2 Temmuz 2014 Çarşamba

Bir Sentez Denemesi



Bir dönem milletvekilliği yapmış olan Turhan Utku, siyasi hayatımızdaki renkli simalardan birisi olduğunu gösteren “Din ve Bilim Üstüne Beyaz Yorumlar” isimli, bilim ve din gibi çetrefilli konuları içeren kitabıyla cesaretle ve tezlerini açıkça ortaya koyan bir çalışmaya imza atmıştır.

Din ve bilim arasındaki ayrılıklar ve çatışmalar İslam düşüncesinde önemi büyük olan dinî ve felsefî bir konudur. Batı dünyasında pozitif bilim dünyası ile Katolik Kilisesi arasında başlayan bu çatışmalar XIV. yüzyıl sonrasından bugüne değin uzanır.
Tarihler boyunca din ile bilimin birleştirilmesi için uğraş veren, birbirlerini tamamladıklarını ileri süren, ya da bilimle dinin karşıt uğraşılar olduğunu ileri süren görüşler hep var olmuştur. Kimi düşünceler bilimsel yollarla dinî konuları açıklamaya çalışırken, kimi düşünceler ise dinî yollarla bilimsel kanıları çözümleme yoluna gitmiştir. 
Kitapta, bu çatışmalar ve ayrılıkların çıkış tarihleriyle birlikte islam dünyasındaki bilimsel duraklama ve gerileme dönemleri, sebep ve sonuçlarını içeren inceleme, sorgulama ve yorumlamalar bulunuyor.

Satır aralarında zaman zaman bilimle dini sentezleme yoluna gidilmiştir. Utku, bilimle dinin sentezinin, görülenle görülmeyeni, bilinenle bilinmeyeni, var ile yok’u harman etmek olduğunu ifade eder.

İnsan, fıtratında bulunan inanma duygusu ve yeteneğinin verdiği itici güçle bir dine veya Tanrı’ya veya başka bir şeye muhakkak eğilim gösterir. Doğru veya yanlış kendi aklı doğrultusunda kabul ettiği mutlak bir inanışı ve Tanrı’sı vardır.

Turhan Utku, “Doğru Tanrı” kavramına ulaşmanın yine Tanrı’nın gönderdiği ilahî öğretiyle mümkün olabileceğine işaret ediyor; “Doğru Tanrı kavramını yine Tanrı insanlara bildirmiş, öğretmiş, doğru yolu bulmaları için insanlığa zaman zaman Kutup yıldızı gibi yıldızlar göndermiştir.”

Dinlerin insan ve toplum yaşamında önemli devrimsel ve sıradışı yapılanmalara neden olduğunu, maddî ve manevî bağlamda toplumların tekrar tekrar canlanmasına ve dirilmesine vesile olabildiklerini belirten yazar, günümüzde de insanların kafasında oluşan karmaşık sorulara titizlikle cevap veriyor.
Utku, metafizik alanda insana kesin bilgiler sağlayan mutlak bir din olgusunun pozitif bilimlerle edinilmesinin mümkün olmayacağını, burada dinin imdada yetiştiğini, insana bu kapıyı daha rahat aralayabilme imkanı verdiğinden söz ediyor. Sade bir üslûpla kaleme alıp dillendirdiği açıklamaları ve söylemleri karmaşaya imkan vermeden yerinde bir anlama olanağı sağlayabilir okuyucuya.

Batı’da Kilise’nin tavrının güçlü etkisiyle zaman içerisinde bilim adamları din ile bilimi ayrıştırma yoluna gitmişlerdir. Dinin mutlak olan doğrularının bilimin yanlışlanabilir doğrularıyla test etmenin doğru bir yol olmadığını, bu şekilde yaklaşılmaktan kaçınılması gerektiğini ifade eden sözleri yazarın din konusundaki derin hassasiyetini gösteriyor bizlere.

Müslüman dünyadan ülkemizi örnek veren Utku, Türkiye’de Müslüman entelektüellerin dini yeterince bilmediğini, onun için reddedici bir tutum takındıklarını izlenimlerine ilave ediyor. Dinlerin kısa tarihine değinmeyi de ihmal etmemiş.

Yine çetrefilli bir konu olan “kader” konusu ve “kaderi algılama” biçimleri de kitabın sayfaları arasında yer alıyor. Kader konusundaki ana soru şöyle; “İnsanların yaşamı tamamen özgür müdür, yoksa tamamen insanın doğumundan ölümüne kadar dışınızda programlanmış bir olay mıdır?”
Kader uç noktalarda algılandığında toplumların gelişimi ve başarısı için negatif sonuçlara yol açabilir mi?
İslamdaki inanç mezheplerinin kaderi algılama biçimleri neler?
Bütün bu sorular yazarın kendi yeterliliği içerisinde cevaplandırılmaya çalışılıyor. Beraberinde daha kolay kavranılabilir olması açısından konuyla ilgili pek çok örnekle karşılaşıyoruz.

Şimdiye kadar en çok tartışılan konulardan birisi olan “Evrim” konusu da  enine boyuna yer alıyor kitapta. Yazar, bu konuda sunduğu bilimsel açıklamalarla birlikte Kuran’dan ayetlerle karşılaştırmalı çözümleme ve yorumlamalarla konuya açıklık getirmeye çalışıyor. “Şimdiye kadar yapılan tüm teorik, gözlemsel çalışmalar sonuç itibarıyla insanları ister istemez Tanrı’nın kapısına götürmüştür. Evren bilmecesinin çözümü tartışılırken Tanrı’nın varlığı, Tanrı’nın gücü, etkileri etkilerinin sürekliliği veya süreksizliğine devamlı atflar yapılmakta ve bunlar sorgulanmaktadır.”
Evrenin yaradılışıyla ilgili kutsal kitapların ve bilimin açıklamalarını karşılaştıran yazar, kutsal kitapların söylemlerinin, şimdiki bilgi çerçevesinde nasıl değerlendirilebileceği yönünde görüşler ileri sürer. 
Evrim bölümünde Hawking ve Darwin gibi bilim adamlarının görüşlerine genişçe yer verilirken, dinlerin evren ve yaradılış konularına bakış açıları irdeleniyor. İlkçağ, Ortaçağ bilimi ve bu dönemlerin bilim adamlarının açıklamalarının bulunduğu kitabın içerisinde Osmanlı’da Bilim, Rönesans’tan 20.Yüzyıla Bilim, Çağımız Bilimi, Mezhepler, Gazali, Nuh Tufanı gibi önemli konular yer alıyor.
Mesela Nuh Tufanı Batı’da din/bilim çatışmasının odak noktalarından biridir.

Konular tarihî süreç içerisinde değerlendirilerek sorgulanıyor ve eleştirel bir bakışla yorumlanıyor. Önsözde yazarın, herkesin konulardan farklı yorumlarla farklı noktalara gelebileceğini ifade eden sözleri ve bununla ilgili açıklamaları evrensel bakış açısının önemine ne derece işaret ettiğini gösteriyor; “Bilim ve din çatışmasında kilisenin gücü yüzyıllarca en büyük etken olmuştur. Devrin filozoflarının bilim adamlarının farklı konulara eğilmesine fırsat tanımayan kilisenin yanlış tutumu, hem kiliseye, hem dine, hem Tanrı’ya düşman nesillerin yetişmesine sebep olmuştur.” Yazar, her fırsatta kilisenin bu akıl almaz hatasını dile getirirken, sonuçta kilisenin baskısı bitse dahi, bu dönemden sonra kilisenin baskıcı tutumunun eseri olan Aydınlanmacıların baskı döneminin başladığını ifade eder.
“Din/bilim çatışmasının Batı dünyasındaki baş sorumlusu Kilise’dir. Kilise, şimdi diyet ödemektedir.”

İslam dünyasında ise dokuz yüz yıldır devam eden bir kısır döngüden bahseder yazar. Batı’daki gibi bir bilim/din çatışması değil, yalnızca ciddi bir “bilim/din ayrışması”nın yaşandığından söz eder. Konular arasında yer yer sorduğu sorular, kaçınılmaz olarak beraberinde özeleştiriyi getiriyor.

Kitabın sonunda bütün bunlar karşısında  “Ne yapılabilir?” sorusuna karşılık toplum olarak marka olmanın gerekliliğini belirtiyor Utku; “Marka olmak nitelikli olmak demektir. Değerli, itibarlı bir mal olmak demektir. Marka olmak artı bir değer olmak demektir.” Yazarın “marka olmak”tan kastı, insan unsurunun öne çıkmasıyla birlikte niteliklerin de öne çıkması ve en iyi olanın hedeflenmesidir.

21.yüzyıl asla bilgisizlik istemeyen bir çağdır. Bu bağlamda yazara hak vermemek elde değil. Ancak, kendi gücümüzü, yeteneklerimizi keşfederek, yeni ufuklara inanç ve kararlılıkla ulaşabiliriz.
“Hiçbir şey imkansız değildir” diyor yazar ve sözlerini şöyle noktalıyor; “İçinde yaşadığımız yüzyılda bu vadide bazı markaların tükenip yok olacağını, yeni markaların dünya sahnesinde boy göstereceğine şahit olacağız. Bu bir kehanet değil, kesin. Bu yüzyılın dünya sahnesinde kendisine yer bulan markalardan birisi de, kuvvetle umulur ki biz olacağız.”

İnsanlığın kafasında yığınla biriken sorunlara ve çözümlenmemiş sorulara cevap niteliğinde olan, yoğun bir emek ve çaba ile hazırlanan bu kitap, ciddi bilgi ve fikir sahibi olmayı beraberinde getirecektir.

 Semiha Kavak

Star Gazete-Kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder