26 Haziran 2014 Perşembe

ŞİİRDE İMGE GERÇEKLİĞİ


İmge, felsefeye ait olan bir terimdir. Felsefede imge “duyulur bir kaynaktan gelen her tasarım” anlamına gelir. (Orhan Hançerlioğlu, Felsefe Ansiklopedisi Kavramlar ve Akımlar 1977) Psikolojide, “duyu organlarının dıştan algıladığı bir nesnenin bilince yansıyan benzeri; duyusal bir uyaran söz konusu olmaksızın bilinçte beliren nesne ve olaylar” olarak tanımlanan imge; edebiyatta, “anlatılmak isteneni daha canlı, daha duyulur biçimde anlatmak için onunla başka şeyler arasında bağlantı kurarak tasarlanan yeni biçimler” (A.Özkırımlı); olarak tanımlanmakta. 

Zihinde bir tasavvur biçimi olan imge; şiirde anlama ulaşma yolunu daha canlı ve görünür hale getiren, anlamla gerçek nesneler arasında ilinti kurarak zihindeki derinliği aktif kılmanın, sonsuz bir anlatımı dışa vurmanın biçimidir. 
Aslında şiirde imge kadar şiirin kendisi de dil üzerinden özel bir anlam yaratma sanatıdır. Michael Riffater, “Şiir dildir, ama gündelik konuşmanın sürekli üretmediği etkiler üreten bir dildir” der şiir için.

İsmet Özel ise; “İnsanoğlunun en sahici dili şiirdir ve insan en soyutlanmış ve fakat en somut görünümüyle şiir çerçevesi içerisinde belirginleşir. Şiirin nesneler dünyasındaki çok renkli, çok biçimli yüzünün merkezinde ‘beşeri olan’ bulunur. Dolayısıyla beşeri olanın soyut ifadesinin yoğunca gerekli olduğu her yerde şiir kelimesi insanların yardımına koşmuştur.” der, şiir için. (Şiir Okuma Kılavuzu. s.30-38)

Şiirin kullandığı asıl madde insan yaşantısı ve onun ilintilerine dayalı olduğu için bu yaşantıyı şiirleştirmek işinde imge etkin rol alır. Şair, imge yoluyla kullandığı sözcüklerle algıların zihindeki bazı resimlerle eşleşmesini sağlar. Bunu başarabilen bir imgeye de biz iyi imge diyebiliriz. Örneğin;  “Aynalar” şiirinde Necip Fazıl yaşlanmayı imgeleriyle şöyle dile getirir;

Aynalar, bakmayın yüzüme dik dik;
İşte yakalandık, kelepçelendik!
Çıktınız umulmaz anda karşıma,
Başımın tokmağı indi başıma.

Üstad imge’lerle ördüğü bu şiirin son dörtlüğünde de şöyle der;

Çıkamam, aynalar, aynalar zindan.
Bakamam, aynada, aynada vicdan;
Beni beklemeyin, o bir hevesti;
Gelemem, aynalar yolumu kesti.

Şimdi burada şair aynaların dik dik kendine baktığını söyleyerek güzelliğinin kaybolduğunu imgelerle vurguluyor ve bunun anlaşılmaz bir şekilde önüne çıkarak kendisine ağır bir darbe vurduğunu belirtiyor.

Son dörtlüğünde de gençken kendisinden beklenenleri artık bugün yapmasının mümkün olmadığını, bu yönde kendisinden beklentileri olanların beklentilerinin boşa çıkacağını, gençlik şeylerinin sadece bir heves olduğunu vurguluyor.

Şiirde imgenin temel olarak iki boyutu vardır. Bunlardan birincisi dilsel niteliklidir ve şiirin içinde yer alan dize veya dizelerde iki ya da daha çok sözcük arasında, somut-soyut, bileşimlere dayalı bir ilintiyle, örnekseme (analoji) yapılmasıyla oluşturulur. Şiirde imgenin ikinci boyutu dilsel nitelikli dizelerin algılanmasından sonra bilinçte oluşan düşsel yapıdır ki okur, imgeyi anlamlandırırken imgenin düşsel karşılığını  da zihninde üretmeye başlar.

‎ “Gün kısalıyor, körlük başlıyor şimdi
silinmiş düşlerin sevgilisiyim şimdi.”

diyen Radovan Pavlovski, dizelerinde imgelerle kendine ait bir gerçeklik kurar. Bu dize de kullandığı “günün kısalması”, “körlüğün başlaması”, “silinmiş düşlerin sevgilisi” bir umutsuz sevgiliyi dile getirmektedir. Şimdi Pavlovski, bunları imge dışında bu kadar güzel neyle anlatabilirdi? İşte imge var olan sözcüklere giydirdiği yeni giysilerle somut bir gerçeği soyut sözcüklerle yeniden somutlaştırıyor.

Şiirde “imgelem ve düşlem koşullandırılmış yaşamdan olduğu kadar, biçem ve izlekleri yasallaştırılmış bir yazından da kurtulmanın olanaklarını açar.” Ahmet Oktay (Yazın, İletişim, İdeoloji s.112 ) Böylece şair başka yolla anlatamayacağı kendine ait bir gerçekliği imgelerin gücüyle anlatır.

“İmge, farklı gerçeklik kategorileri arasında yaşar; bir ayağı soyuta bir ayağı somutta durur; bir yanıyla kurmaca, dünyanın malıdır. Amacı, bu farklı düzlemleri birbirine yaklaştırmak, birbirinin içinde eritmek, onlardan yeni bir dünya yaratmaktır.” (Yıldız Ecevit, Türk Romanında Postmodernist Açılımlar)

İmge, aynadaki resmi andırır; asıl olan ne üzerindeki görüntüdür ne de aynanın kendisi. Görüntünün varlığının ortaya çıkmasını sağlar ayna. Yani resmin varlığının hissedilmesi ancak ayna sayesindedir. Resim ve ayna yeni bir gerçeklik sunar bize.

İmge, şiir dilinin araçlarından biri olarak, şiirin oluşmasında önemli işleve sahiptir. Şairler, duyular alanına girmeyen gerçeklikleri imge yoluyla somutlaştırarak şiirlerin gücünü artırırlar. İmge, o nedenle, şiirin ‘us’ dışından ilerleyen bir gücüdür adeta. Şiirde kendi gerçekliğini kurarak, kendisiyle birlikte, daha önce var olmayan bir şey olarak ortaya çıkar. Bu başlı başına yeni bir gerçekliktir. Sanatın diğer dallarında olduğu gibi şiir sanatında da şair bu gerçekliği kendi bilincinde yaratır. Bu gerçeklikler üzerinden şiirini besler. Örneğin;”Yıldızlar uçup gidiyordu, akan gökyüzünden” diye kurduğumuz bir dizede biz dışsal gerçekliğe aykırı bir şey söylemiş oluruz ama şiirde burada kullanılan ‘uçup giden yıldız’ ‘akan gökyüzü’ bir sevinç ya da derin bir üzüntü halinde gökyüzüne bakan birisinin duygu ve düşüncelerini yansıtan bir gerçeklik sunar bize.

 “Hep koşarmış şehirlerin demir dağlarına
Uyuyunca toprak beşiğinde
Sahipsiz kalan
Ellerimizden kayan
Aydınlık günlerimiz”

Şiirlerinde imgeye en sık başvuran şairlerden biri olan Cahit Zarifoğlu bu dizelerinde."toprak beşikle" sosyal yaşamdan, insanlardan bahsediyor ve sosyal yaşam dinginleştiğinde boşta kalan ellerimizin yani bizim biraz uzağımızdaki dünyanın bizi güzel anlardan zorla çekip çıkarmak istediğine vurgu yapar ve güzel günleri yakalamak için koşan insanın önündeki engellere vurgu yapar imgeleriyle.

Bir başka şiirinde de;
“çıkıyor gibiydi sanki sesleri
Kaya döşeli ağızlarından devlerin” diyen Zarifoğlu bir yolculuk masalında yüksek kayalarla insanların anlık ilişkisine gel-git ine dikkat kestiriyordu okuyucuyu.

Şiirin kalelerinden biri olan Jacoues Prevert de bir şiirinde şöyle der;

“uyudum mu açıyorum gözlerimi
bahçelerinde uykunun
tutunuyoruz eli elimde
yeşilinde
sonsuzun
dolaştırıyor beni uzun
boylu güzel şeyler göstermeye” (Ay Operası)

Prevert “uykuda gözü açmak” gibi bir deyimle sevgilisiyle uykuda buluştuğunu, onunla el ele sonsuz yeşillerde gezindiğini ve sevgilisinin ona uçsuz bucaksız güzellikler göstermek istediğini vurgulamak ister bu dizelerinde. Burada uyku-rüya gerçekliğinden yola çıkarak rüya soyutluğundan, somut olan sevgiliye, oradan da hayal dünyasına yol alır. Ve böylece sevgilisine olan derin özlemi, onunla buluşma isteğini gerçekçi kılar.

İmge için çıkış noktası açısından belirli modern ayrımlar yapılabilir. Örneğin şizofren imge ve sanatsal imge betimlemeleri modern şiirin tanımlamalarında kullanılır hale gelmiştir. Şizofren imge, dışsal kaynaklı ve bireysel dert tasa ve çelişkileri dışavurumda kullanılan imgedir. Böyle bir imgeyi algılayabilmenin yolu o kişinin yaşamına inmektir ancak. Bu tür imge, kişinin kendi durumundan ortaya çıkar ama ortaya çıkan şeylerde kişinin kendi içsel durumlarıyla birlikte, başkalarının kendisine dıştan uyguladığı edimler vardır.

İmge işlevi açısından bazen simgeyle (sembol) de karıştırılır. İmge ile simge (sembol) arasında belirgin bir fark mevcuttur. Simge, bir sözcüğü bir başka sözcüğe taşımak durumudur. Yani bir nevi saklanması gereken bir sözcüğün bir başka sözcük kullanılarak perdelenmesi durumu veya tercih edilen bir şeyin; bir başka tercih edilen’le birlenmesi durumudur. Örneğin metafizik şiirde “deniz” ruhun sonsuzluğa varmayı amaçladığı “tanrısal evren”i simgeler. Yine sık kullanılan “ayna” ilahi aşkın gerçekleştiği gönüldür. “Billur avize” bir simge olarak somuttan soyuta içselleştirilmiş “zaman”dır.

İmge’de ise semboller yerine, kişisel kendi deneyimler ya da canlandırmalar sonucu ortaya çıkan bir tür duygunun dışa vurumu söz konusudur.

Bazı şiirlerde imge hem şairin kendi deneyimini ve iç dünyasını hem de “öteki”nin duygu ve düşüncelerine yönelir.

“Susarak anlattım bütün gizliyi
Sakladım duygumu ben konuşarak

Bir acı tarlası sessiz yüzünde
Aşkı yürürlüğe koyma savaşı”

 Akif İnan “Zaman” adlı bu şiirinde her dizesinde var ettiği imgelerle hem kendinin yaşamakta olduğunu anlatır, hem de “öteki”nin içinde bulunduğu olası durumları imgelerle ortaya koymaya çalışır. Bir başka şiirinde de; 
“Soyundum çileye dönmemesine
Bilendim ışıktan gözyaşlarıyla

Acılar umudu buldurur bize
Bir zırha büründüm bu çağa karşı

Edep senin sabır benim derimdir
Askerler üretir sessiz ve derin” 
diyerek, yine bu doğrultuda örnekler sunar.

Burada şair çıktığı kutlu yolculukta kararlı olduğunu, içinde bulunduğu çağın ne derece zorlu olduğunu bildiğini belirterek, kendini çağın bu sorunlarına karşı hazır hale getirdiğini vurgulamaktadır. 
Kendisini ve bağlı olduğunu imgelerle tarif eden İnan, kimsenin dikkatini çekmeyen bir atmosfer içinde çağın kötülüklerine karşı yapılan olumlu yönelişlere dikkat çeker.

“Sen esirliğim ve hürriyetimsin
Sen çıplak bir yaz gecesi gibi yanan etimsin.”

Dizelerinde de Nâzım Hikmet sevgilisinin kendisinde yarattığı etkiyi simgelerle dile getirmekte, kendinin içinde bulunduğu durumu sevgiliyle bütünleştirmektedir. Bütün acılarının kaynağına sevgilisine olan aşkı yerleştirir bu dizelerinde. 
Bazı şiirlerde imge ve simge iç içe geçmiş durumdadır. 
 “İstanbul bir denizdir lâle gemileriyle taşınan
Savaşlara, üzüntüye ve çocuklara taşınan,
Silahlara sandıklara saklandıkları evlere,
Ve insanlara, açıkça yaralanan;
İstanbul bir sudur akşamların aradığı” 
Ülkü Tamer’in “İstanbul” başlıklı şiirinin dizelerinde kullandığı İstanbul, lâle, çocuk sözcükleri eskiyi çağrıştıran birer simge, su temizleyici ve arındırıcı özelliğiyle dinginliği çağrıştıran imgedir. Üzüntü ve çocuk birlikte yan yana düşünülmeyecek iki zıt kavram gibi görünse de şair bu dizelerinde birbirinin dramatik karşıtlığından beslenen bir kurguyu tercih etmiştir.

Şiirde imge, her ne kadar şairin bilinciyle örülmüş ‘us’ dışı bir söylem olarak ortaya çıksa da; şiirle var ettiği gerçeklik onu us’sal bir duruma sokar. Sonuçta us’la iç içe geçmiş mantık-duygu birlikteliği oluşur. Eğer, şiirde imge, mantığa dayanmıyor bir gerçeklikten gücünü almıyor veya bir gerçekliğe yaklaşarak örülmüyorsa ortaya çıkan şey şiir olmaz.

Wellek; imgenin şiirdeki yerini belirlerken,“Bir şiir konu veya tema bakımından değil de, nasıl bir söyleyişe sahip olduğu açısından irdelendiğinde istiare, sembol ve mitle birlikte şiirin merkezî yapısını kuran dört temel öğeden birisini de imge oluşturmaktadır.”der. 
Şiirsel imge şiirin gücünü artıran bir öğe olarak önümüze çıkarken onu düşünsel imge gibi göremeyiz. Çünkü şiirsel imge bir somutlandırma aracıyken, düşünsel imge bir soyutlandırma aracıdır.

“Sevgililerinize de
Verin bunu oğullarım
Buğday şiirle yetişti
alınteri bağlamında”

diyen Nuri Pakdil, şiire yüklediği imgesel anlamla onu başağa yani insanı var eden üretime denk tutuyor. Bunun nesilden nesile anlatılması gereken bir gerçek olduğunu vurgulayan Pakdil, bu şiirinde imgelerle bir düşünce aktarımında bulunuyor. 
Düşünsel imgeler bir benzeştirme olarak us dünyamızda yerini alırken, şiirsel imge somut benzeştirmelerden uzaklaşarak ötelerden bir gerçeklik çağrışımı yaptırır ve bir somutluk üretir. Örneğin; dünyanın biçimini topa benzettiğimizde bu bir düşünsel imgedir, dünya yerine topu kullanarak bir düşünsel çağrışım yapmış oluruz, ancak bu imgeyi alarak salt şekliyle şiir için kullanamayız. Eğer dünya’yı çağrıştıracak bir şiirsel imge kullanmak isteseydik, “havası iniyordu dünyanın” diyebilirdik. Burada kullandığımız “havası inme” imgesi bize, dünyanın yavaş yavaş yaşanmaz hale geldiğini, cazibiyetini kaybettiğini anlatmış olan bir gerçeklik sunardı. 
Şiirsel imge “benzeştirme” ve “eğretileme” de değildir. Bunlar daha dar kalıplı anlatımlar olduğu gibi, daha mekanik imkânlar sunarlar şiire. Şiirsel imgenin bunlara ihtiyacından bahsetmekten daha çok, benzeştirme ve eğretilemenin imge üzerinden ifade edilmesi söz konusudur. Çünkü yalnızca bir şiirsel imge üzerinden bile şiiri var etmek mümkündür. 
Şiirsel imge ile absürd söylem arasında bağ kuranlar da bir başka yanlışlık içindedirler. Mantıktan soyutlanmış bir duyguyla şiirsel imge’ye ulaşılamayacağı gibi, duygudan soyutlanmış bir mantıkla da şiirsel imge’ye ulaşılamaz. Şiirde imge, soyuttan yola çıkarak kendi gerçekliğine dayalı yeni bir varlık oluştururken,”saçma” her hangi bir mantığa dayanmaz. 
Şiirde sembol gibi alegori (yerine) de imgeye yakın kullanıma sahiptir. Şiirde sembol(simge) nesnel gerçekliği görüngülerle somutlaştırmak amacıyla kullanılan bir araç olduğu için bir çeşit imgedir. Ancak, şiirde sembol doğrudan bir gerçeklik oluşturmak yerine benzeştirme metoduna daha yakındır. Genel anlamda sembol, kendi başına bağımsız bir benzeştirmeden yola çıkmakta, sonra çağrışım üzerinden bir tarz oluşturmaktadır. 
Şiirde alegori ise görüngelerle bir gerçeklik oluşturması nedeniyle bir imgedir. Alegori asıl nesne ya da ilişkinin karşılığında başka bir nesne koyarak kendine ait yeni bir görünge oluşturur. Alegori sembolden farklı olarak benzetme ve eğretileme gibi ussallığa dayalı bir dil oluşturur ama bu dil şiirden daha çok masal türünde işlerlik sağlar. “Kral aslan, aptal karga” gibi nitelendirmeler alegoriye uygun nitelendirmeler olup, bir tür masalımsı imgelerdir. Alegori o nedenle daha çok mitolojilerde kullanılmaktadır.

Son olarak şunu söyleyebiliriz; Şiirde imge vazgeçilemez bir gerçekliktir. Her kim ki şiirlerini geniş imgelerle kurma yetisine sahiptir; o, dile hâkim, yetkin bir şairdir.
“İmgelem gücünün gelişmesi toplumsal değişime bağlıdır; onlar karşılıklı olarak zorunlu kılarlar birbirlerini. Dünyayı imgelem değiştirir. İmgelemsiz şair, imgelemsiz kaşif, mucit ve hatta devlet adamından çok daha fazla değil artık. Bu dünyanın kraliçesi imgelem, ilerlemenin annesidir” (Paul Eluard-Ozan ve Gölgesi-Bugün Şiir. s.141)

İlhan Berk’in imge üzerine yazmış olduğu aforizmaları aktararak kapatalım konumuzu:

İmge sözsel olanı duymaz.
Bir dolaylı yollar yolcusu.

İmgeler düşüncenin olduğu yerde susmayı yeğlerler.

Görünmeze doğrudur çünkü imgelerin yolculuğu.
Varlığın gölgesi mi diyordu Levinas?

Elma dediğimde usumda kalandır imge.
Gündelik, verili dile arkasını döner.

Anlamı bilmez imge.
Niçin bilsin.

İmadır imge.
Şiirde her şeydir.



Semiha KAVAK
Temrin Dergisi

1 yorum:

  1. resim magritte olmalı. hançerlioğlu'nun o serisi müthiş di mi. hızlı bi okudum.yine gelirim sonra. ağır konu ha :)

    YanıtlaSil