İmge, felsefeye ait
olan bir terimdir. Felsefede imge “duyulur bir kaynaktan gelen her tasarım” anlamına
gelir. (Orhan Hançerlioğlu, Felsefe Ansiklopedisi Kavramlar ve Akımlar 1977) Psikolojide,
“duyu organlarının dıştan algıladığı bir nesnenin bilince yansıyan benzeri;
duyusal bir uyaran söz konusu olmaksızın bilinçte beliren nesne ve olaylar”
olarak tanımlanan imge; edebiyatta, “anlatılmak isteneni daha canlı, daha
duyulur biçimde anlatmak için onunla başka şeyler arasında bağlantı kurarak
tasarlanan yeni biçimler” (A.Özkırımlı); olarak tanımlanmakta.
Zihinde
bir tasavvur biçimi olan imge; şiirde anlama ulaşma yolunu daha canlı ve
görünür hale getiren, anlamla gerçek nesneler arasında ilinti kurarak zihindeki
derinliği aktif kılmanın, sonsuz bir anlatımı dışa vurmanın biçimidir.
Aslında şiirde imge kadar şiirin
kendisi de dil üzerinden özel bir anlam yaratma sanatıdır. Michael Riffater, “Şiir
dildir, ama gündelik konuşmanın sürekli üretmediği etkiler üreten bir dildir”
der şiir için.
İsmet Özel ise; “İnsanoğlunun en
sahici dili şiirdir ve insan en soyutlanmış ve fakat en somut görünümüyle şiir
çerçevesi içerisinde belirginleşir. Şiirin nesneler dünyasındaki çok renkli, çok
biçimli yüzünün merkezinde ‘beşeri olan’ bulunur. Dolayısıyla beşeri olanın
soyut ifadesinin yoğunca gerekli olduğu her yerde şiir kelimesi insanların
yardımına koşmuştur.” der, şiir için. (Şiir Okuma Kılavuzu. s.30-38)
Şiirin kullandığı asıl madde
insan yaşantısı ve onun ilintilerine dayalı olduğu için bu yaşantıyı
şiirleştirmek işinde imge etkin rol alır. Şair, imge yoluyla kullandığı
sözcüklerle algıların zihindeki bazı resimlerle eşleşmesini sağlar. Bunu
başarabilen bir imgeye de biz iyi imge diyebiliriz. Örneğin; “Aynalar” şiirinde Necip Fazıl yaşlanmayı
imgeleriyle şöyle dile getirir;
Aynalar, bakmayın yüzüme dik dik;
İşte yakalandık, kelepçelendik!
Çıktınız umulmaz anda karşıma,
Başımın tokmağı indi başıma.
Üstad imge’lerle ördüğü bu şiirin
son dörtlüğünde de şöyle der;
Çıkamam, aynalar, aynalar zindan.
Bakamam, aynada, aynada vicdan;
Beni beklemeyin, o bir hevesti;
Gelemem, aynalar yolumu kesti.
Şimdi burada şair aynaların dik
dik kendine baktığını söyleyerek güzelliğinin kaybolduğunu imgelerle vurguluyor
ve bunun anlaşılmaz bir şekilde önüne çıkarak kendisine ağır bir darbe
vurduğunu belirtiyor.
Son dörtlüğünde de gençken
kendisinden beklenenleri artık bugün yapmasının mümkün olmadığını, bu yönde
kendisinden beklentileri olanların beklentilerinin boşa çıkacağını, gençlik
şeylerinin sadece bir heves olduğunu vurguluyor.
Şiirde imgenin
temel olarak iki boyutu vardır. Bunlardan birincisi dilsel niteliklidir ve
şiirin içinde yer alan dize veya dizelerde iki ya da daha çok sözcük
arasında, somut-soyut, bileşimlere dayalı bir ilintiyle, örnekseme (analoji)
yapılmasıyla oluşturulur. Şiirde imgenin ikinci boyutu dilsel
nitelikli dizelerin algılanmasından sonra bilinçte oluşan düşsel yapıdır ki okur,
imgeyi anlamlandırırken imgenin düşsel karşılığını da zihninde üretmeye
başlar.
“Gün kısalıyor, körlük başlıyor
şimdi
silinmiş düşlerin sevgilisiyim
şimdi.”
diyen Radovan Pavlovski, dizelerinde
imgelerle kendine ait bir gerçeklik kurar. Bu dize de kullandığı “günün
kısalması”, “körlüğün başlaması”, “silinmiş düşlerin sevgilisi” bir umutsuz
sevgiliyi dile getirmektedir. Şimdi Pavlovski, bunları imge dışında bu kadar
güzel neyle anlatabilirdi? İşte imge var olan sözcüklere giydirdiği yeni
giysilerle somut bir gerçeği soyut sözcüklerle yeniden somutlaştırıyor.
Şiirde “imgelem ve düşlem koşullandırılmış yaşamdan olduğu kadar, biçem ve izlekleri yasallaştırılmış bir yazından da kurtulmanın olanaklarını açar.” Ahmet Oktay (Yazın, İletişim, İdeoloji s.112 ) Böylece şair başka yolla anlatamayacağı kendine ait bir gerçekliği imgelerin gücüyle anlatır.
“İmge, farklı gerçeklik
kategorileri arasında yaşar; bir ayağı soyuta bir ayağı somutta durur; bir
yanıyla kurmaca, dünyanın malıdır. Amacı, bu farklı düzlemleri birbirine
yaklaştırmak, birbirinin içinde eritmek, onlardan yeni bir dünya yaratmaktır.”
(Yıldız Ecevit, Türk Romanında Postmodernist Açılımlar)
İmge, aynadaki resmi andırır;
asıl olan ne üzerindeki görüntüdür ne de aynanın kendisi. Görüntünün varlığının
ortaya çıkmasını sağlar ayna. Yani resmin varlığının hissedilmesi ancak ayna
sayesindedir. Resim ve ayna yeni bir gerçeklik sunar bize.
İmge, şiir dilinin araçlarından
biri olarak, şiirin oluşmasında önemli işleve sahiptir. Şairler, duyular
alanına girmeyen gerçeklikleri imge yoluyla somutlaştırarak şiirlerin gücünü
artırırlar. İmge, o nedenle, şiirin ‘us’ dışından ilerleyen bir gücüdür adeta.
Şiirde kendi gerçekliğini kurarak, kendisiyle birlikte, daha önce var olmayan
bir şey olarak ortaya çıkar. Bu başlı başına yeni bir gerçekliktir. Sanatın
diğer dallarında olduğu gibi şiir sanatında da şair bu gerçekliği kendi
bilincinde yaratır. Bu gerçeklikler üzerinden şiirini besler. Örneğin;”Yıldızlar
uçup gidiyordu, akan gökyüzünden” diye kurduğumuz bir dizede biz dışsal
gerçekliğe aykırı bir şey söylemiş oluruz ama şiirde burada kullanılan ‘uçup
giden yıldız’ ‘akan gökyüzü’ bir sevinç ya da derin bir üzüntü halinde
gökyüzüne bakan birisinin duygu ve düşüncelerini yansıtan bir gerçeklik sunar
bize.
“Hep koşarmış şehirlerin demir dağlarına
Uyuyunca toprak beşiğinde
Sahipsiz kalan
Ellerimizden kayan
Aydınlık günlerimiz”
Şiirlerinde imgeye en sık başvuran
şairlerden biri olan Cahit Zarifoğlu bu dizelerinde."toprak beşikle"
sosyal yaşamdan, insanlardan bahsediyor ve sosyal yaşam dinginleştiğinde boşta
kalan ellerimizin yani bizim biraz uzağımızdaki dünyanın bizi güzel anlardan
zorla çekip çıkarmak istediğine vurgu yapar ve güzel günleri yakalamak için
koşan insanın önündeki engellere vurgu yapar imgeleriyle.
Bir başka şiirinde de;
“çıkıyor gibiydi sanki sesleri
Kaya döşeli ağızlarından
devlerin” diyen Zarifoğlu bir yolculuk masalında yüksek kayalarla insanların
anlık ilişkisine gel-git ine dikkat kestiriyordu okuyucuyu.
Şiirin kalelerinden biri olan Jacoues
Prevert de bir şiirinde şöyle der;
“uyudum mu açıyorum gözlerimi
bahçelerinde uykunun
tutunuyoruz eli elimde
yeşilinde
sonsuzun
dolaştırıyor beni uzun
boylu güzel şeyler göstermeye” (Ay
Operası)
Prevert “uykuda gözü açmak” gibi
bir deyimle sevgilisiyle uykuda buluştuğunu, onunla el ele sonsuz yeşillerde
gezindiğini ve sevgilisinin ona uçsuz bucaksız güzellikler göstermek istediğini
vurgulamak ister bu dizelerinde. Burada uyku-rüya gerçekliğinden yola çıkarak
rüya soyutluğundan, somut olan sevgiliye, oradan da hayal dünyasına yol alır. Ve
böylece sevgilisine olan derin özlemi, onunla buluşma isteğini gerçekçi kılar.
İmge için çıkış noktası açısından
belirli modern ayrımlar yapılabilir. Örneğin şizofren imge ve sanatsal imge
betimlemeleri modern şiirin tanımlamalarında kullanılır hale gelmiştir.
Şizofren imge, dışsal kaynaklı ve bireysel dert tasa ve çelişkileri dışavurumda
kullanılan imgedir. Böyle bir imgeyi algılayabilmenin yolu o kişinin yaşamına
inmektir ancak. Bu tür imge, kişinin kendi durumundan ortaya çıkar ama ortaya
çıkan şeylerde kişinin kendi içsel durumlarıyla birlikte, başkalarının
kendisine dıştan uyguladığı edimler vardır.
İmge işlevi açısından bazen
simgeyle (sembol) de karıştırılır. İmge ile simge (sembol) arasında belirgin
bir fark mevcuttur. Simge, bir sözcüğü bir başka sözcüğe taşımak durumudur.
Yani bir nevi saklanması gereken bir sözcüğün bir başka sözcük kullanılarak
perdelenmesi durumu veya tercih edilen bir şeyin; bir başka tercih edilen’le
birlenmesi durumudur. Örneğin metafizik şiirde “deniz” ruhun sonsuzluğa varmayı
amaçladığı “tanrısal evren”i simgeler. Yine sık kullanılan “ayna” ilahi aşkın
gerçekleştiği gönüldür. “Billur avize” bir simge olarak somuttan soyuta
içselleştirilmiş “zaman”dır.
İmge’de ise semboller yerine,
kişisel kendi deneyimler ya da canlandırmalar sonucu ortaya çıkan bir tür
duygunun dışa vurumu söz konusudur.
Bazı şiirlerde imge hem şairin kendi
deneyimini ve iç dünyasını hem de “öteki”nin duygu ve düşüncelerine yönelir.
“Susarak anlattım bütün gizliyi
Sakladım duygumu ben konuşarak
Bir acı tarlası sessiz yüzünde
Aşkı yürürlüğe koyma savaşı”
Akif İnan “Zaman” adlı bu şiirinde her
dizesinde var ettiği imgelerle hem kendinin yaşamakta olduğunu anlatır, hem de
“öteki”nin içinde bulunduğu olası durumları imgelerle ortaya koymaya çalışır. Bir
başka şiirinde de;
“Soyundum çileye dönmemesine
Bilendim ışıktan gözyaşlarıyla
Acılar umudu buldurur bize
Bir zırha büründüm bu çağa karşı
Edep senin sabır benim derimdir
Askerler üretir sessiz ve derin”
diyerek, yine bu doğrultuda
örnekler sunar.
Burada şair çıktığı kutlu
yolculukta kararlı olduğunu, içinde bulunduğu çağın ne derece zorlu olduğunu
bildiğini belirterek, kendini çağın bu sorunlarına karşı hazır hale getirdiğini
vurgulamaktadır.
Kendisini ve bağlı olduğunu
imgelerle tarif eden İnan, kimsenin dikkatini çekmeyen bir atmosfer içinde
çağın kötülüklerine karşı yapılan olumlu yönelişlere dikkat çeker.
“Sen esirliğim ve hürriyetimsin
Sen çıplak bir yaz gecesi gibi
yanan etimsin.”
Dizelerinde de Nâzım Hikmet
sevgilisinin kendisinde yarattığı etkiyi simgelerle dile getirmekte, kendinin
içinde bulunduğu durumu sevgiliyle bütünleştirmektedir. Bütün acılarının
kaynağına sevgilisine olan aşkı yerleştirir bu dizelerinde.
Bazı şiirlerde imge ve simge iç
içe geçmiş durumdadır.
“İstanbul bir denizdir lâle gemileriyle
taşınan
Savaşlara, üzüntüye ve çocuklara
taşınan,
Silahlara sandıklara
saklandıkları evlere,
Ve insanlara, açıkça yaralanan;
İstanbul bir sudur akşamların
aradığı”
Ülkü Tamer’in “İstanbul” başlıklı
şiirinin dizelerinde kullandığı İstanbul, lâle, çocuk sözcükleri eskiyi
çağrıştıran birer simge, su temizleyici ve arındırıcı özelliğiyle dinginliği çağrıştıran
imgedir. Üzüntü ve çocuk birlikte yan yana düşünülmeyecek iki zıt kavram gibi
görünse de şair bu dizelerinde birbirinin dramatik karşıtlığından beslenen bir
kurguyu tercih etmiştir.
Şiirde imge, her ne kadar şairin
bilinciyle örülmüş ‘us’ dışı bir söylem olarak ortaya çıksa da; şiirle var
ettiği gerçeklik onu us’sal bir duruma sokar. Sonuçta us’la iç içe geçmiş
mantık-duygu birlikteliği oluşur. Eğer, şiirde imge, mantığa dayanmıyor bir
gerçeklikten gücünü almıyor veya bir gerçekliğe yaklaşarak örülmüyorsa ortaya
çıkan şey şiir olmaz.
Wellek; imgenin şiirdeki yerini
belirlerken,“Bir şiir konu veya tema bakımından değil de, nasıl bir söyleyişe
sahip olduğu açısından irdelendiğinde istiare, sembol ve mitle birlikte şiirin
merkezî yapısını kuran dört temel öğeden birisini de imge oluşturmaktadır.”der.
Şiirsel imge şiirin gücünü
artıran bir öğe olarak önümüze çıkarken onu düşünsel imge gibi göremeyiz. Çünkü
şiirsel imge bir somutlandırma aracıyken, düşünsel imge bir soyutlandırma
aracıdır.
“Sevgililerinize de
Verin bunu oğullarım
Buğday şiirle yetişti
alınteri bağlamında”
diyen Nuri Pakdil, şiire
yüklediği imgesel anlamla onu başağa yani insanı var eden üretime denk tutuyor.
Bunun nesilden nesile anlatılması gereken bir gerçek olduğunu vurgulayan Pakdil,
bu şiirinde imgelerle bir düşünce aktarımında bulunuyor.
Düşünsel imgeler bir benzeştirme
olarak us dünyamızda yerini alırken, şiirsel imge somut benzeştirmelerden
uzaklaşarak ötelerden bir gerçeklik çağrışımı yaptırır ve bir somutluk üretir.
Örneğin; dünyanın biçimini topa benzettiğimizde bu bir düşünsel imgedir, dünya
yerine topu kullanarak bir düşünsel çağrışım yapmış oluruz, ancak bu imgeyi
alarak salt şekliyle şiir için kullanamayız. Eğer dünya’yı çağrıştıracak bir
şiirsel imge kullanmak isteseydik, “havası iniyordu dünyanın” diyebilirdik. Burada
kullandığımız “havası inme” imgesi bize, dünyanın yavaş yavaş yaşanmaz hale
geldiğini, cazibiyetini kaybettiğini anlatmış olan bir gerçeklik sunardı.
Şiirsel imge “benzeştirme” ve
“eğretileme” de değildir. Bunlar daha dar kalıplı anlatımlar olduğu gibi, daha
mekanik imkânlar sunarlar şiire. Şiirsel imgenin bunlara ihtiyacından
bahsetmekten daha çok, benzeştirme ve eğretilemenin imge üzerinden ifade
edilmesi söz konusudur. Çünkü yalnızca bir şiirsel imge üzerinden bile şiiri
var etmek mümkündür.
Şiirsel imge ile absürd söylem
arasında bağ kuranlar da bir başka yanlışlık içindedirler. Mantıktan
soyutlanmış bir duyguyla şiirsel imge’ye ulaşılamayacağı gibi, duygudan
soyutlanmış bir mantıkla da şiirsel imge’ye ulaşılamaz. Şiirde imge, soyuttan
yola çıkarak kendi gerçekliğine dayalı yeni bir varlık oluştururken,”saçma” her
hangi bir mantığa dayanmaz.
Şiirde sembol gibi alegori (yerine)
de imgeye yakın kullanıma sahiptir. Şiirde sembol(simge) nesnel gerçekliği
görüngülerle somutlaştırmak amacıyla kullanılan bir araç olduğu için bir çeşit
imgedir. Ancak, şiirde sembol doğrudan bir gerçeklik oluşturmak yerine
benzeştirme metoduna daha yakındır. Genel anlamda sembol, kendi başına bağımsız
bir benzeştirmeden yola çıkmakta, sonra çağrışım üzerinden bir tarz
oluşturmaktadır.
Şiirde alegori ise görüngelerle
bir gerçeklik oluşturması nedeniyle bir imgedir. Alegori asıl nesne ya da
ilişkinin karşılığında başka bir nesne koyarak kendine ait yeni bir görünge
oluşturur. Alegori sembolden farklı olarak benzetme ve eğretileme gibi
ussallığa dayalı bir dil oluşturur ama bu dil şiirden daha çok masal türünde
işlerlik sağlar. “Kral aslan, aptal karga” gibi nitelendirmeler alegoriye uygun
nitelendirmeler olup, bir tür masalımsı imgelerdir. Alegori o nedenle daha çok
mitolojilerde kullanılmaktadır.
Son olarak şunu söyleyebiliriz; Şiirde
imge vazgeçilemez bir gerçekliktir. Her kim ki şiirlerini geniş imgelerle kurma
yetisine sahiptir; o, dile hâkim, yetkin bir şairdir.
“İmgelem gücünün gelişmesi
toplumsal değişime bağlıdır; onlar karşılıklı olarak zorunlu kılarlar
birbirlerini. Dünyayı imgelem değiştirir. İmgelemsiz şair, imgelemsiz kaşif,
mucit ve hatta devlet adamından çok daha fazla değil artık. Bu dünyanın
kraliçesi imgelem, ilerlemenin annesidir” (Paul Eluard-Ozan ve Gölgesi-Bugün
Şiir. s.141)
İlhan Berk’in imge üzerine yazmış
olduğu aforizmaları aktararak kapatalım konumuzu:
İmge sözsel olanı duymaz.
Bir dolaylı yollar yolcusu.
İmgeler düşüncenin olduğu yerde
susmayı yeğlerler.
Görünmeze doğrudur çünkü
imgelerin yolculuğu.
Varlığın gölgesi mi diyordu
Levinas?
Elma dediğimde usumda kalandır
imge.
Gündelik, verili dile arkasını
döner.
Anlamı bilmez imge.
Niçin bilsin.
İmadır imge.
Şiirde her şeydir.
Semiha KAVAK
Temrin Dergisi
resim magritte olmalı. hançerlioğlu'nun o serisi müthiş di mi. hızlı bi okudum.yine gelirim sonra. ağır konu ha :)
YanıtlaSil