emrin, ilahî  olmayan bir mercide çözümünün aranmasının tamamen yanlış bir yöntem olduğunu belirtir. Ve hatta islamın içinde böyle bir emrin olmadığına dair çözümlerin dayatılarak, insanları buna inandırmaya çalıştıklarını bunun da ayrı bir garabet olduğunu söyler.

1979’da Akıncılar Dergisi'nde çağlarüstü bir nizam olarak İslam'ı gören Sadık Albayrak, Arif Altunbaş, Zeki Can, Akif İnan’la birlikte Rasim Özdenören de bulunur. Dergi, dünya müslümanlarına ve islamî hareketlere yer veren bir içeriğe sahiptir. Dünya müslümanlarının sorunlarını, dertlerini, modern dünya karşısındaki duruşlarını ve sorunlar karşısında ürettikleri çözümleri sorgular. Özdenören'in İslam ülkeleri ile ilgili kuşatıcı tahlillerinin olduğu yazılarla da okuyucusuna ulaşır. Özdenören, dünyanın geleceğinin müslümanların geleceğine bağlı olduğunu, müslümanların ise ilahi vahye sırt çevirmelerinden dolayı bir türlü bellerini doğrultamadıklarını ifade ettiği yazılarında, referans olarak bütün dünyanın kurtuluşu için İslam'ı gösterir.

Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler, isimli kitabında çağımız müslümanlarının aslolan problem alanlarının ne olduğuyla ilgili fikirler ortaya koyan Özdenören, dünyanın geleceğine ilişkin tesbitlerinde karamsar tablolar çizse de her zaman tek bir adrese vurgu yapar. Adres bellidir ve her insanın mutluluğu İslam'dadır.

Özdenören, özellikle 2000 yılından sonra yalnız Türkiye’de değil bütün dünyada dinî bir yükseliş olduğunu, yapılan kamuoyu yoklamalarında insanların daha muhafazakar bir dünya istedikleri yönündeki çıkarımları olumlu bulur. Bu çıkarımları tahlil ederken, insanlığın 'izm'lerle yıldızının bir türlü barışmadığını, insanların kendi fıtratlarını aradıklarını ve bütün beşeri sistem arayışlarından yorgun düştüklerini ifade eder. Özellikle 90'lardan sonra ideolojilerin çökmesiyle insanların büyük bir boşluğa sürüklendiklerini kaydeden Özdenören, insanların yeniden arayış içine girdiklerine vurgu yapar.

Özdenören'in, dünyanın geleceğine, İslam ülkelerine ve üzerinde yaşadığı topraklara dair düşüncelerinin temelini oluşturan İslam referansı, onun bütün eserlerine yansımış ve bireysel plandan başlamak üzere, toplumsal alanlarda da bu referansın sağlam ilkeleri ile güçlü bir gelecek kurulması projesi çizilmiştir. Bu konuda her aydın düşünce adamının sorumluluk yüklenmesi gerektiğini savunmuş ve kendisi de bu konuda üzerine düşen sorumluluğu üstlenmiştir.


Semiha Kavak 
Hece Dergisi 2011
Rasim Özdenören Özel Sayısı


1 yorum: