12 Eylül 2014 Cuma

Günahkar Bir Savaş Tanrı(Ça)sı Olmak


Dünya tarihi, savaşların tarihi. İnsanlık, oldum olası bir başkasını yok ederek varlığını öne çıkarıyor. Bu nedenle yazılı metinlerin çoğu savaş anılarıyla, kahramanlıklarla, savaş oyunlarıyla süslü. Savaşların galipleri bir kahraman, onları yaratanlar da o derece önemli isimler haline geliyorlar.

Ian Thornton’un "Tek başına I.Dünya Savaşı’nı Çıkaran Adam-Johan Thoms’un Felaketlerle Dolu Muhteşem Hikâyesi" adlı eseri 1.Dünya Savaşı'nın 100.yıldönümüne atfen yazdığı ilginç bir kitap. Okuyucunun bir tarih kitabı özelliği taşıdığını düşünebileceği bu eser, hiç de alışık olmadığımız türden. Tarihsel gerçeklikleri birebir anlatan bir kitap değil, ancak bu olguları çarpıtmadan her bir savaş parçasından eğlenceli, hicvedici, kışkırtıcı ve savaşa karşı tutunmayı kolaylaştıracak derecede felsefi dayanaklar oluşturan bir eser.

I. Dünya Savaşı’nın sizin yüzünüzden çıktığını düşünseydiniz ve hayatınızın geri kalanını bu suçluluk duygusuyla, bu vicdan azabıyla geçirseydiniz ne yapardınız? 
Johan Thoms’un Felaketlerle Dolu Muhteşem Hikâyesi tam da böyle bir yaşamı farklı bir anlatım diliyle romanlaştırılmış.

Thoms, 1894 yılında Bosna’nın Argona kasabasında dünyaya gelen, zeki ve terbiyeli bir gençtir. İyi bir eğitim almıştır ve bir insanın sahip olmayı arzulayacağı her şeye sahiptir. Etrafında onu çok seven bir aile, samimi dostlar, nüfuzlu tanıdıkları vardır. Henüz üniversitedeyken yüksek bir ücretle iş sahibi olmuştur ve bu iş, hem onun hem de milyonların hayatını değiştirecektir. Thoms, güzel Lorelei Ribeiro’ya aşıktır. Renkli bir kişiliği vardır. Ancak onca yeteneğine rağmen Franz Ferdinand’ın binmiş olduğu arabayı geri geri sürmeyi beceremez, yanlış bir dönüşle tarihin akışını sonsuza kadar değiştirir.

TARİHSEL GERÇEKLİK FANTASTİK HİKAYEYE AŞILANIRSA...

Johan Thoms, Arşidük Franz Ferdinand ve eşi Sophie’nin bulunduğu arabanın direksiyonuna geçer. Sırp örgüt Kara El, suikast planlarını çoktan yapmış ve suikastçılarını en can alıcı noktalara yerleştirmiştir. Johan, Franz ve Sophie’yi ilk suikast girişiminden kıl payı kurtarmayı başarır. Ama hayalperest, genç bir delikanlı olan Johan, çıkmaz bir sokağa girer ve oradan geri çıkamaz, kurbanlarını suikastçı Gavrilo Princip’in tam da kucağına bırakınca Arşidük Franz Ferdinand ve Sophie orada öldürülür.

İşte bu savaşa susamış Avrupa için kaçırılmaz bir fırsattır. Böylece milyonların felaketi olan savaş başlamıştır. Johan Thoms, 1. Dünya Savaşı’nın ve devamındaki savaşların onun yüzünden gerçekleştiğinden emindir. Önünde kederle ama bir yandan da tatlı sürprizlerle dolu bir yaşam onu beklemektedir.

Thoms, yaptığı küçük bir hata nedeniyle dünyayı ateşe vermekten kendini sorumlu tutar. Utancından, sevdiği her şeyi bırakıp Avrupa’nın çeşitli yerlerini gezer. Korkuyla I. Dünya Savaşı’nın yayılmasını izler. Portekiz, İspanya ve İngiltere’ye yaptığı gezilerde farklı faklı arkadaşlar edinir. Kendi hikayesine Dorothy Parker, Ernest Hemingway ve George Orwell gibi ünlüleri ortak eder ve ara ara onları hikayesine konuk ederek bir savaş dramasının analizini yapar. Kendini herkesin ölümünden sorumlu tutan olayların merkezine oturtarak kendi sürgününü yaratır. Günleri bu suçluluk duygusuyla ilerler. 

Yer yer açığa çıkan abartılara rağmen kahraman zihinlerde fazlaca sorgulanmıyor. Yazarın da belirttiği gibi “Abartı, masal olarak bilinen cesedin DNA'sında doğal olarak meydana geliyor." Yazar, tarihsel gerçeklikleri fantastik bir hikayeyle başarılı bir şekilde aşıladığında, anlatıdaki aşırılık da dikkatten uzak oluyor.

SAVAŞTA PAYIM VAR MI KORKUSU

Ian Thorton, bu farklı üsluptaki etkileyici romanında hem esprili hem de hüzünlü bir dili bir arada kullanarak okuyucuyu kurgusal açıdan da oldukça başarılı bir karakter olan Johan Thoms’un zihninde ve anılarında gezdiriyor. Okuyucu Johan’la seviniyor, Johan’la üzülüyor. Bazen onun suçlu olduğuna inanıyor, ona kızıyor, bazen de hak veriyor. Ancak, bu durum okuyucunun onunla özdeşleşmesine engel yaratmıyor. Onun samimi itirafları okuyucuyu kendine yaklaştırıyor. Nedamet, bir güzel sözle anlatıyor kendini;

"Pişmanlık; haz tarafından döllenen ölümcül yumurta." William Cowper.

Savaş çerçevesinde her tür düşünce zenginliğinin yer aldığı kitapta, yer yer mistik anlatımlar da öne çıkıyor; “İçinde yaşlı bir adam yavaşça hareket ediyor. Ernest’in dışarıdan duyabileceği kadar yüksek sesle konuşuyordu.

‘Ben diriliş’im.

Ben hayat’ım..”

Bir başka girişte ise; “Verin, size verilecektir. Hangi ölçekle verirseniz aynı ölçekle alacaksınız. Luka 6:38”

Kitaptaki en unutulmaz alıntılardan biri ise, Johan’ın asil ve renkli dostu Lord Kaunitz’in delikanlıya verdiği öğüt: “Usulca süzül. Böylece sonsuza dek süzülürsün…”

Okur da aynen böyle süzülüyor bu ilginç kitabın sayfalarında. Tarihi roman tadında, felsefi, nükteli, veciz uyarılarla yüklü farklı kitap arayanlar için ilk tavsiye edilebilecekler arasında mutlaka yer alması gereken bir eser.

Semiha Kavak
Star Gazete - Kitap 11 Eylül 2014



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder